Bir Sayfa Seçin

Çoğumuz, bahçelerimizin ve tarlalarımızın veya nadasa bırakılmış sahaların, yeni açılmış yol kenarlarının ve hatta su kanallarının bir çok bitki tarafından tedrici bir şekilde örtülerek bitki gruplarının geliştiğinin farkındadır. Hatta bir çoğumuzun yaptığı seyahatleri veya bir kır gezisi sırasında çıplak kayalar üzerinde yeşil, benek benek görünüşleriyle bazı bitkiler ve kara yosunları dikkatimizi celbetmiştir. Deniz ve akarsu kenarlarında kumlar içerisinde tipik bazı bitkilerin o gür, yeşil ve kanaatkâr edası çoğumuzu hayrete ve düşünmeye sevk- etmiştir.

Aynı zamanda ilim adamları da bu tip ‘gözlemleri neticesinde, tabiatta kara olsun, su olsun nerede bitkisiz bir saha varsa, oranın kendi muhit şartlarına uyabilen bazı bitkilerin en önemli bir faktör olan rüzgâr vasıtasıyla diğer yerlerden göçleriyle örtülüp sonra yerlerini kendilerinden daha gelişkin bitkilere bıraktığını söylerler. Bu durum bize tabiatta da çeşitli bitkilerin çıplak sahaları örtmek için azami derecede bir gayret içinde hareket ettirildiklerini gösterir, işte böyle belli bir sahada vegatasyon (Bitki topluluğu) geliştikçe devamlı başka bitkiler tarafından kaplanmasına Botanistler “Bitki Süksesyonu” derler.

Böyle bir sahada bitki örtüsünün gelişmesinde esas olan ve sıra takip eden üç olay dizisi vardır.

Bunlar 1-Göç: Rüzg4r ve diğer faktörlerle çeşitli bitkilerin (üreyebilen) kısımlarının taşınması 2-Çimlenme (Ecesis):Bu, sahaya düşenler arasında oraya uyabilenlerin çimlenip tutunması 3-Sıklaşma (Agregasyon): Çimlenip gelişenlerin her sene yeni nesiller hasıl ederek dominant hale gelmesidir.

Açık veya çıplak sahaların bitkilerle örtülmesi esnasında, rüzgâr, yağmur, güneş ışığının bu, gayeye müteveccih bir şekilde çalıştığı görülür. İlk önce böyle bir çıplak sahadaki kaya parçaları, yağmur şeklinde tezahür eden rahmetle kucaklaştığında orada belki bin yıl sonra ortaya çıkacak bir ormanın temeli, uygulanacak plan doğrultusunda atılmış olur. Zaten daha önceki yağmur, buz, rüzgâr, sıcaklık gibi faktörlerle çıplak kaya yüzeyden parçalanmaya başlamıştır. Nitekim yağmurla birlikte getirilen karbondioksit H20 + C02 ———- H2C03 (Karbonik asit) denkleminde görüldüğü gibi su ile birleşerek karbonik asit meydana gelir. Bu asit kayalar üzerine indiğinde onların yapısına bağlı olarak parçalanmalara sebep olur. Bundan dolayı kaya yüzeyi girintili çıkıntılı bir hal alır.

Aynı zamanda don mevsimlerinde girintili ve çukur kısımlarda toplanan su, donacak ve parçalanmalara sebep olacaktır. Bundan başka sıcak mevsimlerdeki gece gündüz ısı farkları da genleşme ve büzülmeler sebebi ile az da olsa parçalanmaya sebep olacaktır. Ayrıca rüzgârların taşıdığı materyal vasıtasıyla kaya yüzeylerinde aşınmalar husule gelecektir. Böylelikle bahsolunan fiziki ve kimyevi faktörlerle, gelişecek olan bitki örtüsünün, bu şartlara uyabilen öncüleri için gerekli temel bir unsur hazırlanmış olur.

