Bir Sayfa Seçin

DÜNYANIN BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ – EKOKÖYLER [i]

Yazan: Z. Ebru Aksoy

 

1750 yılında bir milyon olduğu söylenen dünya nüfusunun 2011 Ekim ayında 7 milyara ulaşacağı hesaplanıyor. Bu süreçte gıda – nüfus dengesi bozularak sürdürülemez hale geldi. Yaklaşık 1 milyar insan obez, 1 milyar insan da yetersiz beslenme sınırında.

1750 – 2000 yılları arasındaki 250 yıllık süreçte, dünyanın tüm tarihi boyunca oluşmuş fosil yakıtların %50’sini tükettiğimiz hesaplanıyor. Kaynaklar hızla tükeniyor.

Suya erişim giderek büyüyen bir sorun halini aldı. 1 km.lik bir yarı çap içinde temiz suya erişimi bulunmayan milyonlarca insan yaşıyor.. Buna rağmen, mevcut temiz su döngülerini alt üst etmeye, kirletmeye ve kaybetmeye devam ediyoruz.

İklim değişikliği artık yerkürenin her noktasında kendini gösteriyor. İklim giderek tahmin edilemez hale geliyor. Adeta iklim kaosuna doğru gidiyoruz.

Küresel eşitsizlik artmaya devam ediyor. Gelişmiş ülkeler, kapitalizm çarkının kendi ülkelerinde yarattığı sorunları gelişmemiş ülkelere ihraç etmeye devam ediyorlar.

Çeşitlilik her anlamda yok oluyor. Biyolojik, kültürel ve sosyal çeşitliliğe sahip evrimin ileri aşamalarındaki, esnek, dirençli, zengin sistemler sürekli baltalanıyor. Yerlerini tek kültürlü ve bu tek kültürlülük nedeniyle dış etkilere, hastalıklara, darbelere daha dayanıksız sistemlere bırakıyor. Endüstriyel tarlalarda (çim parklarda ve golf sahalarında), izole edilmiş bitki ve hayvan topluluklarında olduğu kadar insan topluluklarında da.. Genetiği ile oynanmış, tek türlü endüstriyel tarım alanları ile sosyal dokusu “gelişim / dönüşüm” adına bilinçli olarak tahrip edilmiş tek kültürlü kentlerimiz, kırılganlık, krize yatkınlık, yetersiz beslenme, kaynakların sisteme geri dönüşü olmadan tüketimi gibi pek çok açıdan aynı ölçüde sürdürülemez yaşam ortamları sunuyorlar..

Doğadan kopuş / doğaya yabancılaşma farkında olmadan hepimizi etkiliyor, başkalaştırıyor. Kentli nüfusunun tarihte ilk defa kırsal nüfusu geçtiği günümüzde, kentlilerin ancak %50’sinin doğaya erişiminin olduğu aktarılıyor. Başka bir insan oluşuyor.

Sosyal birliktelik / bağlantı giderek zayıflıyor. Bireyler ve topluluklar arasındaki güven, dostluk, sevgi duyguları çürüyor, insanları yalnızlığa itiyor.

Bu sistemin yürümediğini görmek için artık kılavuza ihtiyaç yok.. Artık sadece elmayı değil, elma ağacının kendisini yiyoruz..

Ne yapabileceğimizi, nereden başlayabileceğimizi düşünürken dünyada çok çeşitli ölçek ve modellerde oluşan, oluşmakta olan ekoköyler bize ışık tutuyor. Merkezi yönetim modellerinin ve varlığını sürdürmek için sürekli “büyümek” zorunda olan mevcut parasal sistemin baskın sesinin yanında ekoköyleri fark etmek, önemlerini anlamak için biraz ilgi, biraz özene ihtiyaç var.. Ekoköyler, merak edene hemen kendilerini gösteren, merkezi değil yerel, karmaşık değil basit, makro değil mikro yaşam biçimlerini, çözüm denemelerini ve başarılarını keşfetmemizi, denememizi, desteklememizi bekliyor..

 

Küresel Ekoköy Ağı’na (GEN) kayıtlı ekoköyler (kaynak: http://gen.ecovillage.org/)

EKOKÖYLER – Sürdürülebilir bir Dünya için Yeni Ufuklar

Jonathan Dawson’ın yazdığı, Schumacher Topluluğu’nun Schumacher Brifingleri Serisinin 12. Kitabı olarak 2006’da Green Books tarafından yayınlanan “EKOKÖYLER – Sürdürülebilir bir Dünya için Yeni Ufuklar[ii],  dünya çapında farklı coğrafyalardaki çok çeşitli ekoköylerin arayışlarına kısa ama bütünsel, kolay anlaşılabilir ve ilham verici bir bakış sunuyor. 90 sayfalık kitaba pek çok bilgi, büyük bir durulukla yerleştirilmiş.

