Bir Sayfa Seçin

Yazan : Tracy Lord Şen / Redaksiyon :Seda Ergazi

Doğamız bir mucize.. Koruyucu kabuğuyla yıllardır ideal koşulları bekleyebilen tohum, ilk kökü toprağa, ilk yaprağı güneşe ulaşana kadar yanında taşıdığı bir bohçadaymış gibi besinlerini taşıyor. Besin bohçası yanında tohumun aklı da var: bitkinin daha sonraki şekli belirleyen küçük bir gen paketidir. Atalarımız bunu bilmezdi fakat gen paketleri sayesinde zaman içinde tüm bitkilerin -iyiye veye kötüye, bazen dramatik sıçramalarla- değiştiğini biliyordu. Ve çiftçi atalarımız bilinçli-bilinçsiz bu değişim kapasitesini kendi istekleri doğrultusunda yönlendirmesi için bitkiye nasıl davranması gerektiğini biliyordu.

Buna geleneksel ıslah diyebiliriz.

Bu yazı, geleneksel ıslahın yeniden keşfedilen değerlerinden ve gerekliliğinden söz edecek. Çünkü eski çeşitlerimizi ortaya koyan atlarımızın kullandıkları kolay tekniklerin yayılması biyoçeşitliliğin kayıplarına karşı elimizde etkili bir yoldur.

Bugünlerde profesyonel bitki ıslahının zemini olan genetik bilimler, üst bilim branşlarından biri olup yüksek eğitim kurumlarında uzun yıllar kitaplar ve laboratuarları eskitmeden ulaşılamadığı bir ihtisas alanı olarak algılanıyor. Ancak unutmamak gerekir ki bu durum, insanlık tarihi içinde dün gibi yakın tarihe aittir. 10 bin yıldan çok kısa bir süre önceye kadar okuması yazması olmayan bahçıvanların içgüdüler ve gözlemlerini harekete geçirerek dünyayı besleyen binlerce bitki türü olup çıkarmıştı.

Daha sonra genetik bilgiler; istatik gibi zor edinen akıl aygıtlarıyla yoğurularak eğitim kurumlarının yüksek tepelerine ulaştı. Bu noktada sokaktaki insan, yeryüzünün yenilebilir bitki genetik kaynakları, “iyi ki bilenlerin ellerindedir” diye koruma sorumluluğu bilim kurumlarına bağlayabilir. Ancak bilim, genetik kaynaklar açısından iki farklı istikamete giden bir yol. Bir taraftan doğa ve kaynaklar koruma projeleri, programları yürütür veya destekler, bir taraftan da bilim, bir anlamda bikti kaynaklarının özelleştirilmesi sürecinin ilk basamağıdır.

Çünkü bitkileri, fikri mülkiyet haklarıyla “özelleştiren” hukuki süreç, bilimsal yöntemler ve değerlendirmelere dayanıyor. Doğal kaynakların özellestirilmesi, insanların kullanım çemberi daralıyor. İnsan-doğa ilişkisi kopar ve ortaklaşa yaşatılan bitki çeşitlerini kaybolmasına terk ediliyor. “Eski günlere dönmek” değil amaç ama, geri kalan bitki genetik kaynaklarımız için atalarımızın yöntemleri eskiden nasıl bir yaşam yoluydu bugün de olabilir.

Peki geleneksel ıslahın temel yöntemleri nedir? 10 bin yıldan birkaç on yıl önceye kadar tohuma çiftçi bakardı. Karnını doyuracak bitkilerini yakından takip edip tohumlarını seçerdi. Seçme kriterlerine göre o bitki/ürün sabitleşirdi veya değişirdi. Tarım tarihçiliğinde ilk tarım yapan topluluklarında bulunan yoğun kolektiflik farzına göre seçme kriterleri, yani aranan özellikler, topluluk düzeyede çıkarılırdı.

