Ölçek ve Hiyerarşi
Holmgren’in çalışmasıyla bizim burada Otomatik Dünya’dakiler (OD) arasında temelde uzlaştığımız noktalardan biri, dayatmacı bir gelecekte Kahverengi Tekno’nun uluslararasından ziyade ulusal ölçekte faaliyet göstereceğidir. Faşist bir modele dayalı Tek Dünya Hükümeti olasılığı pek çok kişiyi endişelendirmekte. Gelişmelerin mantıksal sonucu bu olurmuş gibi duruyor; ancak kriz gerçekten de eli kulağındaysa bu noktaya ulaşmamız pek muhtemel değildir. Politik kontrol katmanlarını bir ekosistemdeki tropik seviyelere benzetmiştik, zira bütün politik yapılar ‘beslendikleri’ periferinin pahasına zenginlikleri merkeze yığar:
Bir doğal sistemin taşıyabileceği besin zinciri katmanları sayısı, temelde, birincil üretim seviyesindeki enerji miktarına ve bunu hasat etmek için gerekli enerji miktarına bağlıdır. Daha bereketli bölgeler çok katmanlı besin zincirlerine olanak sağlayan daha karmaşık besin ağlarına temel oluşturur. Büyük alanları örtmek için daha az enerjiye gereksindiğinden ve birincil üretim açısından çok zengin olduğundan, okyanus karaya kıyasla da fazla besin zinciri katmanına olanak tanır. Tuna balığı gibi bir avcı, besin zinciri itibariyle, esas besini olarak aslanları yiyecek varsayımsal bir kara avcısına denk düşer. Karada ekosistemler bu kadar yüksek seviyeli bir avcı ortaya çıkaramaz, çünkü daha az zenginlik içeren enerji kaynaklarını hasat etmek için daha çok enerji gerekirdi.
Politik yapıları aynı çerçevede değerlendirirsek, çok çeşitli biçimlerdeki mevcut enerjinin, karmaşık ve geniş alanlara yayılan politik kontrolün ortaya çıkmasında nasıl kilit bir etken olduğu görülebilir. Antik imparatorlar çeşitli periferilerden taşınan odun, tahıl ve kölelerle ciddi miktarda enerji elde etmişti. Günümüzde, fosil yakıtların içerdiği enerji sübvansiyonu sayesinde, çok daha kapsayıcı bir küresel bütünleşmeye ulaştık. Bu enerji arzı olmaksızın (işin aslı nüfus artışıyla aynı hızda bu arzı düzenli şekilde artırmaksızın), kurduğumuz yapılar ayakta kalamaz.
Uluslararası düzey kontrol en tepedeki avcıyla kıyaslanabilir. Piramidin en altında enerji arzı azalınca, bunu elde etmek için gereken enerji artar; enerji kârlılık oranlarının keskin bir düşüş gösterdiği şu dönemde aynı şey kaçınılmaz şekilde gerçekleşecek, sistem çok çeşitli “avlanma” katmanını destekleme gücünü yitirecektir. Enerji düşüşü sürdükçe, ara seviyedeki katmanlar olmasa da en üst katmanın ortadan kalkması çok muhtemeldir. Kahverengi Tekno ulusal düzeyde bir süre devam edebilir, ama enerji düşüşü sürdükçe, toplumun yürütebileceği ölçek daralacak, karmaşıklık azalacaktır.
Fosil yakıt olmaksızın, antik dünyanın (örneğin Roma) teknolojisi emperyal düzeyde bir enerji birikiminin sağlayabileceği herhalde en gelişkin teknolojidir. Daha büyük bir enerji birikimi daha geniş bir coğrafyanın tek bir politik denetimin altına girmesi ve yüksek düzey bir politik organizasyona sahip tek bir politik merkezi beslemesi ile mümkün olurdu.
Ancak, etkin organizasyonel ölçeği belirleyen yegane etken enerji değildir. Finans sisteminin işlevselliği tedarik zincirlerinin, dolayısıyla da toplumsal istikrarın bütünlüğünde önemli bir belirleyicidir. Toplumsal güven hayati önemdedir ve bu son derece uçucu olabilmektedir. Büyümenin sınırlanacağı geleceğin dünyası çok çeşitli parametreleri ne kadar allak bullak ederse, Holmgren’in iç içe geçmiş senaryolarına o kadar çok yaklaşacağız.
