Bir Sayfa Seçin

AZOT BAĞLAYABİLEN AĞAÇ VE ÇALILAR

(YERLİ TÜRLER VE ANADOLU COĞRAFYASINA UYUM SAĞLAYABİLENLER)

Yazan: Volkan Yalazay

Azotun kimyası ve bitkilerin niye azota ihtiyaç duyduğuyla ilgilenmeden azot bağlayan bitkilerin bu işi nasıl ve niye yaptıklarını anlamak zor. Henüz tam olarak anlamış değilim ve bu geniş kavramayı bir kenara alırsak yalnızca şunları bilerek de toprağa fayda sağlayabiliriz: Her bitki azota ihtiyaç duyar ancak havada bol miktarda bulunan azotu istediği gibi alamaz.

Canlıların bedenlerinde ve dışkılarında bulunan ve toprağa karışan azot ise kullanıma hazırdır. Dolayısıyla, bitkilerimizden iyi verim almak istiyorsak toprağa gübre ve benzeri organik artıklar bırakmak iyidir. Bir de, kimi bakterilerle ortaklaşa bir çıkar ilişkisi içinde olan kimi bitkiler vardır ki bu ilişkilerin ardından köklerinde azot bezecikleri oluşur. Bu bezelerin içindeki azotun çoğunu bitki kendi gelişiminde, tohum ve meyve yapmada kullanırken bir kısmı da toprağa karışır. Eğer bağlanmış azotun daha fazla bir miktarı toprağa karıştırılmak istenirse bitki budanır, budama sonucu kimi kökler besleyecekleri dallardan yoksun olunca gereksizleşir ve bitki tarafından kullanılmaz olur ve böylece devre dışı kalan köklerdeki azot serbest kalır. Bu da yetmez ve bağlanmış azotun tamamı veya çoğu toprağa karıştırılmak istenilirse, o zaman bu bitki kesilir, bakterilerle kurulmuş olan ortaklığın sonu gelir ve azot toprağa karışır, diğer bitkilerin kullanımına sunulur. Bitkinin türüne ve yaşam ortamına göre bir miktar azot bağlanmış kalabilir çünkü kesilen bitki yeniden, kökten sürgün verip yaşamaya çalışıyor olabilir.

Aşağıdaki liste Türkiye’deki azot bağlayabilen bazı yerli türler ile Anadolu coğrafyasına uyum sağlayabilmiş kimi yabancı azot bağlayıcı türleri içerir. Kimi kitap ve internet kaynaklı bazı listelerdeki yanlışlıkları fark etmem üzerine bilimsel makaleleri karşılaştırma sonucunda oluşturduğum bu listenin özellikle yabancı türler konusunda eksik olduğuna şüphem yok. Ancak, yabancı türleri seçerken uzun yıllardır Türkiye’nin değişik iklim tiplerinde denenmiş ve sonuçları görülmüş olanları eklediğim için eksik de olsa güvenilir bir listedir. Yabancı türlerin farklı coğrafyalarda kullanılması her zaman dikkati gerektirir; bazı türler yaşayamayacağı için gereksiz masraf ve emek kaybı iken bazıları fazla bakım gerektirdiğinden zaman ve emek kaybı, bazıları da arsızlıklarından dolayı istilacı olabilmektedirler. Listedeki türlerin çoğu bu riskleri içermez; az da olsa içerenleri ise yeri geldiğinde belirteceğim ve bu bilgilerin dışında vereceğim diğer bilgiler de yalnızca en gerekli olanlar olacaktır.

Listedeki türlere göz atıldığında çoğunun baklagillerden oldukları görülür; yeryüzünde azot bağlayabilen bitkilerin çoğu baklagillerdendir, ancak her baklagilin azot bağladığıyla ilgili inanç yanlıştır. Bu arada anlaşıldığı üzere bu ailenin dışında olup da azot bağlayabilen türler de vardır. Önce baklagillerden başlıyorum, arkasından da sayıları çok olmayan diğer türlere geliyorum.

