Bir Sayfa Seçin

Çölü Yeşillendirmek – Ölü Deniz Vadisi Permakültür Projesi (Ürdün)

Yazan: hira doğrul

Fotoğraf: Banu Uzkut Onuk

[yazı ilk kez EKOIQ dergisinin Temmuz 2012 sayısında (19) yayınlanmıştır]

Ürdün su kaynağı açısından dünyanın en fakir 10 ülkesinden biri. Aşırı su kullanımına dayalı endüstriyel, monokültürel tarımın ülkenin her köşesine yayılması sonucu ülkenin su kaynaklarının %62.5’u tarımda kullanılmakta. Toprağın çıplaklaştırılması ve genel döngülerinin kırılması sonucu su tutma özelliğini kaybeden arazilere verilen bu suyun çoğu yeraltı su rezervlerinden çekilmekte, suyun bulunabildiği derinlik çoktan 100 metreyi aşmış durumda.

Kimyasal ilaç ve suni gübreye, toprağın sürülerek alt üst edilmesine, makine kullanımına dayalı endüstriyel tarımın yaygın uygulanışı ülkenin çoğu tarım bölgesinde uzun vadede verim düşüklüğüne yol açmış durumda. Kimi yerlerde yoğun sulama sonucu aşırı tuzlanma yaşamakta, kimi yerler ise artık çölleşerek kullanılmaz hale gelmiş durumda.

Bütün bunlar elbette çok tanıdık, ülkemizde de epeydir yaşanıyor. Uluslarötesi dev ziraat şirketlerinin baskısıyla hükümetler kanalıyla dünyanın dört bir köşesine yaygınlaştırılan bu tarım biçimi arkasında hep aynı manzarayı bırakmakta. Giderek artan nüfusu doyurmak üzere “ucuz” (aslında sübvansiyon destekleri ile pahalıya mal olan), besleyicilik değeri çok düşük, tek tip gıda ürünleri elde etmek üzere kendi elimizle bereketli toprakları çöllere dönüştürüyoruz.

Genel manzara ne kadar karanlık gözükse de, dünyanın çeşitli köşelerinde insanlar doğal döngülere uygun, kirlilik yaratmayan, toprak ve su kaynaklarını çoğaltabilen, geleneksel bilgilerle alternatif yolları harmanlayan tarım tekniklerini hayata geçirmekte. Permakültür de zaten, toplumların temel ihtiyaçlarını kendine yeterli şekilde ve doğanın geri kalanıyla daha uyumlu, tamamlayıcı bir ilişki içinde karşılamasına yönelik daha bütüncül bir yaklaşımı, anlayışı gözler önüne sermenin peşinde. Bunun en dikkat çekici örneklerinden biri Ürdün’de yürütülen proje.

Kırsal kalkınma üzerine çalışan iki Japon yardım kuruluşunun mali desteği sayesinde 2000’de başlayan proje Ürdün’ün Ölü Deniz’e yakın, deniz seviyesinin 400 m. altındaki, toprağın çölleşmeye yüz tuttuğu, hayli yoksul bir bölgede (Kafrin) yürütülüyor.

Bölgede Ağustos’ta ısı 50ºye yaklaşıyor. Yıllık yağış miktarı ortalama 100-150mm ve sadece kışın 3-4 kere düşüyor. Projenin yürütüldüğü yaklaşık 5 hektarlık arazi genelde düz. Arazi proje öncesinde neredeyse tamamen çorak durumda, toprak çölleşmekte, organik madde yok denecek kadar az. Yapılan ölçümlerde toprak ve yer altı suyunun hayli tuzlu olduğu ortaya çıkmış. Üstüne üstlük, etrafında bitki örtüsü olmadığı için arazi yakıcı güneşin ve şiddetli rüzgârın sarsıcı etkilerine maruz kalmakta.

Geoff Lawton’ın Ürdün’ün bu bölgesinde başladığı 3 yıllık bu proje en zor koşullarda bile, bize dayatılan bu olumsuz uygulamalara bağımlılık duymadan, toprağı ve suyu artırarak, topluluk dayanışmasını geliştirerek besleyici gıda üretilebileceğini ve harap olmuş toprakların canlandırılabileceğinin bir kanıtı.

