Bir Sayfa Seçin

yazan: Emet Değirmenci

Yerli insanlar, bilge köylü ve çiftçiler toprağı dinleyerek, gözleyerek ihtiyaçlarına cevap arıyor. Laboratuarları ve modern aletleri bulunmuyor. Toprağı anlamanın temeli toprakla, güneşle, rüzgarla, mevsim dönüşümleriyle iç içe bir hayattır.

Eskiler “hangi topraktan ne yersen o’sun” demişler. Doğru, ama günümüzde yiyeceklerin yetiştirildiği toprağın niteliğinin de belirtilmesi gerekiyor. Çünkü petrokimya ürünü gübre, haşere ve ot öldürücü kullanılan toprakta da sebze yetişiyor, hızlı yeme-içme restoranları da yeşil salata satıyor, organik standartları deseniz hâlâ tartışılıyor.
Yerli insanlar, bilge köylü ve çiftçiler toprağı dinleyerek, gözleyerek ihtiyaçlarına cevap arıyorlar. Laboratuarları ve modern aletleri bulunmuyor. Toprağı anlamanın temeli toprakla, güneşle, rüzgarla, mevsim dönüşümleriyle iç içe bir hayattır. Bozulmuş, restorasyon bekleyen yerlerde de bu anlayış benimsenmelidir. Permakültür, böylesi basit teknik ve teknolojilerle özerk çözümler arar.

toprağı tanıyalım
Toprak insan vücudu gibi canlıdır. Bir avuç sağlıklı toprakta birbiriyle eşgüdümlü çalışan binlerce bakteri vardır. Azot, potasyum, fosfor, kükürt, kalsiyum, magnezyum, bakır ve bor minerallerinden oluşan toprakta temel ihtiyaç, su, karbon ve oksijen’dir. Toprak kanımız gibidir, eksiğine fazlasına göre tedavi gerekebilir. Toprak kirleticilerden uzak olsa da esinti ve yeraltı yerüstü sularıyla kimyasallar ve ağır metallerden etkilenebilir. Örneğin, ABD’nin Washington eyaletinde, yaşadığım Vashon adasının bir bölümü, 40 km güneydeki bakır madeninden gelen esintiyle ağır metallere (arsenik, kadmiyum, civa, kurşun) maruz kaldı. Değil toprakta yetiştirilenin yenmesi, çocukların yalınayak yürümesi dahi sakıncalıydı. Adada multipl skleroz (MS) hastalığının yaygınlaşma nedenlerinden birinin bu olabileceği düşünüldü.

Önerdiğimiz iyileştirme projelerine nüfusun bir kısmı taraftar olmadı; hattâ bazıları arsa fiyatları düşmesin diye topraklarının kirlilik düzeyini sakladı. Yeni Zelanda’nın başkenti Wellington’da da eski bir bowling alanına toplum bahçesi yapmak istediğimizde, dikloro difenol trikloroethan (DDT) kirlilik sınırının yenebilir bitkiler ekilmesine izin vermediğini gördük. Dolayısıyla öncelikle birkaç yıl toprağı iyileştirme programı gerçekleştirildi.

Hastalığın türüne göre değişen tedavi yöntemlerinden bildiklerim; çeşitli mantar ve derin köklü bitkilerle iyileştirme yapılan mikoremediasyon ve biyoremediasyon, diğeriyse nükleer kirlilikte de kullanılan, etkin mikroorganizmaları harekete geçirerek toprağın DNA’sının yararlı bakterilerle mikrobiyolojik olarak temizlenmesinin amaçlandığı Etkin Mikroorganizmalar (EM)’dir. 1986’da ülkemizi de yakından etkileyen Çernobil nükleer santralı kazası, Irak savaşında kullanılan silahlar, 2010’da Meksika körfezinde BP petrol kazası, 2011’de Japonya depremi nedeniyle meydana gelen Fukushima nükleer santralı çöküşüyle ortaya çıkan tablo, kirliliğin sınır tanımadığını gösteriyor. Avrupa’dan gelen otomotiv ve beyaz eşya sanayinin, karbondioksit emisyonu yüksek ülkelerden biri haline getirdiği Türkiye’de de benzeri iyileştirme yöntemleri uygulanmalıdır.