Bugün de kırsal yaşamdaki sofraya bahçeyi bağlayan muhabbetler azaldıysa çiftçiler ve ürünlerini tüketen yerleşim sakinleri pazarlarda, kahvelerde, bahçe kapıları yanında, akşamlar ev eşiklerinde otururken yiyecek sohbetleri girip çıkar. Bir amcanın enginarının şanı, bir mahallenin biberinin çekiciliği, bir komşu kasabanın buğdayının 10 gün yenilen ekmekleri.

Ancak tohumun açısından eski günlerle bugünler arasındaki önemli fark, çiftçinin bu sohbetlerde geçen zevk ve talep ifadelerinin somut ürüne yansıtma kapasitesinin (veya hevesinin) kaybolmasıdır. Yani bitkiye bu ya da şu yönde şekil vermeyi, yönlendirmeyi unutuyor, veya böyle bir çabanın mükafatını alamıyor, değeri tanınmaktan çıkmış..

Şimdi unutmak kültürü yüksek ayarda sürmektedir. Tohum işlerinin “profesyonellere bırakmak” kavramı adım adım ilerliyor. Tabi ister maddi etkenler veya sağlık kaygısı, ister hobistlerin tercihleriyle eski tohumların belli bir kullanım düzeyi devam ediyor.1 Örneğin televizyon vb modern hayatın getirdiği komşular arası iletişimsizlik, bitki genetiğinin temel sirkülasyon (ortalıkta dolaşma, yayılma) gereksinimini mutlaka etkiliyor. Bir bahçıvan, komşu duvarının arkasındaki bahçede ne ekildiğini bilemeyebilir. Bir çeşidi yetiştirmeye heves yapsa da komşusundan tohum istemeyi düşünmeyebilir. Ayrıca artık bahçe ekmek eylemine bir parça tasarruf yani “aile bütçesine katkı” düşüncesi yapışınca bu sohbet konusu cazibesini yitiriyor. Bir kasabada ne ektiğini sormaya durduğum bir bahçede meşgul olan bir hanıma, ben de bahçe yaptığımı söylediğimde gözlerine bir tevekkül ifadesi geldi ve yumuşakça “Ne yapcan” dedi.

Unutmak kültürünün bir başka ürünü, çeşitler arası ayrım yapma alışkanlığı, özen veya ilginin, silinmesi. Pazarlardaki üretici sergilerinde ürün karışıklıkları -spesifik tipler arasında da “geçiş formları”yla beraber- gözlemlenebilir. Eski tohumlardan fidelerin olduğu bir bahçenin komşu bahçesinde pazardan alınan fideler ekilince hele ikisi aynı bahçede ekilince… cin şişesinden kaçar ve bir daha girmesine kimsenin ikna edecek gücü yok.

Bu noktada yeni bir gelişmeyi işaret edelim de yüzlerimiz gülsün, köy veya atalık tohumlarının popülarite grafiği yükarıya çıkmasıdır. Çok fazla argüman veya gerekçeler uçuşmadan en normal şeymiş gibi ister aktivist ister hobist, toprak-tohum işi olan birçok insan düşünmeden eski tohum arar. Bu insanlar sık sık geleneksel tohumlara, belki bunlarla beraber bahçevanlığa, yeni gelen insanlardır. Pazardan fide ve kimyasal çözümler paketinden vazgeçen birçok insan var. Çünkü eskilerin tohumu, bundan çıkan köy bitki çeşitleri farklı dil konuşuyor. Farklı bakılması ister. Gençler var bu nüfusta. Önemli bir kısmı öğrenme macerasını yaşıyor şu sıralar.

Geleneksel/köy/atalık tohumlar modern ıslah yöntemlerinden geçmiş olmayıp genetik donanımı açısından daha zengin. Çünkü modern ıslah yöntemlerin hepsi, hukuki tanımlar gereği, saflaştırmadan geçiyor. Saflaştırma, belli az sayıda özelliklerin bulundurması için bir de başka birçok diğer özelliklerin bertaraf edilmesi anlamına gelir. Bu yapılırken genetik donanımın bir kısmı kenara bırakılır, tektipleşme olgusu budur.