 

EKOKÖY…?

Bir ekoköy, insan ölçeğinde, insan etkinliklerinin doğal dünyaya zarar vermeden entegre edildiği, her türlü donanıma sahip, sağlıklı insan varlığının gelişimini destekleyen ve sonsuza dek devam ettirilebilecek bir yerleşimdir.

Belki tarih öncesi dönemlere kadar uzanan, ancak 35 yıl önce terim olarak kullanılan modern ekoköylere dair Robert ve Diane Gilman tarafından 1990’da Gaia Trust için yapılan “Sürdürülebilir Topluluklar Alanında En İyi Uygulamalar” araştırmasının ertesi yıl yayınlanan raporundan alınan bu tanım, oldukça yaygın olarak kullanılıyor. 1960’larda başlayan ekoköy hareketi, özellikle son 15 yıl içinde giderek artan çeşitlilikte, çok farklı coğrafyalarda, kültürlerde ve çok çeşitli ölçeklerde kendini gösteriyor. Kendini ekoköy olarak tanımlayan, belli bir amaç ve kararlılık ile ortak değerler çevresinde bir araya gelmiş, Küresel Ekoköy Ağı (GEN; Global Ecovillage Network) üzerinden bilgi, deneyim ve birikimlerini paylaşan toplulukların / grupların[iii] sayısı giderek artıyor. ( Resim 1).

Dawson Ekoköyler başlıkı kitabın 1. bölümünde ekoköy hareketini, tarihsel gelişimi içerisinde ele aldıktan sonra 2. bölümde beş ekoköyü detaylı olarak inceliyor. Hindistan’da Auroville, Senegal’de Mbam ve Faoune, Avrupa’da Sieben Linden, Amerika Birleşik Devletleri’nde Ithaca ve Brezilya’da Ecoovila ekoköylerini oluşturan ve bir arada tutan koşulları ve farklı dinamikleri, bu ekoköylerin oluşturdukları yerel, sürdürülebilir, pek çok açıdan özerk, doğayla (ve tabii insan doğasıyla da) uyumlu modelleriyle bulundukları bölgeleri nasıl dönüştürdüklerini anlatıyor.

Bu incelemenin dünyadaki ekoköylere ilişkin en önemli bulgusu/saptaması muhteşem bir çeşitlilik. Kuzey yarımküredeki gelişmiş ülkelerde, endüstriyel toplumun yarattığı çöküntü şartlarına ve kapitalizmin insanı özünden, doğadan, birbirinden ayıran dayatmasına karşı alternatif arayışlarıyla bir araya gelen, çoğu eğitimli orta sınıf bireylerden oluşan gruplar görülürken, az gelişmiş güney ülkelerinde yerel şartların zorlamasıyla doğrudan yaşamını (bulunduğu yerde) sürdürebilmek ve sömürülen kaynaklarına sahip çıkmak için direnen, çoğu geleneksel kültürel değerlerine sığınarak var olmayı başaran gruplar öne çıkıyor. Bu çeşitlilik, ekoköyün nasıl tanımlanabileceği kaygısını (tanımlama ihtiyacı varsa)  beraberinde getirse de, aslında Dawson’ın perspektifinden bakıldığı zaman, bazı temel ortak noktalar kolaylıkla seçilebiliyor.

Dawson’a göre ekoköy tanımına bakacak olursak, ortak özellikler olarak şunları görüyoruz:

EKOKÖYLERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ

Dawson, bu bağlamda, ekoköyleri, birlikte yaşam (cohousing) projeleri ve yatırımcı öncülüğünde ekolojik yerleşim kavramlarıyla ilişkisi bakımından da konumlandırıyor. Yatırımcı öncülüğünde gerçekleştirilen ekolojik yerleşimler, adının ifade ettiği gibi aslında bilinen konut düzenlemelerinden çok farklı değil; yatırımcı tarafından sonuçta kâr amacı ile yapılmış, yerleşimin olası sakinlerinin süreçle ve birbirleriyle ilgili herhangi bir kararda herhangi bir etkisinin olmadığı yerleşimler. Burada sadece yatırımcının çevreye en az zararı verme kaygısı bulunuyor. Yerleşimde yaşayanların yerleşimin rutin işlerine yönelik herhangi bir katkısı ya da sorumluluğu yok. Güney Londra’da BedZED – Beddington Sıfır Enerji Gelişimi, bu modele çok iyi bir örnek.