Toprağa her fırsatta organik madde ilave etmek herkesin yapabileceği uygulamaların başında gelir. Toprağın çaresi yine toprak içindedir. Önce toprağın kil ve kum seviyesi bilinmeli, gerekiyorsa dengelenmelidir. Sonra toprağın asitlik veya bazlık derecesi ölçülmelidir. Bu, ortamda yetişen bitkiler gözlenip not tutarak da izlenebilir. Mümkünse böylesi bir gözlem kendi haline bırakılmış vahşi yaşam alanlarında yapılmalıdır. Permakültür tasarımlarında mutlaka vahşi yaşam alanı denilen bir bölge ayrılır. Örneğin, ısırgan otu toprağın verimli olduğunu, Karadeniz gibi yarı tropik iklimde görülen yaban gülü ya da komar denilen Rhododendron alkalin olduğunu, yosunlar veya atkuyruğu çürüyen odunsu bitkilerin varlığını ya da nitrojen fazlası nedeniyle toprağın su geçirme sorunu olduğunu gösterir. Nasıl insan vücudu asit ve baz dengesi bozulduğunda iyi hissetmiyorsa, toprak da öyle bir denge ister.

toprakta su
Sap, saman, kuru yaprak ya da kuru dalların kalınca öğütülerek bir toprak örtüsü yaratılması (malçlama / örtüleme) buharlaşmayı azaltıp toprağın nemini koruyacağı gibi yeni mikro canlılar oluşmasına da yardımcı olur. Bunun yanında yonca vb. bitkilerle yaşayan malç yapmak da mümkündür. Ayrıca permakültürün vazgeçilmez bitkilerinden, yaşayan malç özelliği olan karakafes otunun özellikle meyve ağaçları altına dikilmesi hem bir dizi mineral sağlar, hem de toprağı ve kompostu aktive eder. Çok fonksiyonlu bu iri yapraklı minik mavi çiçekli tüylü bitki, silikon, nitrojen, magnezyum, kalsiyum, potasyum ve demirce zengindir. Çiçekleri salatada, yaprakları ve çiçekleri tıbbi amaçla kullanılabilir.

Anadolu’da su en büyük sorunlardan biri olduğuna göre toprağın su tutması sağlanmalıdır. Permakültürde, araziye düşen her damla suyun korunması hedeflenir. Hem akifere geçirilmesi hem de arazinin yağmursuz zamanlardaki su ihtiyacı için yağmur hendekleri (swales) ve eğimli arazilerde eşyükselti noktaları (keypoints) ile eşyükselti hattı (keyline) konturları oluşturulur. Böylece araziye gelen su doğal havuzlarda biriktirilerek mikro iklim de yaratılabilir.

Ekilmiş bir mahsulün hasat edilmeden, toprağı ıslah etmek maksadıyla toprağa gömülmesine ‘yeşil gübreleme’ ve bu amaç için kullanılan bitkilere ‘yeşil gübre’ adı verilir. Sonbaharda hasattan sonra toprağa gömülen karabuğday ve Pallionacae ailesinden lupin ya da yulaf bunlardan bazılarıdır. İlkbaharda toprağa karıştırıldıklarında çürüyerek bünyelerinde bulunan azotu ve besin maddelerini toprağa verirler. Toprak humus ve organik madde açısından zenginleşir.

kompost
Kompost toprağı iyileştiren en önemli maddedir. Kompostu aktive etmek için içindeki yararlı organizmalar artırılmalıdır. Örneğin, -bir gece önce tatlı suda ıslatarak tuzlu suyunu gidermek kaydıyla- deniz yosunu kompostta kullanılabilir; karahindiba, karakafes otunun yaprakları, papatya, ısırgan otu, tavuk ve güvercin gübresi de kompost içindeki mikro bakterileri harekete ieçirir ve artırır. Ayrıca bir avuç kompost ya da solucan kompostu, pekmez vb. ile oksijeni arttırılarak kompost çayı yapılabilir. Kompost çayı komposttaki yararlı bakterileri oksijenize ederek harekete geçirir.

Özellikle büyüme döneminde bitkilerin yapraklarına ve köklerine püskürtülerek doğrudan çözülmüş hazır mineral almaları ve direnç kazanmaları sağlanır. Ayrıca bitkideki haşereleri yok etmek için de yararlıdır.