Köy tohumları ekildiğinde ortaya çıkan bitkilerde az veya çok aralarında farklar gösterir. Literatürde buna popülasyon denir. Bu kelime nüfus demektir, yani içinde değişik bireylerin bulunduğu bir topluluk. Modern bitki ıslahı ise tektipleşmeye dayanıyor. Bitkiler ve ürünleri standart olmalı.

Bu gereksinim bir de hukuki nedenlerden dolayı oluyor: tektipliğin mümkün kıldığı net izah, canlılar dünyasında fikri mülkiyet hakkı iddiasının ilk temel taşıdır. Gıda işlem ve tüketim yapısı aynı tarihte olgunlaşan, aynı boya gelen, aynı tadı olan ürünler arar. Bir bütün olarak modern gıda sistemleri tektipleşmeye mahkum ve minettar.

Peki tektipleşme tarlada ne fark eder bu? Genetik zenginliğin azaldığı bir organizmanınzaman içinde değişmek kapasitesi daha az. Bu özellikle iklimin değiştiği bizim günlerde o bitkilerin şartlara uyma kapasitesini kısmak demek. Köy tohumunun değişme kapasitesi daha fazla. Geleceğe karşı sigorta gibi.

Uzunca bu girişten sonra… geleneksel ıslahın yeniden keşfedildiği veya geleneksel ortamlarda bulunan bazı konseptlerin modern versyonların geliştirildiği işaretlerden birkaç örnek vermek istedim.

Avrupa’nın tohum hareketleri, resmi tohum kataloğunda yer almayan tüm tohumların satış yasağına odaklıdır. Çabalarının ana ekseni çiftçinin kendi tohumunu saklayıp tekrar ekme hakkı, bunun politikalarda ve hukuktaki olası dayanakları.

Avrupa’daki koruyucu bahçıvanlık geleneğinden dolayı miras denilen tohum stoğunun amatörlerin başarabildiği kadar görece saflaştırılmış; bu çeşitlerinin bilinen belli özellikleri için tohum seçimindeki titizlik sonucu belki. Bunlardan daha geniş bir genetik havuza dönüştürme çalışmaları yok değil ama en yoğun olarak düzenlenen atölye (ki her yıl sayılarıyla şaşırtıyor) konusu, fazla miras tohumunun daha fazla insanın eline geçmesi. Avrupalı tohum hareketleri, öncelikle bireylerin tohuma ulaşım ve kullanım konusundaki pratik kazanımlar üzerine çeşit korumasının kolektifleştirme yollarına doğru giden bir sürece girildi.2

Avrupa ve Türkiye’nin bağlı olduğu tohum hukuk sisteminden farklı olan ABD’deki sistemde miras tohumlarının satışı yasak değil. Örneğin onlarca miras tohumculuk firma veya STKlardan biri olan Seed Savers Exhange’in kataloğunda bulunan tohum türleri, hukuki olarak (fikri mülkiyet hakları ile) koruma altında değil; hatta biyoçeşitliliğin korunması adına buradan satın alınan tohumların saklanması, yeniden kullanması teşfik ediliyor.3 Ancak miras tohumlarının yasak olmadığından belki, birkaç aktivist veya maceracı dışında çoğu hobist miras tohumlarını ve fidelerini Seed Savers Exchange veya yerel tohum üreticilerinden almayı tercih eder. Kuzeybatı ABD’de yaşayan, deneyimci ve inançlı ekolojist olan kız kardeşim eğer Avrupa’da yaşasaydı büyük ihtimalde tohum saklayıcı olurdu. ABD’de olmak zorunda değil.