Not: Fotoğraflar internet ortamından alındı; çekenlerin isimlerini bilmiyorum, saygılar diyorum ve kaynakça belirtmediğim için de özür diliyorum. Başlangıçta bu bilgileri bu şekilde paylaşmayı aklıma getirmediğimden kaynakları not etmemiştim.

EK: Azot bağlamada gerekli olan bakteriler sağlıklı topraklarda zaten bulunur ancak tohum aşamasında, fidan olarak dikilecekse dikim aşamasında veya dikimden sonra bu bakterilerle bitkinin aşılanması faydalı olacaktır. Son yıllarda Türkiye piyasasından bazı bakterileri temin etmek mümkün olmuştur.

BAKLAGİLLER

Baklagil ağaç ve çalıların pek çoğunda tohumun sert kabuğundan kaynaklanan bir tohum engeli vardır, yani tohumdan yetiştirmek istediğimizde bir ön işlem gerekir. Doğada ya bir kuşun ya da başka bir hayvanın sindirim sisteminden geçerken zedelenen kabuk, sonradan, yağmur ve sıcakların gelmesiyle yumuşayarak filizlenmeyle birlikte yarılır. Bazı tohumlar ise hiç bir hayvana gerek kalmadan yalnızca su ve sıcaklıkla birlikte çimlenebilir.

Nihayetinde bir baklagil tohumunu çimlendirmek istiyorsak önce suda bekletmeliyiz, birkaç gün içinde tohum şişmiyorsa üzerlerine kaynak su dökerek soğumaya bırakırız; bu işlem ardından çoğu şişer ve sonra beyaz bir kök ucu görünür; toprağa dikme vakti gelmiştir. Bu basit işlemlerin dışında zımpara ile tohum kabuklarını inceltme gibi mekanik yöntemler veya belirli oranlarda sui le karıştırılmış asitli kaplarda bekletme gibi yöntemler de vardır.

Veya, toprak dolu bir kaba çok sayıda tohum dikilerek sulanır ve aralardan çıkanlarla da yetinilebilir. Baklagil olsun, olmasın bazı türler ise uygun dallardan alınan çeliklerin köklendirilmesi ile çoğaltılabilir ancak tohumdan üretilen bitkiler daha sağlam karakterli ve dayanıklı olur.

 

Acacia retinoides: Uzun zaman boyunca çiçek vermesi nedeniyle arıcılık için de önemli bir tür; ılıman sahil kuşaklarına uygundur. Her dem yeşildir.

 

Acacia cyanophylla: Avustralya kökenli olmasına rağmen Türkiye’ye Kıbrıs’tan geldiği için Kıbrıs akasyası olarak bilinen bu tür, ılıman sahil kuşakları için uygun, arıcılık için de önemlidir. Her dem yeşildir.

 

Acacia dealbata: Gümüşi Akasya; İstanbul Adalar’da bolca görülen ve yanlış olarak mimoza diye bilinen ağaççık; arıcılık için önemli türlerden, ılıman sahil kuşağına uygundur.

 

Acacia melanoxylon: Bu tür, diğer akasyaların yaşayamadığı soğuk kesimlerde yaşayabilmesi nedeniyle önemlidir; 10 C’ye kadar dayanır, odunu kokuludur, çilek kokusuna benzer biraz.

 

Albizzia julibrissin: Gülibrişim; ılıman sahil kuşaklarında iyi gelişen bir tür, diğerleri kadar yoğun olmayan çiçeklerinin güzelliğiyle gözümüze ve gönlümüze iyi gelir.