Birlikte yaşam modelinde de merkezde yine bir proje geliştirme rolü var; yerleşim genel olarak bir defada planlanıp uygulanıyor. Ancak, yerleşimde yaşayacakların tasarım sürecine doğrudan etkileri var; buradaki grup tasarım aşamasından itibaren bir arada çalışan bir grup. Sürecin başından sonuna birlikte ele alınması da, toplumsal boyutun yatırımcı girişimi olan modeldekine oranla daha fazla önem kazanmasını sağlıyor. Bu yerleşimlerde hemen her zaman yemeklerin paylaşıldığı ve etkinliklerin düzenlendiği bir sosyal bina ve çamaşırhane gibi ortak alanlar var. Bireylerin ya da ailelerin yaşam alanları ayrı olduğu için topluluğa entegrasyon düzeyi de bireylerin tercihleri ile belirleniyor. Ortak işlerin yürütülmesi için yaşayanlar tam sorumluluk alıyor ve görevleri paylaşıyorlar. Kararlar ise mutabakat ile alınıyor.

Ekoköyler ise toplumsal boyutu bir aşama daha ileri götürüyorlar. Ekoköyler arasında çok büyük çeşitlilik olsa da, genel anlamda bir çerçeveden söz edilebilir. Ekoköyler sadece yerleşimlerini tasarlamakla yetinmez, kendi yapılarını da yaparlar. Yerleşimlerini merkezi bir plan ve zamanlamaya bağlı olmaksızın ama yine de grup uyumu ile inşa ederler. Bu nedenle ekoköy oluşumları içerisinden yapı pratiği oldukça gelişmiş organizasyonlar kolaylıkla doğar. Sosyal açından daha sıkı bir bağ vardır bireyler arasında. Bireysel alan birlikte yaşam modeline göre daha azdır ve daha çok sayıda insan yarı ya da tam zamanlı olarak ekoköyde çalışır. Ekoköyler, bir amaç doğrultusunda bir araya gelmiş bireylerden oluşmaları nedeniyle özellikle diğer yerleşimlerden farklıdırlar. Ekolojik restorasyon, topluluğun güçlendirilmesi, yerel ekonomiyi geliştirmek ya da benzeri daha büyük bir amaca hizmet etme duygusu ön plandadır.

3. bölüm, ekoköylerin başarı elde ettikleri alanları örneklerle ele alıyor. Çağımızın pek çok problemine alternatif yanıtlar işte burada:

  • Düşük etkili yerleşimlerin tasarımı;
  • Sürdürülebilir Yerel Ekonomilere Destek;
  • Organik, yerel gıda üretim ve işlemesi
  • Ekolojik restorasyon
  • Katılımcı, topluluk ölçekli yönetim
  • Toplumsal katılım / çeşitlilik (inclusion)
  • Barış eylemciliği ve uluslararası dayanışma
  • Bütünsel, çok boyutlu eğitim

Bu alanlardaki başarılar, Tinkers’ Bubble, Somerset, İngiltere, Brithdir Mawr – Wales, İngiltere, Damanhur – İtalya, Sólheimer – İzlanda, Lebensgarten – Almanya, Crystal Waters – Avustralya, Findhorn Vakfı – İskoçya, Sieben Linden, The Ladakh Project, Twin Oaks – Virginia, ABD,  Kommune Niderekaufungen – Almanya, Norveç’te Camphill toplulukları, Svanholm – Danimarka, Earthaven – Kuzey Carolina, ABD, Trees For Life – İskoçya, Gaviotas – Kolombiya, The Farm – Tennesse – ABD, ZEGG – Almanya, Huehuecoyotl – Meksika, Kitezh – Rusya, Tamera – Portekiz, Sarvodaya – Sri Lanka, CAT (Center for Alternative Technology) – İngiltere, ekoköyleri üzerinden inceleniyor

JONATHAN DAWSON Sürdürülebilirlik konusunda eğitimci ve aktivist. 20 yıla yakın bir süre, Afrika ve Güney Asya’da, ağırlıklı olarak küçük işletme ve topluluk ekonomilerinin geliştirilmesi konularında araştırmacı, yazar, proje yöneticisi ve danışman olarak çalıştı. Bir dönem GEN (Global Ecovillage Network) Başkanlığı ve GEN-Avrupa Yöneticisi görevlerini yaptı. Bir süre Findhorn Ekoköyü’nde eğitimci, yazar ve araştırmacı olarak çalışmalarını sürdüren Dawson, Temmuz 2011’den itibaren, sürdürülebilirlik ve alternatif yaşam modelleri konusunda öncü eğitim kurumu Schumacher College’da Ekonomi Bölümü Eş Başkanı’dır.