Sorun şu ki bahçıvanların tohumlarını saklamalarını zorlayan bir unsur olmayınca geleneksel tohum ıslahçılığı yine görece daha dar bir dernek ve şirket havuzuna kısıtlı kalıyor. Bunların sayıları az değil fakat organik tohum sektörünün daimi tohum yetersizliğinin gösterdiği gibi yine yetersiz sayılabilir. Tohum aktivizminde görece büyük kurumlardan biri olan Organic Seed Alliance, bu mesajın önemli taşıyıcılarından biri. Bir dizi konfereans ve atölyelerle daha fazla organik çiftçinin bu uğraş alanına çekmeye çalışıyor.4

Organik sektörünün tohum sorunu ötesinde Carol Deppe gibi amatör ıslahçılık savunanları “herkes birer ıslahçı (olmalı)” mesajı yaymaya çalışıyor.5 Deppe, tohum tüketicisi (kız kardeşim gibi—özür dilerim Kate!) ve yaratıcısı arasında ayrım yapıyor. Tohum saklayan herkes bir anlamda ıslahçı (bazı tohumları yaşatmakla, diğerleri ölüme bırakmakla) ama, bunun daha bilinçli ve gündemli bir şekilde yapılmasını ikna etmeye çalışıyor. Yıllarca Carol Hanım, diğer bir avuç amatör ıslahçıyla beraber belli bir yalnızlık içinde çalışmalarını sürdürmüştü. Son yıllarda permakültür vs sitelerinde bunun daha fazla atıfta bulunması, bu mesajın daha fazla duyulması başladığını düşündürüyor.

Meselenin bir diğer yüzü geçmişte bazı ülkelerde zirai kalkınma için dramatik fark yaratan kamu programlar. ABD’de düzenlenen bir konferansta (2004), son çeyrek yüzyılda her yönüyle zayıflanan kamu ıslah programlarının, kamu olmasıyla beraber özel bir rolü olan gerekliliği vurgulandı. Örneğin ıslah çalışmalarının doğrudan gelir sağlayacak üretime bağlı olmadığı için kamu ıslahçılığının deneyimciliğe açık olup yenilik üretebildiği anlatıldı.6 Bunun bir örneği, bu gelenekten gelen Dr Raoul Robinson’un “yatay direnç” konsepti.7 Buna göre modern konvansyonal bitki ıslahında ana eksen, tek bir sorun veya hastalığa karşı “tek gen” dolayısıyla “dikey direnç” denilen direnç kazandırma konsepti. Bu yaklaşımla, zaman içinde uzun bir dizi spesifik sorunlara karşı hazırlanan bitkiler ıslah edildi ve edilmeye devam ediyor. Ancak her yeni soruna karşı geliştirilen dikey direnç çözümlerinin, bitkilere saldıran organizmların evrilip yeni türevlerinin baş göstermesiyle beraber, ömrü genellikle kısa.

Bu yaklaşıma karşın Dr Robinson ve arkadaşları bir bölge veya ekolojide bulunan, tek bir tehdit değil tüm çevre koşullarına karşı (hastalıklar, zararlılar, iklim-toprak koşulları) belli bir çeşidin bir bütün olarak geniş yelpazeden (“çoklu gen”) direnç kazandırma konsepti geliştirdiler. “Yatay direnç” adıyla uygulamaları ve konsepti yayma çalışmaları devam ediyor.8

Tabi yatay direnç konsepti aşağı yukarı atalarımızın bütünsel bitki sağlıklılığı konseptinden çok farklı değil; adaptasyon (uyma) ile belli bir bölge/ekolojide geçerli olan geniş direnç faktörü “yerel çeşit” adıyla tanınıyor. Tabi geleneksel çiftçiliğin hemen hemen tümüyle kaybolmuş olan ortamlar böylece belli bir “tekerleği yeniden keşfetmek” yanı anlaşılabilir. Ayrıca bunca “ilerleme’ umutlarına bağlandıktan sonra “atalarımızın yöntemlerine dönüyoruz” lafı en ekolojist insanın kulağına tuhaf gelebilir. Çaba, bir anlamda eski bilimin yeniden formatlanması ve geliştirilmesidir gibi gözüküyor.

