hazırlayan: hira d.
Bir süredir Permakültür camiasında işin “siyasi” boyutuyla, dünyanın gidişatına ne ölçüde, nasıl müdahale edilebileceğiyle ilgili hararetli bir tartışma yaşanmakta. Tartışmayı Permakültür fikrinin iki yaratıcısından biri olan ve konuyla ilgili ilk kitap olan “Permakültür Bir”i Mollison ile beraber yazan David Holmgren ateşledi. Holmgren “Talep Edilen Çöküş” diye çevirebileceğimiz son makalesinde, özetle, vahşi kapitalizmin son dönemdeki uygulamalarının dünyayı önlenemez ve çok vahim sonuçlar doğuracak bir noktaya sürüklediğini belirterek, insanları ve toplulukları sonuçları ağır olsa da çok geç olmadan mevcut ekonomik sistemi çökertmeye yönelik eylemlere geçme çağrısında bulunmakta.
Holmgren’in “yerel/topluluk ekonomileri lehine sonuçları ne olursa olsun küresel ekonomiyi çökertelim, yoksa sonra altından kalkılamayacak sonuçlarla boğuşacağız” minvalli makalesi üzerine birbiri peşi sıra yazılar yayınlandı. Bu tartışmaları elimizden geldiğince izlemeye ve aktarmaya çalışacağız.
Bu yazıda Holmgren’in 24 sayfalık makalesini ana hatlarıyla özetlemeye çalışacağım.
Holmgren’in bu çerçevedeki ilk çalışması 2007 tarihli Gelecek Senaryoları adlı kitabıydı. Burada 2010 yılında yaşanması beklenen “Petrol Zirvesi”nin (Peak Oil – çıkarılması ve işlenmesi ekonomik petrol rezervlerinin 2010’da %50’sinin tüketilmesinin ardından, küresel talebin sürekli artmasıyla birlikte, yaklaşık 2050 civarında sonlanacağı olgusu) büyük bir küresel ekonomik darboğaza yol açarak enerji kullanımında büyük bir düşüşe ve çok çeşitli toplumsal değişimlere yol açması durumunu ve de iklim değişim senaryolarını değerlendirmişti.
Holmgren 2007 tarihli yazısında, önümüzdeki 10 ila 30 yılda petrol arzındaki hızlı ya da yavaş düşüşe ve yaşanacak iklim değişikliklerinin sert ya da ılımlı olmasına bağlı olarak muhtemel 4 senaryo öngörmekteydi:
• Kahverengi Tekno (petrolde yavaş düşüş, hızlı iklim değişimi)
• Yeşil Tekno (petrolde yavaş düşüş, yavaş iklim değişimi)
• Yeryüzü Bakıcısı (petrolde hızlı düşüş, yavaş iklim değişimi)
• Cankurtaranlar (petrolde hızlı düşüş, hızlı iklim değişimi)
1) Kahverengi Tekno senaryosu:
Burada 2010 yılında yaşanacak “Petrol Zirvesinin” ardından, iklimde çok sert değişimlerin gerçekleşmesiyle birlikte, petrol üretiminde yıllık yaklaşık %2’lik bir düşüş yaşanması sonucu olabilecek toplumsal değişikliklere dair öngörülerde bulunur.
Bu senaryoda, kısıtlı fosil yakıt kaynakları, “net enerji” oranı düşük (bir enerji kaynağından elde edilebilecek olan enerji miktarı düşünülürken, bu kaynağın çıkarılması için harcanan enerji miktarı düşülmelidir; geride kalan miktar “net enerjidir”) yeni enerji kaynakları (katran kumulu yatakları, kaya gazı, vb.) ve diğer kaynakların (kömür, doğalgaz) kontrolüne yönelik büyük şirketler ve devletlerin kapsamlı, agresif hamleleri öngörülür. Merkezi yönetimler ve enerji tekelleri önplana çıkar.
Yeni enerji kaynaklarının çıkarılması, işlenebilir ve kullanılabilir hale gelmesi ve dağıtımı ciddi maliyetler yaratır; küresel ekonominin dengeleri bozulur. Enerji ve ürün fiyatları artar; ülke bütçelerinde temel ihtiyaç harcamalarının payı düşer. İklimsel düzensizlikler ve biyoyakıtlara yönelik talep artışı dünya çapında gıda fiyatlarını tırmandırır.
