Bir Sayfa Seçin

Toplulukların Örgütlenmesinde

Ortak Akıl1 ve Bütünselci Politikalar

Tom Atlee

Permaculture Activist Ekim 1999 sayısı için yazılmıştır.

(Çeviri: Emre Rona)

Normal farkındalığımız açısından bir uranyum kayası, sadece bir kayadır. Fakat bileşenlerini doğru yöntemlerle belirli bir biçimde düzenlerseniz, bir şehri havaya uçurabilir.

Normal farkındalığımız açısından bir oda dolusu insan, sadece bir kalabalıktır. Fakat bu insanları doğru yöntemlerle belirli bir biçimde düzenlerseniz, bilgelik yaratabilirler.

İnsan bilinciyle yapılan deney artık bir krize dayandı: Muhteşem fiziksel gücümüz yüzünden bu laboratuarı, yani dünyayı, yok etmeden önce bilgelik ortaya çıkarabilen kültürler tasarlayabilecek miyiz?

Ortak Akıl” kavramını, insan kudretini köreltme amaçlı bir panzehir, ve evrimimizin elzem bir basamağı olarak ele almaya çağırıyorum sizi.

1991’de permakültürle karşılaştığımda, uzun yıllardır katılımcı insan topluluğu biçimlerini araştırıyordum. O sırada Belize’de yeni oluşmakta olan, ortak amaçlar ve değerler üzerine kurulu bir topluluğa danışmanlık yapıyordum. Yağmur ormanının eteklerine yuvalanmış bir organik tarım çiftlikleri vardı. Sonradan anlaşıldı ki, benim savundum değerlere sahip, yani bilinçli, ortak yaratıcılığa dayalı bir topluluk oluşturmakla pek ilgilenmiyorlarmış. Böylece, ayrılmadan önceki günlerimi, kütüphaneden aldığım birkaç kitaba gömülerek geçirdim, ki bunların arasında Bill Mollison’ın Permakültür: Sürdürülebilir Gelecek için Uygulama Rehberi2 de vardı. Burada bu ufak öncü grupla yapmaya çalıştığım şeyi kendi çiftliklerinde uygulamaya başlamışlardı bile. Permakültür ilkelerini bahçelerde uygulamak, topluluklara uygulamaktan belki de daha kolaydı.

Kısa bir süre sonra permakültür, zaman içinde “ortak akıl” olarak adlandırdığım çalışmalara rehberlik eden bir eğretileme halini aldı. Bunun ruhu, Mollison’ın, varolan herşeyin çevresine etkide bulunduğunu anlatmaya çalıştığı “herşey bir bahçıvandır” tabirinde yaşamaktadır. Hayvanlar, bitkiler, güneş, toprak, insanlar, su, vs. – bunların hepsi, çevresindeki herşeyle ve herkesle etkileşim içinde birbirlerini yönlendiriyor ve şekillendiriyor. İşte ortak akıl adını verdiğim şey, ortak bahçıvanlık, ortak etki ve ortak yaratıcılığın bu dansıdır. Fakat bütün hayatım boyunca bir aktivist oldum ve öncelikli ilgi alanım insanların diğer insanlara nasıl bahçıvanlık ettiği idi – birbirlerini bireysel ve kolektif olarak nasıl etkiledikleri, özellikle de toplumsal sistemler aracılığıyla.

Birileri insan gruplarına, kuruluşlara, topluluklara ve toplumlara bahçıvanlık yaptığında, onlara “lider” deriz. Vatandaşlar kendi kendilerine kolektif olarak bahçıvanlık yaptıklarında, buna da “demokratik siyaset ve yönetim” diyoruz. Zaman zaman böyle kolektif bir öz-bahçecilik, gerçek anlamda kendi kendine örgütlenmenin içinde çözünebilir, daha da zarif sinerjiler için tasarım keşiflerinin hep devam ettiği ideal permakültürde olduğu gibi. Bu makalede, bunu çoğaltmak için kullanılabilecek bazı ilkeler ve araçlar paylaşacağım.

Ortak akıl çalışması, permakültüre özgü liderlik çeşitlerini kapsar. Katılımcı liderlikte biz, liderler olarak, Bahçe/Topluluktaki ortak yaratıcılığa sahip birçok bahçıvan organizma ile yoldaşızdır. Ettirgen olduğumuz kadar yanıt vericiyiz de. Kolaylaştırıcı liderlikte, kendi kendine örgütlenmenin Bahçe/Topluluktan doğması için gerekli tasarımları, işlemleri ve kaynak bağlantılarını düzenleriz. Uyandırıcı liderlikte, sistemin bütünüyle ilgili olanakları ve yaşayan her canlının bu bütüne, (aynı zamanda bütünün de her canlıya) sunacağı armağanları görür ve bu canlıların, meyve verebilecekleri canlı bir topluluk oluşturmak üzere birleşmeye sevk ederiz.

“Faydalı otoritenin rolü, işlev ve sorumluluğu hayata ve insanlara geri vermektir” diyor Mollison. “Başarı sağlanırsa, otoriteye artık ihtiyaç kalmaz. Başarılı bir tasarımın rolü, kendi kendini idare eden bir sistem yaratmaktır.”

