YABANİ OTLARLA BİLGECE DAYANIŞMAK
Jonathan Engels, 2016 (çev: hira doğrul)
Yabani otlar bitki dünyasının savaşçılarıdır. Keşfedilmemiş topraklarda yolu açan öncülerdir, çorak, kavruk arazilerde yeni patikalar açarlar. Onlar, aynı zamanda, toprağın dokusunun derinliklerine nüfuz ederek bazen en güçlü kökleri atan ya da bütün köşe bucağa en geniş şekilde yayılan türlerdir. Belki de bu yüzden, istenmeyen yerlerde ortaya çıkıp buradan ayrılmaya sonuna dek direndiklerinden, vahşi ve fırsatçı olarak sıklıkla yanlış anlaşılırlar. Sonuç itibariyle “yabani ot” tabiri, bu bitkilerle yaşadığımız karşılıklı ilişkilerin neticesinde biz insanların ürettiği bir kavramdır.
Gayet anlaşılabilir nedenlerden dolayı yabani otlar pek çok bahçe için bir sorun oluşturur: Çünkü seçtiğimiz bitkilerle besin maddeleri, su ve alan için rekabet ederler. Oysa, daha bilge olanlarımız yabani otların fayda sağlamakla kalmayıp genellikle sistemde hayati bir rol üstlendiklerini de bilir. Bu, yabani otların ekim yataklarımızın her yerinde mantar gibi bitmesini istediğimiz anlamına gelmez; ancak, bunun bir adım gerisinde, biraz mizah duygusuyla ve çözüm odaklı düşünceyle, kendimizi yabani otlarla savaşmak yerine onların değerini takdir ederken bulabiliriz. Bu noktada, birer rakip olmaktan ziyade birer ortağa dönüşürler.
Yanlış yönlendirmemek için söyleyelim; yabani otlarla akılcı şekilde birlikte çalışmak, artık bahçıvanın bir daha asla bir ekin yatağında, kökleyerek onlardan kurtulmaya çalışmayacağı anlamına gelmez; ancak, permakültürün bizi teşvik ettiği gibi, doğayla mücadele etmek yerine doğayla birlikte çalışmanın hem insanlar hem de doğa için daha iyi sonuçlar ortaya çıkaracağı anlamına gelir. “Yabani ot” tabiri insan ürünüdür belki ama bu bitkiler doğaldır ve -yetiştiriciliğimiz açısından genellikle görmezden gelinen çok çeşitli faydalarını saymasak bile- ekosistemlerin yapısı içinde işlevsel nişlerdir.
Yabani Otlar Birer Göstergedir
Yabani otlar entrikacı, intikam peşinde varlıklar değildir. Sebze yataklarımız, çimliklerimiz, otlaklarımız ya da ağaçlarımızın altlarında sorun çıkarmak için ortaya çıkmazlar. Bu şekil bir düşünce tarzına sahip değildirler. Buna sahip olan bizleriz. İşin aslı, yabani otlar ait oldukları yerde, yani ekosistemin kendilerini desteklediği ve verecekleri hizmetlere ihtiyaç duyduğu yerlerde ortaya çıkarlar.
Bu bilindiğinde, bahçıvan bunları daha bereketli yetiştiricilik yaparken faydalanacağı harika göstergeler olarak kullanabilir. Geniş bir çeşitlilik arz eden yabani otlar, belli bir mineral ya da belli bir nemlilik veya belli bir toprak durumu gibi farklı ihtiyaçlara sahiptir; dolayısıyla onları bir yerlerde gördüğümüzde ihtiyaçlarının doğal şekilde karşılandığını varsayabiliriz. Bu bilgiyi kullanarak, bu alanı benzer ihtiyaçlara sahip bitkileri yetiştirmek için kullanabiliriz.