 

Robinia pseudocacia: Akasya diye bildiğimiz ancak aslında akasya olmayan, yalancı akasya olarak Türkçeye çevrilen bir ağaç, Türkiye’nin hemen her yerine uyum sağlayan, kuraklığa, soğuğa, yağmurlu yerlere de dayanabilen ancak durgun ve yüksek taban suyunu sevmeyen harika ağaç. Arıcılık için de en önemli türlerdendir, beyaz salkım tipi çiçekleri vardır, ahşabı da dayanıklıdır ve özellikle çit yapımında, toprak altında kalan kesimlerin uzun zaman dayanması dolayısıyla kullanışlıdır, erozyonla mücadelede ve diri toprağını kaybetmiş olan maden sahası ağaçlandırmalarında da kullanılır.

 

Robinia hispida ve Robinia viscosa: Yukarıdaki Avustralyalı türün Amerika’da evrimleşmiş kardeşleridir, onun kadar boylanmazlar, R. hispida birkaç metreye kadar boylanırken diğeri 6-7 m dolaylarında kalır genellikle, çiçekleri de ak değil pembe, erguvani ve kırmızıya yakın renklerdedir, diğer tüm özellikleriyle aynı değerlere sahiplerdir.

 

Cytisus laburnum veya Laburnum anagyroides: Çiçeklerinin yapısından dolayı Sarı salkım denilen bu tür iyi bir azot tutucu ve arı merasıdır, yukarıdaki iki türün olumlu yönlerine sahip ve genellikle 3-4
m kadar boylanabilen bir ağaççıktır.

 

Wistaria spp.: Çiçeklerinden dolayı Mor salkım denilen bir sarmaşıktır, arıcılık için de önemlidir, bol çiçeklenmesiyle peyzaj uygulamalarında da aranılan bir türdür.

Cassia türlerinden örnekler

Cassia sp. :Sinamekinin de içinde bulunduğu pek çok türe sahiptir, soğuklardan etkilenir; kimi türler sarı salkıma benzer biçimde çiçek salkımları oluşturur.

 

Caesalpinia gilliesii: Çiçeklerinin tuhaf güzelliğinden dolayı cennet kuşu veya aslan bıyığı(?) denilen küçük bir çalıdır, ılıman sahil kuşaklarında az topraklı yerler için uygundur.

 

Cercis siliquastrum: Meşhur erguvan ağacı. Türkiye’de özellikle ılıman sahil kuşağı ile karasal iklim kuşağı arasındaki bölgelerde doğallığıyla yaşayan bir türdür. Çiçeklerinin bolluğu ve rengi dolayısıyla sevilen, bilinen, adına şenlikler düzenlenen bir türdür.

 

Colutea arborescens: Patlangaç Çalısı. Türkiye’nin doğal türlerindendir. 2-3 m’ye kadar boylanan çalı formunda bir bitkidir.

 

Genista tinctoria: Boyacı Katırtırnağı. Türkiye’nin doğal türlerinden biridir. Kuraklığa, özellikle de kurak yamaçlı arazilere uyum sağlayabilmiş güçlü bir çalıdır. 1-1.5 m kadar boylanabilir; bahar vakti yapraklıysa da havaların ısınmasıyla bu yaprakları dökülmeye başlar ve bir sure sonar yalnızca sivri dallarıyla kalabilir.

 

Spartium juniceum: İspanyol Katırtırnağı. Bu tür de Türkiye’nin doğal türlerindendir. Yukarıdakiyle aynı dayanıklılığa ve birçok başka ortaklığa sahiptir ancak ondan daha boylu olup kimi zaman 3 m’yi bulan ve hatta geçen boylara ulaşabilir.

 

Calycotome villosa: Yapraklarının alt yüzü, genç sürgünleri, baklalarında tüyler olduğu için tüylü sıfatını almış, zehirli bir alkaloid içerdiği için de keçiboğan denilmiş, yani toparlarsak tüylü keçiboğan diye bilinmiş bir çalıdır. Canlı çit yapmak için uygun bir çalıdır. Genellikle 1.5 m kadar boylanırsa da uygun koşullarda 2.5 m’ye erdiği de görülür. Türkiye’nin doğal türlerinden olup özellikle kurak yamaçlarda görülürler.