ORTAK AKIL

Zeka, bence hayatın, neyin işe yaradığını ve neyin tatmin ettiğini arama sürecinde örüntüler yaratma ve dönüştürme yetisidir. Zekayı, bir matematik öğrencisinin müsveddelerinde olduğu kadar, orman eko-topluluklarının yüksek düzeyde evrimleşmiş örüntülerinde de görürüz. ORTAK-Akıl, böyle örüntülenişlerin karşılıklı, çok yönlü, bütünselci ve evrimleşmekte olduğu fikrini ortaya atmaktadır. Alışılmış zeka anlayışı, yani bireysel akılcı zeka, çizgisel, bölümlenmiş, nedensel dünya görüşünün bir parçasıdır. Ortak akıl ise daha bütünselci, dizgesel ve bağıntısal bir dünya görüşüne aittir.

John Dewey’nin 1937’de yaptığı ‘Bir Hayat Tarzı Olarak Demokrasi’ isimli konuşma, ortak aklın siyasi tasavvurunu ortaya koymuştur:

“Demokrasinin temelleri, …insan aklına, ve birleştirilmiş, müşterek tecrübeye duyulan inançta yatar … kolektif eyleme yol gösterecek bilgi ve bilgeliğin derece derece oluşumunu hedefler … Her bireyin katkısının değeri, ancak bunun, bütün bireylerin katkılarından oluşan nihai toplu zekaya katılmasıyla anlaşılır.”

Paul Hawken, James Ogilvy ve Peter Schwartz, 1982 tarihli kitapları Yedi Yarın’da bu toplu zekayı isimlendirmişlerdir; “Bizim, geçmişte yaşamış insanların karakteristik bir özelliği olarak ortaya çıkmamış olan bir kolektif zekaya ihtiyacımız var.”

Böyle bir kolektif zeka, maalesef, nadir bir fenomendir. Çoğunlukla, bizim gibi aydın insanlar bile tartışma, yabancılaşma, küresel ısınma ve Y2K gibi durumlarla kolektif aptallığı çoğaltan davranışlar sergiliyor. Genellikle sorunlarımızın kaynağı olduğunu bile farkedemediğimiz işlevsiz yapılar, süreçler ve kültürel anlaşmaların çobanlığında yine işlevsiz tutum ve davranışlara sürükleniyoruz. Eğer bu örüntüler (yapılar, süreçler, kültürler) bilinçlice oluşturulursa, kolektif zekamız o zaman bir permakültür projesi halini alabilir: toplumumuzun sistemlerini felç olmuş bir karışıklığa sürüklemek yerine sinerjik mahsule yönelik bilinçli tasarımlar yaratabiliriz.

Kolektif zeka, ortak aklın çekirdeğini oluştursa da, resmin tümünü göstermez bize. Ortak akıl, permakültürün kalbini oluşturan, hayatın sunduğu herşeye paralel bir tür zeka olarak dayanışmacı zekayı da kapsar. Mollison’ın dediği gibi, “ ‘Bu insan veya araziden ne alabilirim?’ diye sormaktansa, ‘Bu kişi veya toprak parçası, eğer işbirliği yaparsam bana ne sunabilir?’ ” diye sorabiliriz.

Ortak aklın başka bir boyutu ise benim deyişimle çok biçimli zekadır; kim olduğumuzun, bilişsel ve odaksal potansiyelimizin tümünü –kafa ve kalp, mantık ve sezgi, olgular ve ilkeler, anlatılar ve ahlak– kapsayan bir zeka.

Ortak aklın son iki bileşenine ise bilgelik ve evrensel zeka diyorum. Bilgelik, bize perspektif kazandıran herşeyi – büyük resmi, uzun vadeyi, nüansları, gestalt ilkesini, derinlikleri, belirsizlikleri, Öteki’yi, bilinmeyenleri, hayranlığı, hatta tevazu ve mizahı – kapsar. Evrensel zeka ise, bizi çevreleyen, hareket geçiren, çoğunlukla hem bireysel hem de kolektif olarak bizim aracılığımızla işler gibi görünen, kendine has bir bilince sahip, bizden çok çok büyük bir şeyin -Tanrı’nın iradesi, Tao, doğanın kendi kendini düzenleme yetisi, ne derseniz deyin- varlığını ortaya koyan her türlü fenomeni kapsar. Bu ‘yüksek zeka’yı hayatlarımıza bilinçli bir şekilde entegre etmek, dünyayla ne kadar anlamlı ve başarılı başa çıktığımız üzerinde ciddi etkiler yaratabilir.

Fakat bu makalede, toplulukların kolektif zekayı nasıl geliştirebilecekleri üzerinde duracağım.

KENDİ KENDİNİ ÖRGÜTLEYEN İNSAN TOPLULUKLARI TASARLAMAK

Kendi kendini örgütleyen insan toplulukları tasarlarken hangi temel kavrayışlar bize rehberlik edebilir? Akla ilk gelen bazı fikirleri şöyle sıralayalım….

1) İnsanlardaki içsel hayat enerjisi kuvvetli bir itici güçtür, hem bireysel, hem kolektif olarak. İnsanlar ne zaman şu etmenlerden etkilenseler:

  • İhtiyaçlar,

  • değerler,
  • doğal eğilimler,

  • arzular,

  • olanaklar,

içsel hayat enerjisi ortaya çıkar. Bu içsel hayat enerjisi/motivasyon biçimlerinden yararlanıldığı oranda, verimli insani eylemler oluşturmak için dışsal enerji kaynaklarına duyulan ihtiyaç azalır.