4. bölüm ekoköylerin içsel ve dışsal olarak temel güçlüklerine, 5. bölüm ise gelecekteki müthiş olasılıklara ve fırsatlara ışık tutuyor. Ekoköylerden öğrenebileceğimiz, onlar aracılığıyla deneyebileceğimiz yeni ufuklar, aslında tam da içinde bulunduğumuz sorunlara birer yanıt sanki.

İçinde bulunduğumuz küresel kriz ortamında, sorunların büyüklüğü karşısında çıkış yolu ararken ekoköy deneyiminden özümseyebileceğimiz ve buna ekleyebileceğimiz çok şey var gibi duruyor.  Geleneksel ve özgün kültürlerin en iyi yönlerinden öğrenmek, alternatif ekonomi modelleri denemek, doğa ile tasarlamak, organik, yerel kaynaklı gıda üretimi ve işlemesini geliştirmek, küçük ölçekli katılımcı odaklı yönetim, çatışma yönetimi, toplumsal birliktelik ve kuşaklararası aktif / katılımcı topluluk modelleri yaratmak, barış kültürü ve bireylerin bütünsel eğitimini beslemek büyük ölçekte çok zor ve büyük görünen hedefler olabilirler. Bu zorluk bizi yıldırarak pasifliğe, çaresizliğe, içinde bulunduğumuz, bulunacağımız şartları göz ardı etmeye itebilir.

Ya da ekoköylerin ışığında küçük, gerçekleştirilebilir ölçeklerde kendi yerel deneyimlerimize girişebiliriz. Belki bu süreçte en önemlisi bu deneyimlerimizi paylaşmak, paylaşanlardan haberdar olmak ve desteklemek. Belki, son 250 yıldır karşılaştığı onca güçlüğün sonucunda yerkürenin geliştirdiği bağışlık sistemi bizleriz. Oluşmakta olan yeni dünya merkezsiz, yerel, küçük ama çok yerde tekrar eden ve birbirini destekleyen, dipten gelen bir hareketten doğacak belki. Bildiğimiz anlamda planlama ve makro çözümleme, akıl yürütme biçimlerine uymayan, atılan her minik adımdan sonra ortamın tekrar tanımlanacağı gerçekten yeni bir dünya olacak belki. Aynı doğanın kendisi gibi [iv].

 Krizin boyutlarının yarattığı düğümlenme, çözülmeye itecek mi?..

(Paul Klee; Bauhaus Ders Notları ve Yazılar, Çev. U.E. Özdil, Hayalbaz, İstanbul, Ekim 2010, sayfa 165)

 

KAYNAKLAR

 

ÖNERİLER (Tümü 20.04.2011)



[i] “Dünyanın Bağışıklık Sistemi”: Jonathan Dawson’un derslerinde ekoköyler için kullandığı bir benzetmedir.

[ii] Kitabın adının tam sözcük çevirisi aslında şöyle: “Ekoköyler – Sürdürülebilirlik için Yeni Ufuklar”. Ancak Türkçe düşünce dünyasında ve konuya yeni ilgi duyanlar arasında, sürdürülebilirlik kavramı ile “sürdürülebilir büyüme” değil, “sürdürülebilir yaşam” kastedildiğinin vurgulanmasını, her yeni tartışmada yeniden tanımlanarak, kavramın bu şekilde yerleştirilmesini, derinlik kazanmasını önemli görüyorum. Kitabın isminin çevirisindeki tercihimin nedenini budur.

[iii] “Community” kavramı Türkçe’de topluluk olarak kullanılıyor. Ancak bu bağlamdaki anlamını; “bilinçli olarak bir araya gelmiş, aralarında belli bir sosyal bağ / doku oluşmuş”  vurgusunu, biraz daha belirginleştirmek, kullanarak zenginleştirmek, tartışmak iyi olabilir. Bu tartışmalara yol açması ve düşünceyi tetiklemesi için zaman zaman “grup” sözcüğünü kullanmayı tercih ettim.

[iv] Görüş, katkı ve eleştirileriniz için lütfen bana yazın; z.ebru.aksoy@gmail.com