Bu gelişmeler arka arka gelen iklim felaketleriyle birleşince, merkezi yönetimlerin rolü giderek tırmanır; milliyetçilik dalgası yükselir; kapsayıcı ve “düzeltici” önlemler alma kisvesiyle Otoriter ve hatta Faşist yönetimlere gidiş başlar. Ülkeler arasında kaynaklara yönelik gerilimler çeşitli bölgesel çatışmalara çanak tutar.
Muhtemelen orta sınıflar küçülür, yoksul nüfus sayısı artar, bu kitlede kültlere dayalı inançlar ve tarikatlar yaygınlaşır.
Bu senaryo, enerji kaynaklarının giderek azalması ve iklim değişimin sertleşmesine bağlı olarak birkaç on yıl sürebilir. Sonrasında, merkezi yönetimlerin varlığını sürdürecek enerji yoksunluğu nedeniyle, muhtemelen bunların yerine bölgesel güç odaklarının ağırlık kazandığı “Cankurtaranlar” senaryosuna bırakır.
2) Yeşil Tekno senaryosu:
Petrol arzında düşüşün ve iklim değişimlerinin tahminlerin en düşük noktasında gerçekleştiği durumdur. Bu yavaşlık sayesinde, yenilemez enerji kaynaklarındaki “net enerji” oranındaki düzenli düşüşle birlikte, güneş, rüzgar, su, gelgit gibi yenilenebilir enerji kaynakları adım adım öne çıkar. Teknolojik keşiflere bütçe ayrılması olanağı oluşur.
Enerji pahalılaştıkça küresel şirketler kan kaybeder, yerel ekonomiler önem kazanır; organik ve ekolojik tarım uygulamaları ağırlık kazanır. Bunda özellikle zengin çiftçiler ve tarım şirketleri öne çıkar. Bir yandan da pek çok yerde permakültür ve benzeri küçük çaplı, ekolojik tarım uygulamaları yaygınlaşır.
Ekonomilerde genel bir daralma ve küçülme kademeli olarak devam eder; bu esnada para sistemlerinde yapılan çeşitli müdahaleler ve düzenlemelerle büyük çaplı kriz riskleri azaltılır.
Yönetimler genelde bir düşük karbon ekonomisi uygulama baskısı altında kalır. Yerel yönetimler merkezi yönetimlere göre öne çıkmaya başlar; genel olarak daha demokratik bir ortam oluşur.
Şehirleşme oranında kademeli bir düşüş yaşanarak, kırsala geri dönüş başlar.
Bu esnada, gerek fosil yakıtlarda “net enerji” oranı dibe vuracağından gerekse “yeşil enerji” teknolojilerinin yaygınlaşmasının doğuracağı kaynak ve enerji talebinin getirdiği baskıyla; güçlenen sivil toplum ve demokratik ortam, çok daha düşük bir enerji toplumuna yönelik talepleri somut olarak tartışmaya başlar. Toplumsal adalet ve doğa korumacılığı merkezli uygulamalar ve teknolojiler öne çıkar.
3) Yeryüzü Bakıcısı
Ani petrol üretimi düşüşü, ılımlı iklim değişimi yaşandığı durumda olması muhtemel senaryodur. Neoliberal ekonominin küresel çapta yaygınlaşmasıya petrol, doğalgaz ve kömür üretimindeki hızlı artışlardan sonra, enerji arzı %10’lara varan ani düşüşe geçer. Ciddi bir ekonomik şok ve durgunluk ortaya çıkar, kısa süreli ama çarpıcı kaynak savaşları yaşanabilir.
Bu ani ekonomik çöküş nedeniyle, Kahverengi senaryodaki gibi yeni yenilenemeyen kaynakların ya da Yeşil senaryodaki gibi yenilenebilir kaynakların çıkarılması ve kullanılabilir hale gelmesini sağlayacak altyapıyı oluşturmaya zaman kalmaz.
Ulusal ve uluslararası enerji ve elektrik ağları kopma noktasına gelir; savaş ortamı oluşur ancak savaş yaşanabilecek kadar bile enerji ve yedek parça üretimi sağlanamaz.