2) Yaşamsal yapılar, hayat enerjilerinin AKIŞINI şekillendirir. İnsani yaşamsal yapılar, çeşitli şekillerde kendilerini gösterirler:

  • inançlar – neyin gerçek, mümkün, doğru, sahici, beklenen, doğal, vs. olduğuna dair (hem bireysel, hem kültürel);
  • mimari ve diğer uzamsal örüntüler, fiziksel kısıtlamalar, kanallar;
  • takvimler, zaman sıkışıklıkları ve diğer zamansal örüntüler;
  • kolektif süreçler (grup protokolleri, piyasa etkileşimleri, siyasi kurumlar, vs.);

  • alışkanlık örüntüleri, hem bireysel, hem kolektif – fiziksel, psikolojik ve sosyal;

  • ilgi örüntüleri – estetik, cazibe, ödül … ve karşıtları;

  • hikayeler, mitoloji ve diğer öyküleme yapıları (Dikkat: ‘öyküleme’ kelimesi sadece bir hikaye anlatımını belirtmez. Aslında, Muriel Rukeyser’in dediği gibi, bir gerçeklik yapısını tanımlar: “Evren, hikayelerden oluşur, atomlardan değil.” Bu ifade, insan algısı, düşüncesi ve anlayışının içsel örüntüleriyle güçlü bir titreşim içindedir. Öyküleme örüntüleri, psikolojik ve entellektüel yaşantılarımızın büyük bir kısmının temelini oluşturur sessizce. İnsan ilişkilerinde de öyküleme örüntüleri çok güçlüdür. Eğer insan kaynakları arıyorsak ya da insani sorunlar ve olanakları araştırıyorsak, bunları göz ardı etmemeli veya küçümsememeliyiz.)

3) Sağlıklı bir kültür, bireysel ve kolektif HAYAT ENERJİLERİNİN kendi doğal döngülerinde birbirlerini beslemelerine ve tüm sistemin sürdürülmesine yardımcı olan, evrimleşme halindeki, müşterek yaratılmış insani örüntüsü YAŞAMSAL YAPILARDIR.

4) Çeşitlilik, yaratıcı yolla kullanıldığı ölçüde bir kaynaktır. “Her kaynak”, diyor Mollison, “ne şekilde kullanıldığına göre ya bir avantaj, ya da bir dezavantajdır.” Ortak akıl, çeşitli bakış açılarının gerçek bir diyalogda olduğu gibi sinerjik etkileşime girmelerini, böylece ortaya çıkan kolektif içgörülerin geçerliliğini, kavranabilirliğini ve zenginliğini arttırmayı hedefler.

Kör adamlar ve fil hikayesi bu meseleyi aydınlatmaktadır. Kör adamlar, filin farklı kısımlarına dokunarak bunun bir ağaca mı, yılana mı, yoksa büyük bir yaprağa mı (vs.) benzediğini tartışırlar. İşe herkesin bir parça doğruluk payı olduğu varsayımıyla başlasalardı, çok daha fazla yol alırlardı. Mollison’ın dediği gibi, “Aptallık, tüm farklılıkları ütüleyerek ortadan kaldırma, bunları yaratıcı bir yolla kullanmama veya değerlendirmemeye yönelik bir girişimdir.” Farklarımızı yaratıcı şekilde değerlendirmek, ortak aklın ayırt edici özelliğidir. Ve bu bizi, siyasette bilgelik yaratıcı, güçlü bir yaklaşımın oluşturulmasını sağlayacak bir tasarım ilkesine yönlendirir.

TEMSİLCİ ÇEŞİTLİLİĞİ + UZLAŞMA SÜRECİ = SİYASİ AKIL

1991 yılının Haziran ayında bir haftasonu bir düzine kadar Kanadalı, Kanada’nın önde gelen haftalık gazetesi Maclean’s’in desteğiyle Toronto’nun kuzeyinde toplandı. Bilimsel bir yolla seçilen bu insanlar birlikte, derin şekilde bölünmüş bu ülkenin kamuoyundaki önde gelen bütün kesimlerini temsil ediyorlardı. Ünlü Evet’e Ulaşmak3 kitabının yazarlarından Harvard profesörü Roger Fischer ve iki iş arkadaşı tarafından yönlendiriliyorlardı.

Hem politik hem de kişisel olarak birbirlerine yabancı bu sıradan insan topluluğu, CTV televizyon kameraları ile devamlı izlenmelerine rağmen, ülkeleri için üç günde ortak bir vizyon geliştirmeyi başardılar. Bu toplantının sonuçları, Maclean’s gazetesinin bu çalışmaya adadığı 39 sayfalık 1 Temmuz sayısında dört sayfalık bir makale olarak yayınlandı.

