Bir Sayfa Seçin

PARANIN EKOLOJİSİ – 1

Short Circuit (Kısa Devre) kitabının yazarı Richard Douthwaite, Schumacher Cemiyeti’nde (1999’da) yaptığı konuşmada konuyu kapsamlı bir şekilde ele aldı (çev: hira d.)

 

Önümüzdeki yıllarda tarihteki en büyük dönüm noktalarından birinden geçeceğiz, insanlar muhtemelen bu süreçte bir hayli zorlanacak. Geleceği -biraz karmaşık duygular içinde- dört gözle beklemekteyim; bu dönüm noktasının en azından yaşadığımız tıkanıklık halini aşmamız için bir fırsat yaratacağı fikrindeyim. Son derece düşüncesizce oluşturulmuş mevcut sistem yıkılmak üzere olduğundan, önümüzde değişiklik yaratmak için bir fırsat çıkmış durumda. Bu durum, eldekini daha iyi ve çok daha sürdürülebilir bir sistemle değiştirme şansını bize sunuyor; bu süreçte para, kuracağımız sürdürülebilir sistemi geliştirmede kullanacağımız araçlardan biri olacak.

Parayı ele alırken bunun hakkında şu soruları sormak durumundayız: Kim? Ne? Ne zaman? Nerede? Niçin ve Nasıl? Mevcut tedavül sistemi için bu soruları sormak durumundayız: mesela dolaşımdaki paraları kim basmakta? Tedavüle giren paranın yüzde doksan yedisi bankacılık sistemi tarafından yaratılıyor – bu hiçbir şekilde yönetimlerden gelmiyor. Peki niçin? Elbette, kâr elde etmek için. Ya nasıl? Bu borçlanma temelinde gerçekleştiriliyor. Bu ülkede (İngiltere) dolaşımdaki paranın yüzde altmışı sırf insanlar mortgage (kredisi) aldığı için dolaşımda. Diğer bir deyişle, dolaşımdaki paranın yüzde doksan yedisi borçlanma sayesinde yaratılmış durumda. İnsanlar bu konuyla ilgili giderek daha çok endişelenmekte, çünkü düşünelim, eğer insanlar borç almaktan vazgeçerse ne olur?

Güven ortamının ortadan kalktığını varsayalım, o zaman ne olur? Sistemin tamamı ipinden boşalmaya başlar. Çünkü sistem borçlanmaya ve faiz ödemesine dayandığından, işletmelerin aldıkları kredilerin faizlerini kâr elde ederek ödemelerinin tek yolu, yıl içinde tedavüldeki para miktarının -örneğin insanların borç almaya karar vermesiyle- yükselme göstermesidir. Dolayısıyla bizler sürekli daha fazla borç almadıkça, işletmeler bankalardan aldıkları kredilerin faizlerini ödemelerini sağlayacak kâr oranlarını yakalayamaz.

Durum bu hale gelirse, “kredilerin içe patlaması” denilen şeyi yaşarız: sistem içine kapanır. Herkes korumacı önlemler almaya başlar: bankalar borç vermeyi keser, insanlar borç almayı durdurur, borçlu olanlar zorlu günler geçirecekleri düşüncesiyle bir an önce borçlarını geri ödemeye çalışır. Ardından tedavüldeki para miktarı azalmaya başlar, bu da haliyle sorunlar yaratmaya başlar, dolaşımda belli bir miktarın olması gerekir çünkü: Çağdaş ekonomilerde piyasaya giren işletme miktarı ile dolaşımdaki para miktarı arasında sabit denebilecek bir oran mevcuttur. Ne yazık ki insanlar had safhada sıkıntıya girer; bu kriz, para yokluğu nedeniyle kredi sıkıntısı yaşanan 1930’lardaki krizin pek çok bakımdan yeniden nüksetmesi olacaktır. İnsanlar biriktirme eğilimine girer. Bu koşullarda fiyatlar düşmeye başlar, şu an için dünyada olan da budur. Fabrika çıkış fiyatları düşmektedir -emtiaların fiyatları reel anlamda son iki, üç yılda yüzde otuz civarında düşmüştür-, bu fiyatlar reel anlamda 1930’lardakiyle aynı seviyelerdedir.

Mevcut sistemdeki esas sorun ise, insanların satın alabileceği para miktarına oranla yatırımların aşırı ölçülere ulaşmış olmasıdır. Küreselleşme sonucunda zengin daha çok zenginleşmiştir; zenginlerin birikimi ve yatırımları giderek artarken, zengin ile yoksul arasındaki uçurum aşama aşama derinleşmiştir. Dolayısıyla, tıpkı 1930’larda yaşandığı gibi, potansiyel tüketiciler yeni açılan fabrikaların, alışveriş merkezlerinin ürünlerini alabilecek para miktarına sahip olamayacak. Kaçınılmaz şekilde yatırımlar krize girecek. İnsanlar işlerinden olacak ve işsizlik maaşı kuyruklarına girecekler, bu da daha az harcamalarına yol açacak; sonuçta da yeniden bu iniş döngüsüne gireceğiz.