Etrafımızdaki yabani otlar hakkında biraz bilgi sahibi olmamız gerekir. Örneğin, hindiba veya hardal oradaki toprağın sıkışmışlığını düşündürtebilir, dolayısıyla burada, bu duruma uygun şekilde lahana, dolmalık kabak veya balkabağı gibi bitkiler ekmeliyiz. Ya da, ortamda labada ve tilki kuyruğu ya da salkımsöğüt varsa, toprak genel olarak doygun kalıyor demektir; dolayısıyla muz, taro (kolakas) veya su teresi gibi gibi çok su isteyen bitkiler denenebilir. Karahindiba ve kuzukulağı, yaban mersini ve ışgın gibi çokyıllıklar için uygun bir ortam olan yüksek asiditeye işaret eder.
Ortamda doğal olarak bulunan bitkileri değiştirmekla uğraşmak yerine yabani bitkilerin bize anlattıklarına uygun bitkiler dikersek, başarıya ulaşma şansımız yükselir.
Yabani Otlar Toprağın Bakıcılarıdır
Besin maddesi hırsızları olarak nam salmışlarsa da ve yaygınlaşarak diğer bitkilere alan bırakmama eğilimi gösterseler de, yabani bitkiler aslında uzun vadede toprak için iyidir. Büyümeye uygun koşullara işaret etmenin yanı sıra ideal toprağa yönelik onarıcı çalışmalar yaparlar. Bir alana yabani otlar gelmesi, bozulmuş ekosistemin kendini yeniden toparlamasının ilk aşamasıdır.
Pek çok çiftçiyi bezdiren yabani otlar dayanıklı, güçlü bitkilerdir. Diğerlerinin ortadan kaybolduğu yerde yayılan hayata tutunmuş türlerdir. Çıplak bırakılmış, sıkışmış, kurumuş, taşlaşmış, böcek ve ot ilaçlarına boğulmuş topraklarda, yabani otlar dayanıklı, uzun soluklu bir ekosistemi (bu cangıl, orman, otlak, vb.) yeniden oluşturmak üzere, yarıp geçerek ortaya çıkar ve işe koyulur. Zamanla sistem kendini toparlar ve sağlığına kavuşur; yabani otlar diğer bitkilerin önünü açarlar.
Yabani otlar çok çeşitli yollarla toprağı iyileştirir. En bariz biçimi, yaşayıp öldükten sonra biyokütle ekleyerek toprağın üst katmanını yavaş yavaş beslemesidir. Ayrıca zemin çıplak olduğunda zemini örterler, bu yer örtücü işlevi sayesinde toprağın kurumasını ve su ve/veya rüzgâr yoluyla akıp gitmesini önler. Dahası, karakafes otu ve yabani amaranth gibi kazık köklerini toprağın derinliklerine, diğer bitkilerin ulaşamadıkları yerlere gönderip aşağıdan mineral toplayan bitkiler vardır ki, bu mineralleri besin döngüsüne geri kazandırırlar.
Permakültürün gözdesi karakafes otu gibi yabani pek çok otun olumlu etkilerini kavradıkça, toprağımızın bunlardan yararlanmasına daha çok alan açabiliriz.
Yabani Otlar Biyoçeşitliliği Pekiştirir
Yabani otlar, üç aşağı beş yukarı, genelde insanların arazilerde yarattıkları monokültürler olarak ortaya çıkan zirai sistemleri rahatsız etme eğilimleriyle tanımlanır. Püripak çimlik peşindeki evsahipleri istenmeyen otların gelişini lanetler ya da bahçıvanlar domatesler arasında kendisine boy atacak bir yer bulmuş diğer bitkileri kökleyiverir. Oysa, ekosistemlerin, bitkiler ile hayvanların çeşitlilik sayesinde var oldukları dallı budaklı, zengin düzenlemeler olduklarını biliyoruz.