Maclean’s editörleri bu toplantının, hükümetin yıllardır düzenlediği, yüzbinlerce Kanadalı’nın katıldığı, onlarca milyon dolar harcanan çeşitli oturumlardan daha etkili olduğuna dikkat çekti. Maclean’s’in yöntemini daha başarılı kılan öğe, katılımcıların,

  1. belirgin farklılıklarına göre seçilmesi, ve
  2. fikir birliğine varmak üzere uzmanlarca yönlendirilmiş olmalarıdır. Tabi ki bu uzlaşma, “Sen benim sırtımı kaşı, ben de seninkini” gibi bir yaklaşımdan farklıydı. Karşılıklı anlayış, bağlanma ve gerçek ihtiyaçların saptanmasında işbirliğinin yarattığı bir mutabakat idi.

Şu önemlidir: Burada bahsettiğimiz insanlar, birbiriyle çatışan seçmenlere karşı yükümlülüğü olan, bir çoğunluk kararı elde etmek için önerileri tartışan ve oylayan siyasi vekiller değil. Derin, ortak bir anlayışa giden yolda nüfusu demografik olarak temsil eden insanlardan bahsediyoruz. Yukarıdaki birinci yaklaşım güç üstünlüğüne dayanan, yani bütünün küçük bir kısmının, bütünün geri kalan kısmına hakim olduğu, etkisi altında tuttuğu bir sistemdir. İkincisi ise, güç birliğine dayanan, sistemin içindeki ve etrafındaki sinerji yoluyla istenilen sonuçları yaratmaya yönelik bir yöntemdir. Bu örnekte bahsettiğimiz sinerji diyalogdu; diyalog, bütüne ait parçaların, birbirlerini çok iyi anlamaları yoluyla daha derin gerçekleri kavrayarak, hepsini içeren zengin bir tabloyu ortaya koyma yetisidir.

Bu yöntemi kullanmış olan tek ülke Kanada değildir. Danimarka hükümeti, yılda birkaç kez olmak üzere toplumun çeşitliliğini yansıtan 15 vatandaşı temsilci olarak seçer. Belirli bir teknolojik mesele (gıda genetiği gibi) üzerine çalışıp tavsiyelerde bulunmaları istenir. Temsilcilere, konuyla ilgili çeşitli görüşlerin yer aldığı bir belge verilir. Cevap istedikleri soruların bir liste haline getirilmesi ve bu soruları cevaplayabilecek uzmanların bir listesini oluşturmalarında yardımcı olunur. Çoğunlukla karşıt görüşü temsil eden bu uzmanların, belediye meclisine çağrılarak görüş bildirmeleri istenir. Frances Moore Lappé’in dediği gibi “uzmanlar tepede değil tıpadadır.” Bu vatandaşlar istedikleri bilgileri aldıktan sonra, önerecekleri politikalar üzerine bir görüş birliğine yönlendirilir, sonra da bu görüş birliği basına ve hükümete iletilir. Sonuçta ortaya çıkan akıl, vatandaşların sağduyusu, günlük yaşamı ve ortak değerleri doğrultusunda uzmanlar tarafından sunulan unsurlar ve ihtimaller ile bütünleşir. Bu, her bir grubun (vatandaşlar ve uzmanlar) görevini ahenkle yerine getirmesini sağlar. Kendi kültürlerine yeni teknolojiler hakkında “uzun süreli özenli gözlem” (yine Mollison’ın sözü) sağlar.

Eğer böyle bir süreç, yani “çeşitlilik + görüş birliği = akıl” yaklaşımı, politik sistemimizin temeli haline gelse ne olurdu? Bu yönde iki girişim başladı bile:

  • Danışman Jim Rough (email: jim@tobe.net), anayasal işlemlerle her sene düzenlecek, rastgele seçilen iki düzine vatandaşın katıldığı ulusal bir “Bilgelik Konseyi”ni öngörüyor. Bu çeşitli vatandaşlar grubu, insanların kaygıları ve istekleri üzerine bir görüş birliği için yönlendirilecektir.
  • Ulusal Halk Kamarası adını taşıyan bir grup (email: steiner_king@earthlink.net), belirli konularla ilgili, tüm siyasi yelpazeden önemli aktörleri toplayarak, ilgilendikleri meselelerin en iyi biçimde nasıl değerlendirilebileceği üzerine görüş birliği oluşturabilmeleri için yönlendirmeyi planlıyor. Bu insanlar uzmanlık alanlarında zaten aktif olduklarından, vardıkları görüş birliği sadece bir tavsiye olmakla kalmaz, eyleme dönüştürülür.

Her topluluk, belirli konular üzerine veya “halkın sesini” duyurmak amacıyla düzenli olarak vatandaşlar konseyi toplayabilir, bu şekilde politik diyalog ve eyleme rehberlik oluşturabilir. Bu konseyler ne kadar resmi, düzenli ve geniş çaplı olursa, o kadar başarılı olur.

Bu, “doğrudan demokrasi” anlamında bir “katılımcı süreç” değildir. Bu konseylerde toplumun sadece küçük bir kesimi söz alır ve bu temsilciler de hiçbir şekilde toplumun genelinden sorumlu değildir. Fakat, nüfusun büyük çoğunluğundan gelen bireylerin bakış açıları -yani kendilerine has kişiliklerinin sesi- sadece duyurulmakla kalmaz, daha büyük bir iradeye aktif olarak bütünleştirilir. Yani burada bahsettiğimiz başka bir şeydir; ne temsilciliktir ne de katılım. Oylama ve anket sisteminde olduğu gibi sayısız bireyin ayrı ayrı görüşüne odaklanmaktansa, tüm sistemin canlılığı ve zekası merkezli çalışıyor ve buna odaklanıyoruz.