Arazide Su Hasadı

Permakültürde, arazi uygulamalarının genellikle ilk adımı arazideki su yönetimidir. Su nereden girecek, giren su nerelerde hangi şekillerde depolanacak, arazi boyunca hangi döngülere sokulacak, bunlara yönelik düzenlemeler yapılır. Sonuçta da suyun araziden temiz bir şekilde çıkması sağlanır. Arazide su tutulmasına ve eldeki suyun olabildiğince çok bileşen tarafından kullanılmasına yönelik en yaygın uygulamalardan biri yağmur hendekleridir.

Yağmur hendekleri, araziye düşen yağmurun bir çırpıda akıp gitmeden tutulmasına ve yavaş yavaş toprağa emdirilmesine yönelik çok başarılı bir su yönetimi aracıdır. Burada kritik nokta bu hendeklerin bir uçtan diğer uca tamamen terazide olmasıdır. Eşyükseltide kazılan bu hendekler böylece gelen yağmuru boylu boyunca eşit şekilde toplar ve yavaş yavaş toprağa emdirir.

Projede öncelikle arazi boyunca, uzunlukları 100m ila 250m arası değişen 8 hendek kazılmış. Hendeklerin eşyükseltide olması araziye suyun dengeli bir şekilde yayılmasını sağlıyor. Her bir hendek bir sonrakine bağlı, su fazlası oluştuğunda daha alçak hendeğe yönlendiriliyor. Böylece düşen yağmur olabildiğince az kayıpla tutulurken, suyun bitki köklerince daha rahat, uzun vadede alınması sağlanıyor.

Bölgeye yılda sadece 3-4 kez yağmur yağmasına karşın bu yağış çok şiddetli yaşanmakta. Arazinin yanı başından geçen bir karayolundan gelen ve bazen sele dönüşen yağmur yüzey akışı fazlasını toplamak üzere, arazinin yola bakan tarafına su çanakları açılmış. Ayrıca yüzey hacmi düşük ama derin bir su bendi yapılmış. Böylece yoldan gelen su kontrollü bir şekilde hendeklere yöneltilmiş ve su bendinde biriktirilmiş. Tüm bu yöntemler sayesinde toplamda yılda 1 milyon metreküp su toprağa veriliyor.

Öte yandan, arazinin hemen yanında oluşmuş bir sel yatağında gabion tuzaklar (tel kafese yerleştirilen taş yığınları) hazırlanmış, burada biriken milli, zengin toprak da böylece hendek tabanlarına aktarılmış.

Çokyıllık Bahçe

Permakültürdeki arazi tasarımlarında, suyun en az kayıpla, en az enerji harcanarak, olabildiğince çok döngüye sokulması tasarlandıktan sonra, bitki sistemleri bu tasarıma göre yerleştirilir. Burada genel yaklaşım, kendine yeterli orman sistemlerini örnek alarak, uzun vadede bakıma (sulama, gübreleme, vb.) ihtiyaç duymayacak, karşılıklı birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılayabilen, çok katmanlı bitki (ve hayvan) birlikleri kurmaktır. Yenebilir veya (ısınma, hayvan yemi gibi) başka ihtiyaçları karşılamaya yönelik çeşitli ağaçlar, çalı türler, sebze ve bitkiler, yer örtücüler, kökler, tırmanıcı sarmaşıklar, böcek çeken çiçekler, şifalı otlar karşılıklı fayda ilişkileri gözetilerek iç içe dikilir, ekilir.

Projede, açılan yağmur hendeklerin her iki sırtına da hendek boyunca ağaç dikimi ve bitki ekimi yapılmış. Hendeklerin üst tarafına baklagil ağaçlar ve azot bağlayıcı yer örtücü türler (yonca türleri) dikilip ekilmiş. Alt tarafa ise meyve ağaçları dikilmiş.