BAKLAGİLLERDEN OLMAYANLAR

Hippophae rhamnoides: İğdenin yakın akrabası bir türdür ve kendisine yalancı iğde denir. Genellikle 2-3 m boylarında görülürse de kimi zaman 6-7 m’yi bulur ve hatta geçebilir. Türkiye’nin doğal türlerindendir. Kumlu sahalardaki uyumu nedeniyle kumul hareketlerini durdurmada kullanılır; aynı zamanda erezyon kontrolünde, önemli bir azot bitkisi olması dolayısıyla fakir toprak ağaçlandırmasında, bol dallanması ve güçlü sürgün verme özelliğiyle canlı çit yapımında ve rüzgar perdesi oluşturmada da kullanılır. Meyveleri de c vitamini bakımından zengin olup bilhassa kuşlar tarafından yenir, deneyen insanların ise sevmemesi zordur.

 

Eleagnus angustifolia: Bildiğimiz ve yediğimiz iğdedir ancak ana türün meyveleri severek yediklerimizden daha küçük olduğundan ona kuş iğdesi denirken E. angustifolia var. orientalis adındaki varyetesi asıl tercih edilendir ki dikenlerinin daha az olmasıyla da toplamada zorluk çıkarmaz. Fakir topraklarda ve sık dikildiklerinde 3-4 m kadar boylanırlarken serbest dikimlerde 6-7 m’ye ererler. Bu ağaçlar da er0zyon kontrolünde ve fakir toprakları ağaçlandırmada kullanılırlar.

 

Eleagnus umbellate: Güz zeytini denilen bu ağaççık da iğdenin bir türüdür ancak yaprak ve meyvelerinin görünüşü oldukça farklıdır. Yine de bir öneri olarak “Güz iğdesi” denmesi taraftarıyım. Bildiğimiz iğdeye de “Russian olive” adıyla zeytin yakıştırması bizim dilimizde veya coğrafyamızda rastlanan bir şey olmayıp İngilizceden gelmiştir. Bu tür de önemli azot bağlayıcılardandır. Daha çok bu nedenlerle dikimi son yıllarda artmıştır ancak istilacı bir tür olabileceği uyarıları da yapılır. Türkiye’de, dikimi yirmi yılı aşmış olan bireylerin yaklaşık olarak 200 m yarıçapındaki çevre alanlarını incelediğimde, henüz istila belirtileriyle karşılaşmadım. Yine de dikkatli olmakta fayda var.  Öte yandan, istenmeyen yerlerde çıktıklarında kesilirlerse bağladıkları azot toprağa karışır, yani bu bir problem olarak değil de bir avantaj olarak görülebilir ancak emek vermek gerekir.

 

Alnus glutinosa ve Alnus orientalis: Adi kızılağaç ve Doğu kızılağacı; ikisi de Türkiye’nin doğal türlerindendir. Özellikle dere boylarında görülen, ortalama 15 m boylarında olan ağaçlardır. Suyu severler, kurak yerlerde ağaççık halinde kalır ve doğru düzgün gelişemezler; yine de azot bağlayıcı olduklarından öncü ağaçlar olarak dikimleri yapılabilir. Ama bu şekilde kullanılacaklarsa diri toprağı gitmiş, toprak nemi ise ortalamanın üzerinde olan yerler seçilmelidir.

 

Casuarina equisetifolia: Demir Ağacı. Avustralyalı bir ağaçtır. İlk bakışta çamları andırsa da çamlarla bir akrabalığı dahi yoktur. Kumlu ve fakir toprakların ıslahında kullanılırlar ancak bu ağaçlar da kızılağaçlar gibi nemli topraklara ihtiyaç duyarlar. Donlara dayanıksız olduklarından Türkiye’de güney ve batı sahil bölgelerinde fazla yukarılara çıkmamak koşuluyla yetiştirilmeleri kolay olur. Budamaya da dayanıklıdır.