Fakat en iyi sonuçları elde etmek için, bu süreci katılımcı bir boyutun takip etmesi gerekiyor. Bunun gerçek anlamda “bütünün iradesi” olabilmesi için, konseyin vardığı ortak sonuçların üzerinden tüm toplumun tekrar geçmesi gerekir. Konseyin bulguları üzerine geniş çaplı bir diyalog oluşturulmalı; televizyon şovlarında ya da kulüplerde tartışmalar, okullarda kompozisyonlar, gazetelerde başyazılar, tiyatro gösterileri, şiirler, vs. çalışmalar gibi. Topluluğun kolektif zihni, bu “irade temsilcileri” tarafından söylenenleri iyice düşünmeli, sindirmeli, uyarlamalı ve uygun yere oturtmalıdır. Sonra, eğer konseyler düzenli toplanıyorsa, bir sonraki toplantıya katılan bireylerin bir önceki konseyde alınan kararlar üzerine diyaloglar oluşturmuş insanlardan oluşması, topluluk iradesinin açılımlı evrimine devamlılık sağlamış olur.

İnanıyorum ki bu model, özgün bir topluluk iradesi ve tutarlılığı oluşturmak için şu güne kadar sahip olduğumuz en güçlü sistemdir. Daha çok bilgi için “Bir Diyalog Kültürü (ve dahasını) Oluşturmak”4 adlı belgeyi http://www.co-intelligence.org/CIPol_CultrOfDialog.html adresinde bulabilirsiniz.

Bunların yanı sıra belirtmeliyim ki, toplumsal uzlaşım konseyleri, ortak akıl repertuarımızdaki tek güçlü süreç tasarımı değildir.

TOPLUMLARIN KENDİ KENDİNE ÖRGÜTLENMESİ İÇİN DİĞER ARAÇLAR

Herhangi bir topluluğun düşüncelerini, hislerini ve isteklerini yansıtmak için kullanabilecekleri üç büyük grup süreci önerebilirim.

  • Açık Alan konferansları, Harrison Owen tarafından geliştirilmiş olup, insanlar arasında ciddi endişeler yaratan meselelerin üzerine gidilmesi için basit bir yöntem sunuyor. Owen, konferanslara katılan insanların bu toplantılarda en çok çay kahve molasını sevdiklerini fark etmiş. Bu nedenle, düzenlediği Açık Alan toplantılarında ne konuşmacılar var, ne bir zaman çizelgesi, ne paneller ne de kurumsal stantlar. Bunların yerine, büyük bir çember halinde oturan katılımcılar (konferans konusu hakkında söyleyecek bir şeyi olan insanlar), kendi konferanslarını nasıl yaratacaklarını öğreniyorlar çabucak. Herhangi bir tartışma ve eylem başlatmak isteyen herkes, bunu büyük harflerle bir kağıda yazıp gruba duyurur. İdarecilerin hazırladığı post-it kağıtlarından bir zaman çizelgesi üzerinde kendilerine uygun bir buluşma yeri ve saati seçilir, bu da bir duyuru panosuna asılır. Bütün öneriler ilan edildikten sonra konferans başlar. Hiç kimse kontrolde değildir. Bu faaliyet fırtınasına içsel bir kılavuz olarak, katılımcıların arzusu ve aşağıdaki gibi basit ilkeler rehberlik eder:

  1. Katılan herkes toplantı için doğru insandır.
  2. Olabilecek herhangi birşey, olabilecek tek şeydir.

  3. Ne zaman başlarsa, doğru zaman odur.

  4. Bir şey bittiği zaman bitmiştir.

Benim favorim, İki Ayak Kanunudur: “Eğer kendinizi birşey öğrenmediğiniz ya da katkı koymadığınız bir ortamda bulursanız, başka yere gidin.” Daha fazla bilgi için http://www.tmn.com/openspace/index.html veya Harrison Owen’ın yazdığı Açık Alan Teknolojisi: Kullanıcı Rehberi (Berrett-Koehler, 1997)5 kitabına bakabilirsiniz.