‘Dinamik akümülatör’ denen bitkiler toprakta eksik olan mikro ve makro mineralleri sağlama açısından çok önemlidir. Özellikle yiyecek ormanı oluşturmada ve bitki birliktelikleri yaratmada bu tür bitkiler kullanılmalıdır. Bunlar arasında kadife çiçeği, havuç ve yer elması gibi yumrulu bitkiler vardır. Karakafes otu bu amaçla da kullanılabilir.

toprak yaratma
Toprak yaratmanın birçok yolundan biri de mantar ve solucanları kullanmaktır. Bunlar suyu ve havayı daha iyi emerek yeni ve verimli toprak oluşumuna yardım eder. Toprak yaratmak, karbonu bir nevi toprağa gömmektir. Mutfak ya da çiftliğimizden çıkan biyolojik atıkları çöplüğe gönderip ek maliyet yaratmak yerine toprağa geri döndürerek hem toprağı zenginleştirir hem de karbon ayak izimizi azaltabiliriz. Tarımsal faaliyetlerin iklim değişimine etkisinin %12 olduğu dikkate alınırsa, bu azımsanacak bir çaba değildir. Çiftlikler için karbonu toprağa gömmenin bir başka yöntemi tarımsal atıkların biyokömür haline getirilmesidir. Böylece hem toprağın nemini artırmış, hem de kimyasal atıklar ve ağır metalleri indirgeyip toprağı rehabilite etmiş oluruz.

doğal tarım
Endüstriyel tarıma karşı alternatif geliştiren Manasobu Fukuoka, Japonya’nın geleneksel tarım anlayışını da kullanarak, az emekle sağlıklı ve bol ürün alınabileceğini gösterdi ve bir yöntem armağan etti bize… Kompost ve kompost çayıyla da uğraşmadı. ‘Bir tohum topu içinde koca bir yaşam vardır’ diyen Fukuoka, kil toplarını toprağa saçıp ekin sapıyla kapamanın, üzerini de beyaz yonca türü yer örtüsüyle örtmenin topraktaki biyolojik aktiviteyi ve bereketliliği artırdığını gösterdi.

Avusturya Alplerinde permakültür tekniklerini izleyen, yabani çiçek tohumları dahil, karıştırdığı 40 a yakın tohumu toprağa atarak toprağı zenginleştiren ve biyolojik çeşitliliği arttıran Sepp Hollzer böylece bitki hastalıkların önlenebildiğini kanıtladı. Arazisindeki fazla ağaç kütüklerini kullanarak gerçekleştirdiği yükseltilmiş yatak tekniği Hugelkültür (Hugelkulture) yönteminin, sebzelerin su ihtiyacını azalttığını ve çürüyüp ufalanarak toprağa dönen odunun toprağı doğal olarak beslediğini gösterdi. Derinliği ya da yüksekliği 1 metreye varabilen bu tür yataklarda odunların çürümesi iki ya da üç yıl yıl alabilir, ama ikinci yılın sonunda özellikle havuç gibi derin köklü sebzeler için, organik maddesi hazır, yıllarca verim alınabilen mükemmel bir ekim alanı kazanılır. Üstelik bu yöntemle bahçemizi sıkça sulama gereksinimi de duymayız. Öğrencilerimle gerçekleştirdiğimiz birkaç uygulama sonucu böylesi bir bahçede ilk yıl dahi az bir sulama ile zengin mahsul alındığını gördük.

Anadolu kültüründe birçok ozan toprağı baştacı etmiştir. Örneğin, Aşık Veysel “benim sadık yârim kara topraktır” demiştir. Toprakla uğraşan kadınların sayısı belki erkeklerden çoktur ama onların deyişleri kayda geçmemiştir. Büyük anneannem birçok Anadolu kadını gibi ‘topraktan geldik toprağa gideceğiz’ diyerek her daim toprağa teşekkür ederdi. Bize toprağın bir verene bin verme cömertliğini ve yaşamın döngüsünde her şeyin toprağa dönüşmesini anlatmaya çalışırdı.
Artık, endüstriyel tarımın hor kullanarak yaralar açtığı, acılar yaşattığı toprağın sesini dinleme, sevincini ve tasasını toprakla paylaşan Anadolu kültürünü diriltme ve bir toprak kültürü yaratma zamanıdır.

Bu yazı 2011 yazında Zeytin Burnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi periyodik yayını yayını Sağlık Çevre Kültürü Dergisi 5. sayıda yayınlanmıştır.

yazının orjinal adresi: http://kendineyeterlitoplum.wordpress.com/2012/01/02/permakulture-gore-topragi-iyilestirmek-emet-degirmenci/