Tüketimin düşmesi ve yeni enerji kaynaklarına yatırım yapılamaması nedeniyle sera gazı salımı dramatik bir düşüşe geçer.
Özellikle endüstriyel gıda üretimi sekteye uğrar, gıda krizleri ortaya çıkar. Gıda krizi hastalık ve salgınları tetikleyerek, ekonomiye altından kalkılamaz bir darbe indirir.
Büyük bir kırsala dönüş hareketi yaşanır; ufak topluluklar ve haneler kendi başının çaresine bakma ve temel ihtiyaçlarını karşılama eğilimine girer. Organik atıklardan üretilen biyoyakıtla ufak çaplı teknolojiler de kullanabilen küçük ölçekli çiftlikler ayakta kaldıkça yeni, yerel ekonomiler oluşur. Bu yerel ekonomiler sayesinde karar alımlarında merkezi yönetimler gücünü yitirerek yerel yönetimler öne çıkar. Bazı yerlerde “biyobölge” yönetimleri arazi ve orman reformlarına girişir.
Şehirlerin etrafındaki banliyöler ve kırsal alanlarda biyointansif ve permakültür dayanaklı ciddi bir tarım ve hayvancılık üretimi oluşur; merkezi yönetimlerin sağlayamadığı taze gıdayı sağlayan bu topluluklar demokratik katılımcı bir yapı oluşturur.
Bütün bu sürecin insanlar ve yerel doğa üzerindeki etkileri yıkıcı olsa da, genel tüketim ortamı ortadan kalktığından zorunlu şekilde kültürel ve ruhsal bir devrim yaşanır. Topluluk dayanışmasına ve doğanın bereketine saygı duyulan anlayışlar gelişir; kadınlar toplumda öne çıkar. Yani, ilk iki senaryodan farklı olarak Düşük Enerjili bir dünyaya yönelik değişim ani ve zorunlu olarak gerçekleşir.
4) Cankurtaranlar
Enerji üretiminde hızlı düşüş ve çok sert iklim koşulları durumu. Bu senaryoda fosil yakıt tedariği hızla düşmekle birlikte, sera gazı salımı ne kadar azalsa da iklim dengeleri bir kez allak bullak olduğundan küresel ısınma ortamı düzelmez, katastrofik boyutlara ulaşır. Ekonomik ve toplumsal örgütlerin büyük kısmı çöker. Ulusal iktidar sistemleri çöktüğünden büyük savaşlar yaşanmaz ama bölgesel “Güç Odakları” nükleer silah kullanımı da dahil çeşitli çatışmalara girişir. Çeteleşme oluşur, şiddete sırtını yaslayan yeni dinler, kültler oluşur.
Ardından yaşanan kıtlık ve salgınlarla birkaç on yılda insan nüfusunun yarısı ortadan kalkar.
Kaotik iklim koşulları tarıma olanak tanımaz; daha ziyade avcılık toplayıcılık koşulları işler. Şehirler genelde terk edilir; orta çağ (karanlık çağ) koşulları devreye girer. Daha avantajlı ekolojilerdeki yerel, güçlü topluluklar ya da ücra yerlerdeki zaten avcı toplayıcı olarak yaşayan ufak gruplar hayatta en çok kalabilenlerdir. Tam bir “çöküş ve siliniş” senaryosundan farklı olarak; bu ilk gruptaki yerel topluluklar modern kültür bilgilerini belli ölçüde koruyarak gelecek kuşaklara aktarır.
Holmgren 2007 yılında bu senaryolar üzerine çalışırken iklim değişikliğinin etkisinin daha uzun bir zaman diliminde etkisini göstereceğini (petrol krizinin iklim değişiminden önce vuku bulacağını) düşünmekteydi. Ancak geçen sürede yaşanan değişikliklerin fikrini değiştirdiğini belirtir; çünkü geçen 7 yılda şu tür olaylar yaşanmıştır:
Küresel ekonomik kriz; enerji sektöründe mega projelere yönelik tahminlerin ötesinde büyük ölçeklerdeki yatırımlar; biyoyakıtlara yönelik taleple birlikte gıda fiyatlarındaki tırmanış; bir dizi doğal felaket; Arap Baharı ve benzeri toplumsal çalkantılar.