  • Gelecek Arayışı Konferansları gibi paydaş buluşmaları, belirli toplulukları temsil eden seçilmiş paydaşları, ortak geçmişleri ve ortak dünyalarını şekillendiren güçler üzerine düşünmeye sevk edebilir. Bu buluşmalar, yukarıdaki görüş birliği konferanslarından farklı olarak paydaş odaklıdır (ki bu paydaşlar çoğunlukla görüş liderleridir aynı zamanda), ve farkları bir kenara ayırarak, sahip olunan ortak zemine odaklanmayı, bu sayede birlikte eylem planları ve çalışma grupları oluşturmayı hedefler. Bakınız http://www.futuresearch.net veya Marvin Weisbord ve Sandra Janoff, Gelecek Arayışı: Organizasyonlar ve Topluluklarda Ortak Zemin Bulmak için bir Eylem Planı6 (Berrett-Koehler, 1995).
  • Dünya Kafe yöntemini kullanan büyük topluluklar, tümel (tüm-grup) oturumun verdiği grup hissini ve geniş perspektifi kaybetmeden, küçük grup diyaloğun samimiyetini ve bağlantısını yakalayabilirler. Danışman olan Juanita Brown, David Isaacs ve Nancy Margulies tarafından bulunan bu Dünya Kafe yöntemi için, 4 ila 8 kişilik grupların çember halinde oturabilecekleri bir alan gerekir. Yuvarlak bir masa, çiçekler, mum, sakin bir müzik, kağıt masa örtüleri ve gazlı kalemler (doğrudan masa örtüsüne yazı yazabilmek için) iyi olsa da, bunların hiçbiri şart değildir. 30 ila 45 dakikalık bir görüşmeden sonra çalan zille beraber masadakiler aralarından birini masada kalması için seçer, ve geri kalanlar diğer masalara geçerek önceki görüşmelerinden elde ettikleri sonuçları paylaşırlar. Zil, katılımcıların belirli aralıklarla masa değiştirmelerini sağlar, fakat eninde sonunda (ya da Dünya Kafe’nin büyüklüğüne göre belirli aralıklarla) ilk başladıkları masaya geri dönerler ve “dış dünyada” öğrendiklerini paylaşırlar. Ayrıntılar ve çeşitlemeler için bakınız, http://www.co-intelligence.org/P-worldcafe2.html.

DİYALOG

Bu kapsamlı süreçlerin kendilerine has güçleri vardır. Fakat bu güçler, içlerinde gelişen iletişimin kalitesiyle doğru orantılıdır. Bana göre ‘diyalog’ terimi, bir sohbetin en anlamlı ve faydalı yönlerini kendinde toplar.

Diyalog, burada kullanıldığı anlamda, daha geniş çaplı bir anlayışın, bağlantının ve ihtimallerin ortak keşfi demektir. Birçok iletişim türü bu tanıma uyar. Birçoğu da uymaz; yeni bir şeyin keşfedilmediği veya insanların birbirine kenetlenmesine olanak vermeyen tartışma, hava atma, nutuk, savunma, geyik muhabbeti gibi iletişim türleri.

Aşağıda, diyaloğa katılan grup tarafından tartışılıp karara varılabilecek, sonra da katılımcılara hatırlatmak için odaya asılabilecek bazı temel ilkeler var:

Bizim için gerçekten önemli olan şey hakkında konuşuruz – ama beraber eğlenmeyi de severiz.

Konuşmayı tekelleştirmekten uzak dururuz. Gereğinden fazla konuşmaz ve herkesin konuşma şansı yakaladığından emin oluruz.

Birbirimizi gerçekten dinleriz. Birbirimizin görüşleri ve tecrübelerini ne kadar derinlemesine anlayabileceğimizi görürüz.

Hem kendimize, hem de birbirimize saygı gösterir, farklarımıza yer açarız. Birbirimize yanlış yapmadan kendi doğrularımızı anlatırız.

Eski düşüncelere ve hislere takılmamaya çalışırız. Merakla yeni şeyler keşfederek birlikte neler öğrenebileceğimizi görürüz.

Daha çok bilgi için Linda Ellinor ve Glenna Gerard’ın yazdığı Diyalog: Karşılıklı Konuşmanın Dönüştürücü Gücünü Yeniden Keşfetmek7 (J. Wiley and Sons, 1998) isimli kitaba; http://www.nald.ca/clr/study/scdvd.htm, veya http://www.co-intelligence.org/P-dialogue.htm adreslerine bakabilirsiniz.

Diyalog kolaylaştırıcılığı için kılavuz gerekiyorsa, http://www.co-intelligence.org/P-facilitation.html adresinde veya Sam Kaner et al., Katılımcı Kararlaştırma için Kolaylaştırıcı Kılavuzu8 (New Society, 1996) isimli kitapta bilgi bulabilirsiniz.

Dinleme Çemberleri (ya da konuşma çemberleri veya konseyleri, bilgelik çemberleri), esasen kabile konsey toplantılarına dayanır. Katılımcıların iletişimi çoğunlukla (ama mecburen değil), katılımcılar için özel anlam taşıyan belirli bir nesne aracılığıyla sağlanır. Elde tutulabilecek boyda estetik bir çubuk ya da taş kullanılabilir. En sade haliyle, çemberi toplanmaya davet eden kişi bu nesneyi elinde tutarak katılımcıları selamlar, çemberin ruhu ve işleyişi hakkında kısaca konuşur ve kişisel beyanını dile getirir. Sonra nesneyi sol tarafına, konuşacak veya sessiz kalmayı tercih edecek başka bir katılımcıya verir, o da solundakine ve solundakine, böylece her birey konuşurken diğerleri sessizce onu dinler. Bu şekilde nesne, çemberin etrafını birçok kere dönerek oldukça faydalı bir döngü yaratır. Karşılıklı konuşma veya tartışma olmaz. En verimli çemberlerde insanlar, “kalplerinden gelen gerçekleri söylerler”, düşüncelerini ve hislerini kısaca, derin samimi bir paylaşımla sunarlar.