Ortaya çıkan yabani otlarla sürekli savaşmak doğal akışa ters düşer, ve en nihayetinde, doğa mutlaka kazanacaktır. Son yüzyıl boyunca yabani otlar kimyasallar marifetiyle geçici olarak ortadan kaldırıldı; buna rağmen, hep geri döndüler, bu tarz bir tarımın bitkiler, hayvanlar ve insanlar için ne denli yıkıcı olduğuna burada hiç girmiyoruz. Dahası, yabani otların yarattığı çeşitlilikten (ve genel olarak polikültürlerden) yoksun kaldığında, ekosistemler güçten düşer, hastalıklar ve böcek istilalarına çok daha açık hale gelir, toprağın bereketini sürdürmesi için sürekli dışarıdan girdi taşınmasını gerektirir.
Yabani otlar ayrıca değerli yabani hayata alan sunarlar. Bizim dikili bitkilerimizin yapamadığı şekilde, çiçekleri arılar ve kelebekler gibi tozlayıcıları davet eder ve onları besler. Büyük yaprakları kurbağa, kertenkele ve yılan gibi zararlı böcek avcılarına evsahipliği yapar. Çıplak toprağı örten yabani otlar toprak yaşamını korur, yabani otların düşen yapraklarının oluşturduğu çürüyen organik maddeler bütün sistemin belkemiğini oluşturan mikroorganizmaları besler.
Başarılı, kendine yeten bahçeler yaratmak istiyorsak, yabani otlar biyoçeşitlilik sağlayarak, doğayla etkileşimimizdeki boşlukları doldurarak bize fayda sağlarlar.
Yabani Otlar Aynı Zamanda Birer Gıdadır
Süs bahçesi peşindeki bahçıvanların hiç kuşkusuz yabani otları sökmek için çapaları hazırsa da, biz permakültürcülerin aklında genellikle gıda yetiştirmek vardır. Yiyecek bir şeyler yetiştirmenin peşindeyiz ve bunu yaparken yabani otların boy atmakta olan menümüze karışmasını istemeyiz. Oysa, bazılarımız pek çok yabani otun yenebildiği ve son derece besleyici oldukları gerçeğini kavramak ya da bundan faydalanmakta zorlanıyor.
Diğer pek çok yabani bitki gibi yabani otların çoğu yenilebilirdir, ama bir şekide bunları gıda olarak kullanmayı bırakmış durumdayız. Hal böyleyken, lahanalarımız ve marullarımızın büyümesi için yer açmak üzere mücadele ederken, daha çok vitamin ve mineral sağlayabilecek, çok daha cezbedici çiçekler sunabilecek ve büyümesi için bizim çok daha az çaba harcamamızı gerektirecek yeşillik bitkileri söküp atarız. Gıda ve/veya ilaç olarak iş gören yabani otların sayısı kitaplar dolusudur.
O halde, bol miktarda çıkıyorlarsa ve görünüşe bakılırsa onları durduramıyorsak, niye onlardan faydalanmayalım ve onları yemeyelim ki? Permakültür yolu bu olmaz mıydı? Semizotu, ısırgan otu, büyük yapraklı sinir otu, civanperçemi, kudzu, kazayağı, hodan – bakın, eğer yabani otun adı biliniyorsa, afiyetle yenebileceği ya da tıbbi bir kullanımı olduğu neredeyse kesindir. Kendi sürdürülebilir gıda kaynağını oluşturmaya çalışan bizler için yabani otlar buna ulaşmada ciddi bir rol üstlenebilir.
Kendimizi beslemeyi (ve sağlıklı kalmayı) istiyorsak, yabani otlar diyetimize bol miktarda vitamin, mineral, antioksidan ve başka çeşitli faydalı şeyler katar.
Yabani otların iyi yönlerini gördükçe, belki artık bu derece bir yük olmaktan çıkarlar. Onları bilgilenmek, bahçelerimizi bereketlendirmek, kendimizi beslemek ve çevreyi onarmak için kullanabiliriz.
Yazının orjinal adresi: https://permaculturenews.org/2016/07/15/working-wisely-weeds/