Bu saha artık bitki örtüsünün inkişaf süresinde başlangıç olan ”Göç” safhası için müheyya hale biraz da olsun getirilmiş olur. Buraya tohumla veya Vegetatif kısımlarla veyahutta sporlarla üreyen bir çok bitkinin bu kısımları rüzgârlarla sürüklenip getirilir. Aynı zamanda bu tarzda tozlar, mineral maddeler organik maddeler ve bunlar üzerinde mikro organizmalar (Bakteri, Mantar, v.s.) beraberce getirilir. Fakat bunların bizim anladığımız göç manasına ters gibi bir durama düçar olduklarını sanabiliriz. Çünkü bizim bildiğimiz göç kötü şartlardan iyi şartlara yapılır. Evet buda başka sahalarda bulunan ebeveynlerinin yetişme muhiti yönünden zararlarına işleyen iklim, toprak ve biotik faktörlerden yeni neslin rüzgarların sürüklediği kaderi bir noktaya göçüdür. Çoğu telef olsa bile bir ikisinin fıtratınada derc edilen kabiliyetleri kullanıp çimlenebileceği bir saha onlara ihsan edilecektir. Bu tarzda kötü şartlarda ortadan kalkma tehlikesine karşı türün mevcudiyeti sağlanabilir. Hatta bazı mantar sporlarının meydana geldikleri yerden böyle bir göçle (rüzgârların sürüklenmesiyle)700 km. kadar uzağa taşındıkları tespit edilmiştir.

Bitki örtüsünün hayat süresinde ikinci satha, yeni çevreye uyabilenlerin çimlenmesi (Ecesis) başlar. Bu da çok az ve hatta belli bazı türlere nasip olur. Rüzgârla taşınan diğerleri ise çürür ve israf edilmeden yeni yetişen nesle besin olur. Demek ki, minimal şartlarda kanaatkarane hayatiyetini devam ettirenler bir süre orada gelişirler. Her canlı gibi doğup, büyüyüp, ölen bu birinci grup öncü bitkiler mikrobiyolojik faaliyetlerle parçalanıp o sahanın yavaş yavaş organik ve mineral madde miktarının artmasına sebep olurlar. Buna bağlı olarakta vasattın su tutma kapasitesi artar.

Bu tarzda o sahanın başlangıçta kötü olan şartları, oraya yerleşen birinci grup bitkilerle tedricen iyiye çevrilmeye çalışılır. Öncü bitkiler kendi reaksiyonları ile sahada yaptıkları değişikliklerle kendilerinden sonra gelen ikinci grup bitkiler için ortamın çok iyi duruma getirilmesine sebep olurlar. Onlar bir müddet sıklaşıp dominant hale geçerler, aralarında üçüncü grup bitkiler taşınan tohumlardan neşet ederek görülmeye başlar.

Demek ki yetişme muhiti yönünden ihtiyaçları fazla olan bitki gruplarına böylece imkan hazırlandığından o sahaya bu faktörlere bağlı olarak bir yerleşim sırası uygulanır. Böyle bir vasat için bitki süksesyonu sırası; önce kabuksu likenler, sonra yapraksı likenler, kara yosunları daha sonra otsu bitkiler sonra da çalılar ve nihayette kararlı bir ağaç safhasıdır. Bu şekil(1) de kayalık ve kurak bir vasat için gönderilmiştir. Çok uzun zaman olsa bile iklim, toprak biotik faktörlerdeki ani değişmelerden husule gelen bazı istisnai durumlar hariç, bu nizam bozdurulmamaktadır.

Zaten Tabiattaki nizam çalışmanızda örnek olsun’ diyen bilgin, tabiatta çevrilen çarklarda, uygulanan baş döndürücü hikmetlerdeki nizama uygun hareket etmemiz gerektiğini salık vermektedir.

Sıralama Gösteren bitki gruplan:
Böyle açık sahaların tedricen çeşitli bitkilerle örtüldükten sonra, nihayet burada kararlı bir bitki örtüsüne (klimax) ulaşılmasına “Süksesyon” denildiğini söylemiştik. Literatürde süksesyon ile ilgili olarak kullanılan bir terimde “Ser” dir. İki grup Ser vardır. Bunlar: 1-Priser 2-Subser’dir.