Aşağıdakileri de içeren çok çeşitli çemberler oluşturulabilir:

  • Çemberin bir teması olabilir, olmayabilir de.
  • Konuşma sırası için süre tutulabilir, tutulmayabilir de. Çemberi toplayan kişi zaman tutabilir, ya da solundakine toplantı objesinden sonra bir saat vererek, herkesin kendinden sonraki katılımcı için zaman tutmasını sağlayabilir.
  • Patlamış Mısır – Herhangi biri söz alabilir, ama herkes en az bir defa söz almadan önce kimse ikince defa söz alamaz. Obje, aralarda birinin alması için ortaya bırakılabilir, veya konuşmak isteyen kişiye uzatılabilir.
  • Çek” Çemberi – Herkese verilen belirli sayıda özel kağıt parçaları (ya da çakıl taşı veya oyun fişi), genellikle 30 ve 60 saniye olmak üzere belirli zaman dilimlerini temsil eder. Konuşmak isteyen, kendisine uzatılan bir kesenin içine bu ‘çek”lerden atarak ‘zaman satın alır’. Ayrıca isteyen, bu çeklerin bir kısmını ya da tamamını herhangi bir zamanda kullanmak üzere başka birine devredebilir. Bu işlem, canlı bir grup dinamiği yaratır ve toplam konuşma süresini de kontrol altında tutar.
  • Bazı topluluklar açılış ritüellerini sever. Mesela, çemberin tam ortasına kişisel önemi olan nesneler ya da bir mum bırakarak, ortak bir merkezin varlığı vurgulanır. Bu tür toplantıların kapanış ritüelleri de mumu söndürmek, ortaya bırakılan nesnelerin geri alınması, ya da el ele tutuşmak gibi eylemleri içerebilir.
  • Doğaçlama çemberlerde iki veya daha fazla kişi, ihtiyaç duydukları herhangi bir zamanda toplanabilir, elden ele dolaştırmak için el altında ne varsa (tel zımba ya da tuzluk gibi) kullanabilirler.

Daha fazla bilgi için http://www.co-intelligence.org/P-listeningcircles.html, Christina Baldwin – Çemberi Çağırmak: İlk ve Gelecek Kültür9 (Swan, Raven & Co., 1994), veya Jaida N’ha Sandra – Sohbetin Keyfi10 (Utne, 1997).

Ortaya bir çan ve taş koyarak, resmi bir çemberin kısıtlamalarına maruz kalmadan fayda sağlanabilir. Eğer birisi grubun odaklanması gerektiğini düşünür ise ortadaki çanı çalar. Çan sesi kesilene kadar bütün konuşmalar durur, ve sonra yeniden başlar. Eğer birisi ortadaki taşı alırsa bir sonraki konuşma sırasını elde eder, sonra taşı ortaya geri bırakır. Bu sayede daha sessiz insanların da katılımı sağlanır.

Akvaryum yöntemi, bir uzlaşmazlık yaşayan taraflara, tartışma ve münakaşa ortamına has çatışma dinamiklerinden uzak şekilde meselelerini ele almalarını sağlar. Örnek olarak, A’yı savunan birkaç kişi merkez çemberi (akvaryumu) oluşturup tartışmaya başlar, B’yi savunanlar (ve diğerleri) ise çevrelerinde yorum yapmadan onları dinler. Belirlenen bir süre sona erince A ile B yer değiştirir. C ve D gibi diğer tarafı tutanlara, veya taraf tutmayanlara da söz hakkı vermek gerekebilir. Genellikle tüm tarafların katılımıyla oluşan döngüyü birkaç kez geçmek gerekir. Konuşmaların medeni ve yapıcı olmasını sağlayacak bir kolaylaştırıcıya zaman zaman ihtiyaç duyulabilir.

KENDİ KENDİNE ÖRGÜTLENME POLİTİKALARI

Eğer bütünlüğü, karşılıklı bağlantıyı, sinerjiyi ve ortak yaratıclığı ciddiye alsaydık, politika nasıl olurdu?

Amaçlarımız doğrultusunda şöyle bir varsayımda bulunalım: Politika, bir topluluk ya da toplumun, içinde bulunduğu koşulları ele alma, sorunlarını çözme, karar verme ve kendi adına harekete geçme şekli olsun. Bizim kültürümüzde bu, aşağıda bir ‘politika yelpazesi’ olarak biraraya getirdiğim çok çeşitli biçimlerde kendini gösterebilir. Etkili eylemlerin büyük bir kısmı, günümüzde güç politikası başlığı altında, apolitik, anti-politik ve rutin politika görüşlerine karşı ön plana çıkıyor. Bunların yanı sıra işbirlikçi ve bütünselci politikalar, daha bölünmüş, küçük görüşlere alternatif olarak gelişmekte.

Apolitik (meseleler: kişisel meseleler, özgürlük, istikrar) —

“Kişinin hayatını, siyasetin kişiyle hiçbir alakası yokmuş gibi yaşaması.”

Kişisel meselelerde tüketimciliğe kapılma

Kolektif tehditleri inkar

Siyasete izleyici olarak dahil olmak

Temel siyasi dinamiklere ilgisizlik

Kolektif sorunlara kişisel çözümler (ör: musluğa takılan su filtreleri)

Anti-politik (meseleler: yabancılaşma, yozlaşma, ümitsizlik, ütopyacılık) —

“Siyasetin hayatı alçaltan dinamiklerinden bıkkkınlık.”