Üretim, tüketim, biyoçeşitlilik, mutfak kültürleri gibi alt başlıklarıyla “gıda sistemleri” konu alanı akademik ilgi gittikçe arttığı bir dönemde bulunuyoruz. Tohum hareketleri de mercek altına giriyor. Bir Amerikalı araştırmacı, tohumlarını saklayıp tekrar kullanan insan ve grupların, farklı yerlerde yürütülen farklı farzlar ve prensiplerle, özetle bu işin dağınık ve enformel olması çeşitliliğin önemli bir kaynağı olarak tespit etti.9 Dimasuay, hobist veya aktivist bahçevanların bitkileriyle kurdukları ilişkilerdeki kaçınılmaz duygusallık, değişik davranış biçimlerine yönlendiriyor. Tecrübeli bahçıvan, “Bitki bana ne istediğini, nasıl davranmam gerektiğini anlatır”, der. Hatta konvansyonel ıslahçılığın mesleki efsanesinde “ıslahçının gözü” tabiriyle anlaşılan bu içgüdüsel veya duygusal yanı hep vardı.10

Tabi çok fazla sayıda opsyonu sunan bir bahçe ortamında bitki karşısında gözlemleriyle algıladıkları ince mesajlarla duygusal planda insanlar aralarında ne kadar farklı, kendine has şekil ve tepkiler beklenebilirse o kadar farklı davranış biçimleri beklenebilir. Bu olgu, genetik çeşitliliği ile sonuçlanıyor.

Dimasuay’ın burada da tespit ettiği, yaygın olarak anlatılan çok daha eski bir paradigmanın (geleneksel tarım) modern versiyonudur. Tarım tarihçileri bitkide çeşitlenmesinde bu gibi coğrafik faktörlerin önemini vurgular.

Başka bir akademisyen, kabile metaforu ile İngiltere’deki tohum kullanıcı gruplaşmalarını anlatmaya çalıştı. Esnek, değişken ve sürekli aralarında bilgi ve materyal paylaşımlarını gerçekleştiren bu “kabileler”’in yetiştiricilik ve tohum alımına gelince her birisinin yine belli yöntem “kültürü” (pratiği) gösteriyor.11 Bu yöntem çeşitliliği de, beklenebildiği gibi bitkiler arası farklılıkları (çeşitlilik) ile sonuçlanıyor. Eski günlerde bir tepenin ayırdığı iki kabile, aynı ahlattan biri Ankara armudu biri Al Yanak armudu yapar.

Burada anılan çalışmalardan çıkartılacak ders, “sayılarla ve çalışma ilkeleriyle ne kadar farklı kişi/grup, bitkilerler ve bitki genetik materyali ile uğrasıyorsa sonuç itibariyle bir o kadar genetik çeşitlilik beklenebilir.”

1 Birçok yerde biyoçeşitlilik ve gıda sistemlerininin araştırmaların yapılabilmesı için üniversitelerde yeni programların açıldığı bu dönemde burada da bu kültürel ve zirai bilgi zenginliği akademik ilgiyi bekliyor.

2 Bu yıl Fransa’da 160 tohum aktivist grubundan oluşan bir platformun gelistigi, “yetiştirilen biyoçeşitliliğin kolektif yönetimi” konseptinin 2 günlük bir atölye konusu olacak.http://www.semencespaysannes.org/rencontre_internati_maisons_semences_paysanne_472.php

3 http://www.seedsavers.org/Content.aspx?src=savingheirlooms.htm

4 http://www.seedalliance.org/Events/

5 http://www.caroldeppe.com/byovv.html

6www.rafiusa.org/pubs/Seeds%20and%20Breeds.pdf

7 http://growseed.org/HR.html, http://www.biotech-monitor.nl/3302.htm

8 http://www.opbf.org/

9 Nazarea, Virginia Dimasuay (2005) Heirloom Seeds And Their Keepers: Marginality And Memory In The Conservation of Biyological Diversity. U Arizona Press.

10 Donald Duvick, modern konvansyonel ıslahçıların, içgüdülerini katarak bilimsel dışı olarak bakılan atalarının geleneğini sürdürdüğünü anlatıyor. Duvick, Donald N. (2002) Theory, Empiricism and Intuition in Professional Plant Breeding. D. A. Cleveland and D. Soleri. Farmers, Scientists and Plant Breeding, CAB International.

11 http://www.tandfonline.com/doi/abs/10.1080/713695240#preview