Priser, daha önce hiç bir bitki örtüsünün bulunmadığı çıplak alanlarda gelişen, Subser ise daha önce üzerinde bir bitki örtüsü gelişmiş fakat sonra çeşitli sebeplerle kaybolarak tamamen çıplak hale gelmiş olan sahalarda gelişen serdir.
Biz burada kurak bir sahada başlayan Pirserde sıralama gösteren bitki gruplarını ele alıyoruz. Böyle bir sahada kaya yüzeylerine göçle gelen bitkiler arasında ilk gelişenler Leconora, Lecidea, Soredia gibi kabuksu likenlerdir.(Şekil-2) Likenler, alglerin (Yosun) ve mantarların (Funguslar) bir ahenk içinde ortak hayat (Simbiyoz) gösteren bitkilerdir. Likenin bünyesinde bulunan alg kısmı kuraklığa pek dayanıklı olmayıp fotosentez yaparak besin hazırlar. Fakat organizmanın mantar kısmı sıcaklık ve kuraklık gibi kötü şartlarda alg’ı koruyup su temin eder. Bu sebeple müşterek hayatla birleştirilmiş bu organizmalar çıplak kaya yüzeylerinde kurak ve don mevsimlerde pasif vaziyette geçirebilirler fakat uygun şartlarda hemen çimlenirler. Gerekli su, karbonik asit vasıtası ile kaya yüzeyinde veya içinde de meydana getirilen kovucuk ve gözeneklerde toplanan sudan temin edilir. Likenin kökçükleri buralara doğru sevk edilip kayaya sıkıca bağlanır ve bir yandan solunum ile meydana gelen C02 bu su ile birleşerek karbonik asit teşekkül eder. Karbonik asit kayayı aşındırırken aşınan kısımlardaki mineral maddeler suyun içine geçer ve bunlar likenin besin maddesi olarak kökçükler vasıtasıyla alınıp fotosentezde kullanılır. Bir yandan aşırı şartlara dayanamayıp ölenlerin organik artıkları kaya yüzeyinde organik madde artışına sebep olurlar. Bu artık organik maddeler rüzgârla taşınan tozlarla birlikte, mineral madde ve mikroorganizmalar yeterli rutubet ve sıcaklığın mevcudiyetinde ölü likenleri parçalayarak onları humusa dönüştürür. Bu tarzda kabuklu likenlerin geliştiği bu sahada bir müddet sonra çok az da olsa toz, organik madde karbonik asidin tesiriyle meydana gelen ufak kaya parçacıklarından nıüteşekkil bir toprak meydana gelmiş olur.

Artık burası yapraksı likenlerin yaşayıp gelişebileceği uygun bir hale getirilmiş olur. Bunlar daha uzun boylu, toprak istekleri daha fazla olan bitkilerdir. Su ihtiyaçları da daha fazla olmasına rağmen bu sahada su tutabilme kapasitesi arttığı ve onlar için uygun bir zemin hazırlandığından orada gelişebilirler. Kabuksu likenler ise daha başka yerlerdeki çıplak kaya yüzeylerini kendilerinden sonra gelip yerleşecek bu bitki grubuna hazırlamak üzere ikinci bir göçe tabi tutulurlar. İkinci bir kez gittikleri sahada da kendilerine verilen rolü eksiksiz yerine getiren asker gibi hareket ederler.

Zaten bildiğimiz gibi yeryüzünde atmosfer tabakasındaki CO2 ve O2 dengesi vardır. Bu denge bitkiler tarafından sağlanmaktadır. Çünkü atmosferdeki O2nin kaynağının yüzde doksanı bitkilerdedir. Peki ama yüksek bitkilerin yetişemediği ve bulunmadığı yerlerde bu denge nasıl sağlanır. Evet böyle yerlerde de bu dengeyi sağlama vazifesi her şeye şamil bir kudret tarafından az önce bahsettiğimiz ilkelerle yaptırıldığı aşikardır.

