Bir Sayfa Seçin

Permakültür Nedir?

Avustralya Permakültür Enstitüsü tarafından hazırlanmıştır

(http://permaculture.org.au/what-is-permaculture/)

Çeviri: Emre Rona


Permakültür (permanent agriculture = kalıcı tarım), doğal ekosistemlerdeki çeşitliliğe, istikrara ve dirence sahip,

illüstrasyon: Cecilia Macaulay

tarımsal verimliliğe yönelik ekosistemlerin bilinçli olarak tasarlanması ve sürdürülmesidir. Arazi ve insanların uyumlu bütünlüğü sayesinde yiyecek, enerji, barınak ve diğer maddi ve manevi ihtiyaçların sürdürülebilir bir şekilde karşılanmasıdır. İstikrarlı bir toplumsal düzen, permakültürsüz mümkün değildir.

Permakültür tasarımı, kavramsal, maddi ve stratejik bileşenlerin, hayatın bütün biçimlerine faydalı olacak bir örüntü içinde bir araya getirildiği bir sistemdir.

Permakültür, doğaya karşı değil, doğa ile birlikte hareket etmeyi; sürüncemede kalmış, hesapsız kitapsız eylemlerde değil, uzun süreli ve akılcı gözlemlerde bulunmaya; tek bir getiriye odaklanmadan, sistemleri tüm işlevleriyle birlikte ele almaya ve de sistemlerin kendi kendine evrilmesine olanak tanımaya dayalı bir felsefeyi benimser.

Arazi ve Toplumda Permakültür

Permakültürün temelinde faydalı tasarım ilkesi yatar, dolayısıyla diğer tüm etik eğitim ve beceriler ile de birleştirilebilir ve de bütün insani uğraşlarda uygulanabilme potansiyeline sahiptir. Fakat geniş araziler söz konusu olduğunda, permakültür, hali hazırda bulunan yerleşimlere ve tarım alanlarına odaklanır. Bunların neredeyse tamamının ciddi bir rehabilitasyon ve yeniden yapılandırmaya ihtiyacı vardır. Becerilerimizi yiyecek kaynakları ve yerleşimlerin bütünleştirilmesi, çatılardan su toplanması ve de yerleşime yakın bir yerde atıkları alıp enerji üretecek odunluk ormanları oluşturulması için kullanmamızın kesin bir sonucu, gezegenimizin büyük bir kısmını doğal sistemlerin rehabilitasyonu için kendi özgürlüğüne bırakmak olacaktır. Bunların hiçbiri, çok geniş anlamda küresel sağlık hariç, ‘insanların kullanımı için’ düşünülmemelidir.

İşlenmiş (tasarlanmış) bir ekosistem ile doğal bir sistem arasındaki gerçek fark, işlenmiş ekolojideki türlerin (ve biyokütlenin) büyük çoğunluğunun, insanların veya çiftlik hayvanlarının kullanımı için ayrılmış olmasıdır. Biz, insanlar olarak kadim veya doğal tür topluluğunun sadece küçük bir kısmını oluşturuyoruz ve de buradan gelen ürünlerin de sadece küçük bir kısmına doğrudan ulaşabiliyoruz. Fakat kendi bahçelerimizdeki hemen hemen her bitki, insanlara doğrudan bazı faydalar sağlamak veya bu faydaları desteklemek üzere özenle seçilmiştir. Mesken tasarımı öncelikle insanların ihtiyaçlarına yöneliktir; dolayısıyla insan-merkezlidir.

Bu, yerleşim tasarımı için geçerli bir hedef olmakla birlikte, yabanı korumak için doğa-merkezli bir etiğe de ihtiyacımız vardır. Fakat kendi açgözlülüğümüzü kontrol etmedikçe ve ihtiyaçlarımızı varolan yerleşimlerden karşılamadıkça doğa için fazla birşey yapamayız. Eğer bu hedefe ulaşabilirsek, tarım arazilerinin çoğundan elimizi çekmiş ve doğal sistemlerin gelişmesine de izin vermiş oluruz.

Doğadaki besin maddeleri ve enerjinin geri dönüşümü, birçok canlı türünün üstlendiği işlevlerden biridir. Atıkların, bahçelerimizdeki toprağa veya bitkilere (kompost veya malç olarak) geri dönüştürülmesi bizim sorumluluğumuzdur. Biz bahçelerimizde bilfiil toprak yaratırken, doğadaki birçok tür bu görevi zaten yerine getirmektedir. Evimizin etrafında bahçelerde kullanmak üzere su toplayabiliyoruz; fakat -nehirleri bu temiz suyla dolduran, küresel atmosferin devamlılığını sağlayan ve kirletici gazları hapseden- yoğunlaştırıcı (kondansör) yaprakları ve bulutları oluşturan doğal orman alanlarına muhtacız. Dolayısıyla, insan-merkezli kişilerin bile var olan ormanların ve tüm canlıların korunması ile desteklenmesi ve de onlara yaşam alanı sağlanması için çalışması, gerekli tedbirleri alması gerekmektedir.

Bahçelerimize ve yerleşimlerimize yeterli ilgiyi göstermiş olsak hiçbir zarar vermemiş olacağımız sistemleri atıklarla doldurduk ve toprağı kötüye kullandık. Eğer doğal sistemlere yönelik bir dizi etik ilke oluşturmak gerekiyorsa, bunlar şöyle sıralanabilir:

  • Birçok türün hâlâ dengede olduğu arta kalan doğal ormanların daha fazla taciz edilmesine karşı sert ve taviz vermeyen bir muhalafet;
  • Aşınmış ve zarar görmüş doğal sistemlerin yeniden istikrar kazanması için yoğun rehabilitasyon uygulamaları;
  • Hayatta kalabilmemiz ve varolmamız için gerekli olan asgari ölçekteki toprak parçasında kendi kullanımımız için bitki sistemleri oluşturmak; ve de
  • Nadir veya tehlikedeki türler için bitki ve hayvan sığınakları oluşturmak.

Bir tasarım sistemi olarak Permakültür, öncelikle yukarıdaki üçüncü ilkeyle ilgilidir, ancak sorumlu davranan herkes birinci ve ikinci önermeleri zaten benimseyecektir.  İhtiyacımız olan veya bulabileceğimiz (yerel olarak başıboş kalıp her yeri istila etmiş olmayan) tüm türlerin yerleşim tasarımlarında kullanılması gerektiğine inanıyoruz.