Senaryoları oluştururken, ayrı bir parametre olarak ani ya da kademeli finansal krizi eklemek isterim. Kişisel olarak, hızlı gelişen bir finansal çöküşün başlangıçta yavaş ama giderek hızlanan bir enerji arzı düşüşüyle birlikte yaşanmasını en muhtemel senaryo olarak görüyorum. Finansal kriz Holmgren’in senaryolarında enerji ve iklimsel etkiler itibariyle irdelediği çok çeşitli etkilere yol açabilir.
Holmgren, analizinin iklim değişimiyle ilgili bölümünde, anaakım politikanın, uluslararası düzeyde salım kontrollerinde herhangi bir ilerleme kaydedilememesinin görülmesiyle, azaltmadan ayak uydurmaya kaymakta olduğuna işaret eder. Salımları azaltmaya yönelik katı, doğrudan eylemlerin, aşikâr nedenlerden dolayı, ekonomik daralmaya yol açacağı düşünülmekte ve hiçbir yönetim, hele ki çoğunun finansal olarak bıçak sırtında olduğu şu dönemde, bu riski almaya hazır değil. Holmgren ayrıca, bir bölgedeki salım azalmalarının başka bir bölgedeki artışlar pahasına gerçekleşebileceğinin, toplamda net bir düşüşe ulaşılamayacağının ve de kaynak kullanımı ile ekonomik büyümeyi ayırmaya yönelik hiçbir yolun uygulanabilir durmadığının giderek daha çok kavrandığına da dikkat çekmekte.
Bu da üzerinde hemfikir olduğumuz bir nokta. Bu ayırma bir yanılsamadan başka bir şey değildir. Enerji kullanımı ile ekonomik büyüme arasında her zaman çok yakın bir ilişki olmuştur. Küreselleşme döneminde gelişmiş ekonomilerimizin enerji yoğunluğunu azalttığımızı iddia etmekteyiz, aslında sadece enerji kullanımını yeni üretim merkezlerine kaydırmış durumdayız. Başka bir ekonominin enerji bütçesiyle (ve su bütçesiyle ve diğer kaynaklarıyla) üretilmiş malları ithal ediyoruz. Salımların azaltılmasına yönelik herhangi bir uluslararası anlaşma ya da sıkı kontrole dayalı etkin herhangi bir politikanın gerçekleşme olasılığı mevcut değilmiş gibi gözüküyor.
Uluslararası ortamda, hiçbir taraf rekabetçi bir küresel ekonomide diğerlerinin de aynısını yapacağına güvenmediğinden kendisini dezavantajlı bir konuma geçirmeye yanaşmaz. Ulusal olarak, uygulanan politikalar büyüme ve kâr odaklıdır. Görünüşte enerji verimliliğini artırmaya ve salımları azaltmaya yönelik olarak tasarlanmış politikalar bile, bu uygulamanın bir boyutu işin içindeki bir taraf için çok kârlı olabilmesinden dolayı tam ters bir etki yaratacak şekilde uygulanabilir. Örneğin, elektrik ölçümlerinin yüksek teknolojiyle yapılmasını dayatan bir politika, gerek para gerek enerji itibariyle büyük bedel yaratacak karmaşık üretim tesislerini gerektirirken, enerji kullanımında pek bir düşüş sağlamaz; muhtemelen hem enerji kullanımı hem de salımlarda net bir artışa neden olur. Tüketici geridönüşlerine dayalı düşük teknoloji ölçümleme enerji tasarrufu açısından daha başarı sağlayabilir ve başlangıç enerji maliyeti düşüktür, ama daha az kârlıdır, bu yüzden de uygulanmaz.
Bu minvalde yönetimlerden herhangi bir ilerleme beklemek gerçekçi değildir. Yönetimler düzenli olarak ilan ettikleri politika hedeflerinin tam karşıtına ulaşır, neredeyse her zaman kötü durumları olabildiğince pahalı şekilde daha da berbat bir hale getirirler.
Hal böyleyken, anlamlı herhangi bir değişim aşağıdan yukarı gerçekleşecek.