Peki, yanlış olan ne? Sorunlardan biri uluslararası para sistemimizin hiçbir dayanağının olmamasıdır. 1971’de Altın Standartı’ndan çıkmasına dek, ABD otuz beş dolar getiren herkese bir ons altın vermeyi taahhüt etmekteydi. Bu, para ile reel nesneler arasındaki müphem ilişkinin son kırıntısıydı. Bu Standart da ortadan kalkınca, para birimlerini birbirine bağlayan bir şey kalmadı, dolayısıyla uluslararası düzeyde bir para (currency) reformu yapmamız gerekiyor.

Tedavüldeki paraların nasıl işlediğini, bunları kimin bastığını incelememiz gerekiyor. Ancak ana sistem olduğu kadar kılcal damarlarda da neler olduğuna bakmak durumundayız – 1930’lardaki gibi akut bir kredi sıkışması yaşandığında neler olacağına.

1930’larda neler olduğuna bakarsak, kullanımdaki parayla ilgili çok çeşitli denemelere girişildiğini görürüz ki bunlar günümüzde neleri deneyebileceğimize dair bize ipuçları verir. Bunların içinde özellikle bir tanesi çok iyi bir model sunar çünkü bu model günümüzde hâlâ sürmektedir. 1930’larda, özellikle tarımla ilgilenen bir grup İsviçreli işadamı, yaşanan kredi sıkışması ve insanların para biriktirmesi yüzünden birbirlerine ödeme yapamayacak hale gelince, büyük bir endişeye kapılmıştı. Bunun üzerine, birbirlerine borç çekleri yazdılar, bir kooperatif kurup ihtiyaç duyduklarında bundan para çektiler, sistemin diğer üyelerine aldıkları ürünler için bundan ödeme yaptılar ve de dışarıyla yaptıkları alışverişler için karşı çekler yazdılar. Tam bir İsviçreli olarak, çok iyi organize olmuşlardı, sistemi çok iyi formülleştirdiler; iyi yolda olduklarını kısa sürede anlayacak kadar uyanıktılar. Benzer sistemlerin geliştirildiği İngiltere’den farklı olarak, krizden sonra bunları bir yana bırakmayıp eski finans yöntemlerine geri dönmediler.

Sistem günümüzde hâlâ işlemektedir: Telefon rehberi kadar kalın bir rehbere ilanlar veren 60,000 üyesi bulunmaktadır. Küçük ve orta ölçekli işletmeler burada yer alır, sistem onlara belli bir koruma sağlar: bir işletme kredi almak istediğinde, aynı bir bankaya gider gibi kooperatife gider. Hesapları kontrol edilir ve sunulabilecek güvenli yöntem aranır – bu ciddi bir ticari muameledir, iş dünyasıyla bu şekilde çalışılır. Bir işadamı bir LETS (Yerel Takas Ticareti Sistemi) sisteminin içinde kendini tamamen güvende hissedecektir, çünkü genel olarak bunlar katı bir kredi kontrolü dayatmaz ya da bir üyenin sistemde ne kadar süre borçlu kalabileceğine dair kimse bir dayatmada bulunmaz. Kanımca bu nokta LETS sistemlerinin önemli zaaflarından biridir, LETS’in esasen “küçük gruplara” yönelik bir sistem olması da bundandır, lakin burada büyük ölçekten bahsediyoruz.

Yerel Takas Ticareti Sistemleri 150-200 kişilik ufak gruplar için iyidir. Ancak daha büyük grupların kuralları sıkılaştırması, sistemi Wirtschaftsring’e (ekonomik döngü) -İsviçre’deki sistemin adı- göre modellemesi, daha yasal ve resmi olması, kuralları içeriklendirip etkinleştirmesi gerekir. Bir LET sistemi insanların raydan çıkmamasını toplumsal baskı sayesinde, topluluk bilinci ve dostluk ilişkileriyle, bir üyenin yüz üstü bırakılmamasıyla sağlar. Sistem büyüdükçe buradaki herkesi tanıma şansınız kalmaz, mutlaka “üçkağıt” çevirmeye kalkan birileri çıkacaktır.

 yazının devamı

Yazı Living Lightly dergisinin 7. sayısında yer almıştır. Yazarın makaleyle aynı adlı kitabı internet üzerinden okunabilmektedir:
http://www.feasta.org/documents/moneyecology/contents.htm