Destek türleri olarak baklagil ağaçlar, akasya türleri, demir ağacı, sesbanya, gülibrişim gibi türler tercih edilmiş. Koşullara alışık, öncü tür konumdaki, dayanıklı çöl baklagilleri suya daha az ihtiyaç duyuyor, hızlı büyüyebiliyor, böylece malç sağlıyor, gölgeleme yapıyor (aşırı sıcaklarda buharlaşma etkisini kırarak su muhafazası sağlıyor), hayvan yemi sağlıyor, azot bağlıyorlar. Bu türler toprağın derinlerindeki besin maddelerine, minerallere ulaşabiliyor. Bunların serpildikçe budanması, kesilen dal ve yaprakların hendek etrafına bırakılması sayesinde bu besin maddeleri ve mineraller üst toprak katmanına ve diğer bitkilerin kullanımına kazandırılıyor.

Üretken türler olarak meyve ağaçları dikkati çekiyor: incir, dut, hurma, nar, narenciye, keçiboynuzu, papaya, guava tercih edilen türler. Bunların yanı sıra kavak gibi orman türleri, çeşitli çalı türler, çeşit çeşit çiçekler, hayvan yemi olarak arpa ve yonca ekilip dikiliyor. Yer yer bu çeşitliliğin arasına, çoğunlukla da hendekler arasına sebzeler ekiliyor: domates, balkabağı, patlıcan, soğan, sarımsak, turp, maydanoz, roka, biber salatalık…

Gıda Ormanı kurarken başta “destek türler” ağırlık kazanır; bunlar üretken türlerin yetişmesini sağlayacak koşulların hazırlanması, yani azot bağlama, toprağa sürekli organik madde kazandırma ve gölgeleme için kullanılır. Projede üretken türler olgunlaşana dek her 1 üretken türe 5 destek türü denk düşecek bir oran gözetiliyor.

Ağaç dikiminde, hele ki bölgedeki zorlu koşullar düşünüldüğünde, bitkiye iyi bir başlangıç hazırlamak önem kazanıyor. Ağacın dikildiği çanakta şunlar yapılıyor: fide saksısının yaklaşık iki katı büyüklükte bir çukur açılıyor. İçine mukavva yerleştiriliyor (taban ve kenarlar kaplanacak şekilde). İçine su dökülüyor, bir yandan da malç ve toprak ekleniyor (çanağın 2/3’ü dolana dek). Sulu karışım aralanıp ortaya bitki dikiliyor. Kök seviyesinin üstüne toprak ve gübre dökülüyor, bu arada su dökmeye devam ediliyor. Çanağın üstü ve etrafı en son kalın bir malç tabakasıyla kapatılıyor.

Toprağın oldukça kötü durumda olduğu ve aşırı sıcakların yaşandığı bu yerde malçlama yapmak daha da önem kazanıyor. Toprağın malç tabakasıyla kaplanması, hem suyun hızlı buharlaşmasını önler, hem de uzun vadede çürümeyle toprağa organik madde desteği sağlar. Hendekler, en altta eski pamuklu kıyafetler, üstüne eski gazeteler, mukavvalar, üstüne gübre, üstüne malç malzemesi (her türlü ağaç döküntüsü, talaş) şeklindeki bir katmanlılıkla kaplanıyor. Muz yaprağı, saman, yabani otlar gibi her türlü organik malzeme hem ağaç altı hem de hendek tabanında malç olarak kullanılıyor. Sıcaklar düşünülerek malçın kalınlığı en az 50 cm olarak tutuluyor.

Bütün ağaç hattı boyunca, malç örtüsünün altına damlama sulama hattı çekiliyor. Damlama sulama mümkün olan en düşük seviyede uygulanıyor. Ekim-dikim sırasında ve belli aralıklarla sonrasında gübre desteği veriliyor. Üç yılın sonunda ve sonraki yıllarda bakıldığında, üretken türlerde ortalama %90’lık bir tutma başarısı sağlandığı saptanıyor, nar ve incir diğerlerine göre çok daha hızlı bir gelişme kaydediyor. Sadece üzüm (%60) ve jojobalarda (%50) daha düşük bir başarı gözleniyor.

