Bir Sayfa Seçin

Veganlık furyası giderek yayılıyor. Ancak mesele “hayvansal gıdalar kötüdür, bitkisel gıdalar iyidir” kadar basit mi gerçekten?

Tıpkı et gibi vegan gıdaların da gezegeni mahvedebileceğini unutmuş gözüküyoruz

Joanna Blythman, araştırmacı gazeteci

Sağlıklı ve çevre dostu bir beslenme tarzı seçmek modern bir sorun. İyi niyetli insanlar şaşkına dönmüş durumda. Hollanda’daki bir fabrikadan gelen “bitkisel tavuk parçaları”nı mı seçmeliyiz yoksa otlayarak yetiştirilmiş bir İngiliz koyun butunu mu? Kişisel sağlık ve gezegenin sağlığı için hangisi daha iyi?

Eğer Veganlık furyası sizde karşılık bulduysa, seçiminiz belli: yapay, fabrikasyon et kesinlikle gerçek ete yeğdir. Bunun için hiçbir hayan öldürülmemiştir; bu tür bir etin yaratılmasındaki süreçleri ve muhteviyatını bir gıda teknolojisi uzmanından başka kimse anlayamayacak olsa da, bu kensinlikle gezegenimiz için hayırlıdır. Vegan ise çevreci ve sağlıklıdır, değil mi?

Süpermarketler, küresel gıda üreticileri, biyoteknoloji ve kimya şirketleri Vegan furyasını büyük çoşkuyla kucaklamış durumda. Öncesinde kamu sağlığı ve çevrenin baş düşmanı olarak görülen fast food zincirleri birer kurtarıcı olarak kendilerini baştan konumlandırıyor. McDonald’s ilk vegan Veggie Dippers yemeğini çıkardığında alkışlandı; patates kızartması ve gazlı içecekle sunulan bu “kıtır nugget” yerel mağazalarda çoğuna pek rastlanmayacak yaklaşık 40 bileşenden oluşuyordu. Greggs yeni vegan “biftek” yemeğinin içindeki unsurları henüz açıklamasa da, ürün büyük methiye toplamıştı. KFC’nin yakınlarda piyasaya sürdüğü “sıfır tavuklu vegan burger”in içeriği de belli değil ama bu durum pazarlama bölümünün pek umrunda değil. Ultra işlemden geçirilmiş gıda üreticileri ürünlerinin yarattığı sağlık tahribatı için topa tutulurken, bitki kaynaklı yeni ürünler onların sicilini bir anda temizleyiverdi.

Kamusal gıda fikir ve tartışmalarının bu denli ikici olması ne yazık: hayvansal gıda kötüdür, bitkisel gıda iyidir. Belki de artık bizi ve gezegeni sağlıklı kılan gıdanın özelliklerini tanımlamada yeni bilgiler edinmenin zamanı gelmiştir. Bu gıdanın bitki ya da hayvan âleminden gelmesi önemsiz. Esas mesele bu gıdanın nasıl üretildiği. Hayvansal gıdanın bir kısmı hayvanlara ve çevreye zarar veren şekilde fabrikasyon üretilse de, tüm hayvansal ürünler aynı şekilde zarar verici değildir.
Bir otoban kenarı dinlenme tesisinde size servis edilen sosis, doğrudan kendi üreticilerinden gelen gıdaları satan Riverford gibi bir şirketin size yolladığı kutudan çıkanla çok farklı hayvanlardır. Bu kutudan çıkan süt ve et açık havada serbestçe dolaştıkları organik çiftliklerde yetiştirilen hayvanlardan elde edilir. Hayvanların genellikle tarımsal faaliyet yapmaya uygun olmayan arazilerde serbest gezdiği çiftliklerde üretilen bu gıda güneş enerjisine dayalıdır.

Dahası, serbest dolaşan hayvan yetiştiriciliği toprağı gübreler, otladıkları otlaklar su fazlasını emer ve toprak erozyonunu önler. Bu tarz hayvancılık, ormansızlaşmayı ve su kirliliğini iyice artıran yöntemlere dayalı kapalı kapılar arkasında yapılan hayvancılıktan çok farklıdır. Hayvan gübresi toprağın bereketini artırırken, üzerlerine fosil yakıt türevi böcek zehiri ve suni gübre boca edilen, büyük çaplı yetiştirilen bitki ekinleri ise toprağın bereketini hızla tüketir. Bereketli toprak olmadı mı veganlar da hepçiller de aç kalır. Hayvan yetiştiricilerinin dediği gibi; mesele sığır değil nasıl’dır.

Netflix ile BBC’nin üzerimize boca ettiği görüntüler nedeniyle, bilincimiz çevre ve hayvan refahının en kötü senaryolarını gösteren belgesellerle dolu. Etik şekilde beslenmek isteyen ama gıda üretiminin dinamiklerine aşina olmayan düşünceli izleyiciler bu görüntülerin tüm hayvansal üretimi temsil ettiğini zannettikleri için suçlanamaz. Zira tüm et, süt ve yumurta ürünleri fabrikasyon üretimle gelmiyor: örneğin Birleşik Krallık’ta aldığımız yumurtanın %52’si serbest dolaşan hayvan kökenli.

Şu günlerde bitkisel gıdaları kişisel sağlık ve gezegenimizin korunmasının sırrı olarak övgülere boğmak çok moda. İklim krizini en doğru şekilde göğüslemeye çalıştığımız şu süreçte, bitkisel gıdanın da kötü ya da iyi şekilde üretilebileceğini unutuyoruz. Tam buğday ekmeği sağlıklı, barışçı, tartışma yaratmayacak bir gıda tercihi gibi gözüküyor, ta ki Defra tarafından testten geçirilen ekmeklerin üçte ikisinde böcek zehiri glifosat kalıntılarının bulunduğunu öğrenene dek. “Muhtemel kanserojen” olarak sınıflandırılan glifosat kesinlikle gıda güvenliğine uygun değil ve yaşam ağını zehirliyor.

Kim bilir belki inek sütü yerine badem sütüne geçmeye çalışıyorsunuz. Eğer öyleyse, aldığınız bitkisel sütün neredeyse kesin şekilde California’da, çiftçilerin böcek zehiri ve mantar zehirinden oluşan bir kimyasal karışım kullanmaları nedeniyle her yıl milyonlarca balarısının öldüğü yerde yetiştirilen bademlerden üretildiğini biliyor musunuz? Belki de yerel organik inek sütü daha sorumlu bir tercih olabilir mi?

Ya yediğimiz tüm o avokadolar? Tam bir sağlıklı bitkisel gıda timsali gibi gözüküyorlar, yumurta yemekten kat be kat daha iyi gibi; ancak iştah kabartıcı Meksika avokado ticaretinin ülkenin doğal ormanlarını yok eden uyuşturucu kartellerinin kontrolünde olması bir anda işin tadını kaçırıyor.

Hayvansal gıdayı şeytanlaştırıp bitkisel gıdaya methiyeler düzdükçe doğal gıda tedariğine dair tüm umutlar yok oluyor. Karnımızı doyurmak için elimizde tek seçenek olarak, küçük yeşil V’yi ve “bitki” sözcüğünü ultra işlemler yoluyla samandan altın çıkarmanın formülü olarak gören tekno-gıda şirketlerinin merhametine güvenmek kalıyor. Hiç de hoş bir durum değil.

yazının orjinal adresi burada