Permakültürde toprak anlayışına giriş – yazan İ. Mayıs Aru
Yerkabuğundaki kayaların iklim ve canlıların etkisiyle aşınıp ufalanması sonucu oluşan toprak, içinde barındırdığı mineraller, su ve irili ufaklı organizmalardan ayrı düşünülemeyecek canlı bir sistemdir. Bu canlı sistem yeryüzündeki pek çok varlığın hayat kaynağıdır ve bu canlılar öldüklerinde de besin zincirine yeniden katılmak üzere toprağa karışırlar. Yerkabuğunu bir örtü gibi kaplayan bu ince tabaka yavaş ve dinamik bir biçimde oluşmuştur ve çöllerden, dağlara ve ovalara dek pek çok coğrafyada farklı yapısal nitelikler gösterse de yüz binlerce yıldır her karışında milyonlarca canlıyı barındırıp beslemiştir.
İnsan topluluklarının doğayı evcilleştirip, tarım yapmaya başlamasıyla birlikte toprağa yönelik ilk müdahaleler de başlamıştır. Bugün uzun vadede toprak örtüsüne ve humus tabakasına verdiği zararlar üzerine pek çok çalışma bulunan toprağın sabanla altüst edilmesi ve anız yakma gibi temel uygulamalar daha erken tarım toplulukları zamanında başlamıştır.
Bir tarlaya su bastırıp da sabanla karıştırırsanız zemin alçı gibi sertleşir. Toprak bir kez ölüp kaskatı kesilince de yumuşaması için her sene sabanla sürülmesi gerekir. Yaptığımız şey sabanı faydalı hale getiren koşulları yaratıp sonra da aletimizin faydalarını sevinçle karşılamaktan ibaret.
Modern endüstriyel tarımsa kısa vadede azamî verim kaygısıyla sisteme kimyasal gübreleri ve ot-böcek ilaçlarını dâhil ederek toprağın canlı yapısını önce hiçe saymış ve zamanla canlılığını ve verim gücünü yitiren bu ölü topraktan ürün alabilmeyi sürdürebilmek için toprağa dışarıdan enerji, besin maddeleri ve bağışıklık gücü ithal etmeyi kalıcı bir pratik haline getirmiştir. Bugün dünyanın pek çok yerinde çiftçiler düzenli sürme, gübreleme ve ilaçlama faaliyetleriyle bir yandan toprağı öldürmeye ve öte yandan da yine bu uygulamalar sayesinde ölü topraktan ürün almaya devam ediyor ve bu gün geçtikçe kısır bir döngü haline geliyor.
Oysa yeryüzündeki hiçbir bitki sadece sürülmüş toprakta filizlenecek kadar zayıf değildir. Toprağı saban ve kimyasal gübrelerle öldürerek ve toprağı göllendirip kökleri çürüterek çiftçiler kimyasal gübrelerin besin desteğine ve ot-böcek ilaçlarının korumasına muhtaç zayıf ve kötürüm bitkiler yaratıyor.
Tüm bu faaliyetlerle hektar başına yılda 40 ila 500 ton arasında yüzey toprağını -toprağın canlı ve bereketli kısmını- yitiriyoruz ve buna karşın toprak altında ve üstünde çalışan bakterilerden, mantarlara, solucanlardan köstebeklere ve kuşlara dek milyonlarca canlının canla başla çalışması sonucu bunun ancak çok küçük bir kısmı telafi edilebiliyor; her yıl hektar başına 2 ila 4 ton arasında gevşek yüzey toprağı oluşuyor.
Diğer her şey dengeli ve üretken bir toprağa dayandığı için toprağın canlı ve dinamik yapısının korunması ve yitirildiği yerlerde yeniden tesis edilmesi permakültürün esas meselelerinden biri sayılır. Üzerimize düşen en büyük iş daha sağlıklı bir yeryüzü adına toprakların ve ormanların yeniden yapılanması işidir. Bu da hiç şüphesiz toprağı daha fazla tıraşlamamak, ormansızlaştırmamak, sürmemek ve üzerinde anız yakmamak, kimyasal gübrelerle fakirleştirmemek ve ot-böcek ilaçlarıyla zehirlememek anlamına geliyor. Tam aksine şimdiye dek mahvettiklerimizi yerine geri koyarken bir yandan da hayatta kalmak ve eksiksiz beslenebilmek için ihtiyaç duyduğumuz mütevazı alana sahip çıkmalıyız.
Permakültür tasarımcıları, bunun için toprağın doğal sabanları olan mikro-organizmaların, solucanların ve küçük hayvanların varlığını teşvik etmeyi, malç ve kompost hazırlayarak humus oluşumuna katkıda bulunmayı, kalıcı bitki örtüsünün korunması ya da oluşturulması yoluyla erozyonu, toprağın sertleşmesini ve toprak/su dengesizliklerini önlemeyi ve en önemlisi de tüm bunların birlikteliğiyle Toprak Ana’nın kendi çocukları gibi benimseyeceği, kimyasallara ihtiyaç duymayan, sağlıklı ve güçlü doğal bitkiler yetiştirmeyi önermektedir.
Sürdürülebilir bir toprak sistemi geliştiren pek çok bahçıvan ve çiftçi böyle bir bahçenin kurulması için 3 ila 4 yıl ve tahrip olmuş bir arazinin eski haline gelmesi için de 5 ila 15 yıllık bir süre gerektiğini bilir. İşte bu nedenle permakültürde toprağın kademeli olarak ve uzun vadeli bir iyileşme süreciyle sağlığına ve canlılığına yeniden kavuşturulması önceliklidir.