Tekyıllık Bostan

Tekyıllık sebze bahçesi için yine eşyükseltide bitki yatakları açılıyor. Suyun dibe inmemesi, korunması için taban geçirgensiz muşambayla kaplanıyor. Çok yıllık bahçede amaç suyu toprağa emdirip alt katmanlara göndermek, burada ise tam tersi bir strateji izleniyor çünkü tek yıllık sebzelerin kökü yüzeyden fazla derine inmiyor.

Bu yataklar her iki taraftan kol mesafesinde (yani eğilerek sebzeye rahatlıkla ulaşılacak genişlikte) yapılıyor, böylece ekim alanının üzerine basılma yoluyla ezilme ve sıkışması önleniyor. Tek yıllık bahçede sebzelerde eksiksiz bir başarı sağlanmış.

Proje 3 yıllık. 3 ila 4 yılda arazi tamamen yeşil bir dokuya kavuşuyor. Daha sonra ciddi bir bakım yapılmıyor, ama sonra yapılan gözlemlerde sistemin kendi kendine işlediği, toprak (humus) oluşumunun sürdüğü görülüyor. İki yıl içinde, yapılan ölçümlerde toprak tuzluluğunda ciddi düşüş gözlenmiş.

Geoff Lawton projeyi böyle zorlu bir bölgede hayata geçirdikten ve neredeyse hiç bakım yapılmayan arazinin 7-8 yıl sonraki işleyiş tarzını da gördükten sonra şunu söylüyor: “Dünyanın bütün sorunları bir bahçede çözülebilir! Her türlü kirlilik sorunu bahçede çözülebilir, temel ihtiyaçların hepsi bir bahçeden karşılanabilir.”

***

Geoff Lawton kimdir?: 1995’ten beri Bill Mollison’ın adeta sağ kolu görevi gören Lawton; Mollison’ın emekliliğinden sonra 1997’de Avustralya Permakültür Araştırma Enstitüsü’nün başına geçti. Özellikle toprak ve su konusunda kapsamlı çalışmalar yapan Lawton, çeşitli yazı ve videolarla bilgilerini paylaşmakta.

Bir süre önce Permakültür ilkeleriyle bire bir örtüştüğünü görerek Müslümanlığı seçen Lawton fırsat buldukça İslam ülkelerinde çeşitli projeler uygulamakta. Irak’ta, Erbil yakınlarındaki bir köyde yürüttüğü saman ev ile doğal yapı projesi; İran’da devletin daveti üzerine başlattığı kurak alanların yeşillendirilmesi projesi; Suudi Arabistan’da, hayli yoksul bir köyde yürüttüğü topluluk olarak kendine yeterlilik ve temel ihtiyaçların karşılanması projesi bunlara örnek olarak gösterilebilir. Lawton 2011 yılında, Permakültürün isim babası Bill Mollison ile birlikte İstanbul’da bir Permakültür Tasarım Sertifikası kursu vermiştir.

***

Yararlanılan kaynaklar:

-Designers’ Manual, Bill Mollison; Tagari, 1987.

-Use of Permaculture under salinity and drought conditions, Mohammed Ayesh; http://permaculture.org.au/2005/02/01/use-of-permaculture-under-salinity-and-drought-conditions/

-Greening the Desert II, Craig Mackintosh; http://permaculture.org.au/2009/12/11/greening-the-desert-ii-final/

-The Dead Sea Valley Permaculture Project, Murray Gray; http://permaculture.org.au/2004/12/16/the-dead-sea-valley-permaculture-project/ -Ürdün’de Permakültür Uygulaması (Greening the Desert, video); http://permacultureturkey.org/urdunde-permakultur-uygulamasi-greening-the-desert/

-Observations and Interactions at the Jordan Valley Permaculture Project, Christian Douglas; http://permaculture.org.au/2011/03/30/observations-and-interactions-at-the-jordan-valley-permaculture-project-aka-greening-the-desert-the-sequel/