Dermatocarpon, Umbilicaria gibi yapraksı likenlerde ortam kendisinden sonra kara yosunlarının gelişip yetişebileceği bir hale yine aynı tarzda hazırlarlar (Şekil-3). Bir süre sonra burada kara yosunları dominant hale geçer. Hep aynı kanuna uygun bir faaliyetten sonra kara yosunlarının yerini otsu nebatlar, daha sonra çalılar ve nihayette ağaçlar alır.

Kara yosunlarından Polytrichum, Tortula, Grimmia en önemli olanlarıdır(Şekil-4). Bu keçe gibi sahaya yerleşen kara yosunları ve ölü artıkların arasında vuku bulan mikrobiyolojik faaliyetle mineralize olan organik maddelerin su tutma kapasitesi artırılmış olur. Ayrıca bunlar bir fırça gibi yapılarıyla rüzgârın getirdiği materyali daha çok tutarlar.

Daha sonra Oenothera, Polygala, Solidago gibi çim çeşitlerine uygun bir vasat hazırlanır(Şekil-4) Bu türlerin tohumları burada tutunup gelişmeğe ve buna bağlı 0larak bu sahalara göçle gelen çeşitli hayvanlarda görülmeğe başlar. Hayvanlar da bitkiler gibi yerlerine yeni nesiller bırakıp öldükçe sahadaki organik maddenin ve mikrobiyal faaliyetin artmasına sebep olacaktır. Bu sayede toprak daha verimli bir hale getirilecek ve üzerinde daha çeşitli bitki grupları gelişecektir.

Bundan sonra bin bir gayretle ve faaliyetle uzun bir sürede daha verimli bir toprak teşkil edilen bu yerde meşe(Ouer— cu), koca yemiş(arbutusunedo), cistus, böğürtlen(rubus), söğüt(salıx), gül(rosa), zakkum(nerium) gibi çalılar için bir zemin hazırlanmış olur.

Zamanla çalılar arasında rüzgâr, hayvan, insan v.s, gibi faktörlerle bu sahaya getirilen ağaç tohumları geliştikçe artık yayaş yavaş ağaçlar görülmeye başlar. Bunlar daha uzun boylu ve daha kuvvetli köklere sahip olduğundan, vasatta giderek bir orman gelişecek ve kararlı bir hal alacaktır.

Bu ormanın kararlı bir hale ulaşması ki biz ona “klimax” diyoruz, çok uzun zaman sürer. Bu uzun zaman süresince sabırla uygulanan bu plan bir nizamın, düzenin, bir muvazenin neticesinde şimdi karşımızda daha bir çok gayelerle mücehhez bir şekilde arz-ı endam etmektedir.

Şimdi birçok ekoloğu tabiatta canlıların birbiriyle ve muhitleriyle olan alakalarındaki, nizam ve muvazene hayret verici ve hayran edici bir şekilde incelemeye davet etmektedir. Onlar bir bardak deniz suyundaki mahlukattan, açık sahaları örtmeye çalışan bitkilere kadar ve onlar üzerindeki şumullü hesapların mevcudiyetini ortaya çıkarmaktadırlar.

Son yıllarda da insanoğlunun mesuliyetsizce davranışlarıyla bu nizama aykırı hareket ettiğinden bahsedilmektedir. Sanayi ve kimyevi artıkların ortaya çıkarttığı çevre kirlenmesi, çeşitli faktörlerle biyolojik dengenin bozulmasına sebep olunması bu cümledendir. Yine son yıllarda bilim adamları kurdukları birçok cemiyetler vasıtasıyla tabiatta teşhir edilen nizam en ahenkli en şuurlu yapıldığını ve insanoğlunun ellerinin girdiği noktalarda bunu karıştırdığını ve güzel dünyamızı kendisine bin cehennem ettiğini söylemektedirler. Hatta bitkilerin hayvanların yanı sıra insanın kendi neslini tehdit ettiği bu gün için en çok üzerinde durulan mevzulardır. Geçte olsa bunlara karşı çare yine tabiatta teşhir edilenlerden alınmaktadır. İnsanlık bu girift işler arkasında dünyayı kendisi için en uygun bir vaziyette hazırlayıp, tezyin eden kudret’in büyüklüğü karşısında sonsuz bir hürmetle eğilmektedir.