Sinik karamsarlık – veya pasif güven “herşey yoluna girer”

Siyaseti reddetmek

Önyargılı siyasi seyircilik (çoğunlukla epey sofistike)

Siyasi dürtülerin diğer uğraşlara kanalize edilmesi

(ruhaniyet, ilişkiler, psikoloji, gruplar)

Kişisel/küçük grup yaklaşımlarının ideolojik yüceltimi

Rutin politika (meseleler: bilgi, adil prosedür, çoğunluk kuralı) —

“Kişinin önceden belirlenmiş katılımcılık rolünü oynaması, vatandaşlık.”

Oy vermek

Gündemi takip etmek

Politik mektuplar yazmak

Amaçlara ya da adaylara destek olmak

Farklı görüşlere karşı tolerans

Güç politikası (meseleler: fors, yükümlülük, imgelemek, kazanmak) —

“Kişinin ihtiyacını ve istediğini rekabetçi bir ortamda karşılaması ve elde etmesi.”

Siyasi tartışmalar

Adaylar ve amaçlar için siyasi kampanyalar

Medyanın, paranın ve örgütlerin siyasi çıkarlar için kullanılması

Stratejik oyunculuk

Rakiplerin alt edilmesi

İşbirlikçi politika (meseleler: vizyon, ortak çıkarlar, katılım) —

“Ortak görüşlerin ve ihtiyaçların karşılanması için birlikte çalışmak.”

Çeşitli paydaşlar ve fikir öncüleri arasında diyalog

Varlık/nitelik temelli topluluk gelişimi [1]

Fikir birliği toplulukları organize etmek [2]

Katılımcı topluluk planlama çabaları [3]

Dinleme projeleri [4]

Çalışma çemberleri [5]

Bütünselci politika (meseleler: sinerji, içgörü, büyük resim, system dinamikleri) —

“Bütünün çıkarı için bütüne ait bilgi oluşturmak.”

Vatandaş konsensüs panelleri ve bilgi konseyleri

Başarının yeniden tanımlanması [6]

Toplumsal meseleler için açık alan ihtiyar konferansları [7]

Tüm paydaşların katılımıyla halka tanıtılan planlama çalışmaları [8]

Çoklu görüş canlandırmaları [9]

Satyagraha (Gandhi “doğrunun gücü”) [10]

Aşağıda bu işbirlikçi ve bütünselci yaklaşımlar için daha fazla bilgi bulabilirsiniz:

  1. Varlık/aktif temelli topluluk gelişimi (ABCD) – Vatandaşlar, toplulukta yaşayan kişilerin, örgütlerin ve kurumların gün ışığına çıkmamış aktiflerini tek tek keşfeder, haritalandırır ve kullanıma hazır hale getirirler, bu kaynakları sandıktan çıkarıp birbirleriyle yaratıcı sinerji içine sokarlar. Bkz. John P. Kretzmann ve John L. McKnight, İçten Dışa Topluluklar Yaratmak: Bir Toplumun Varlıklarını Bulma ve Seferber Etme Yolu11, (Kentsel İşler ve Politika Araştırma Merkezi, 1993) ve Varlık Temelli Topluluk Geliştirme Enstitüsü12http://www.nwu.edu/IPR/abcd.html
  2. Fikir birliği toplulukları organizasyonu, topluluk örgütlerinin ve “merkezi ilgilerin” işbirliği yapabilecekleri projeleri tanımlayarak, gelecek projeler için ilişkiler kurmayı hedefler. Ör., bkz. http://www.cpn.org/COI/
  3. Katılımcı topluluk planlama çabaları – Yüzlerce vatandaşın biraraya gelerek kendi şehir/toplulukları için neler yapabileceğini tartışabilecekleri açık belediye planlama/vizyon sürecidir. Örnek için bkz. http://www.co-intelligence.org/S-Chattanooga.html
  4. Dinleme projeleri – Kapı kapı dolaşarak, vatandaşların farkındalığını dönüştürecek ve katılımı ile ilgisini yönlendirecek meselelerin araştırılmasını sağlayacak anketler yapmak. Bilgi için – Rural Southern Voice for Peace (RSVP), 1898 Hannah Branch Road, Burnsville, NC 28714, (828) 675-5933, email: rsvp@igc.apc.org
  5. Çalışma çemberleri – Çoğunlukla kritik bir toplumsal meseleyi tartışmak için 3 ile 6 kez bir araya gelen 5 ile 20 kişi arasında gönüllü, örgütlü yetişkin eğitim grupları. Bkz. http://www.cpn.org/sections/affiliates/study_circles.html veya The Study Circle Resource Center, PO Box 203, Pomfret, CT 06258. Phone (860) 928-2616, email scrc@neca.com
  6. Başarıyı yeniden tanımlamak – Bir sistemin başarı hakkında varsayımları, başarı ölçüsü ve başarıya verdiği ödüller, düşünce, his ve davranışları hem bireysel hem de kolektif olarak şekillendiren en güçlü özelliklerdir. “Gelecek nesiller de dahil hepimizin yaşam kalitesi” üzerine kolektif bir sorgulama, gerçek bilgeliği ortaya çıkarabilir. Bkz. http://www.co-intelligence.org/P-qualtylifeindicators.html ve Robert Theobald’ın online kitabı Başarıyı Yeniden İşlemek13, http://www.transform.org/transform/tlc/rsuccess.html
  7. Toplumsal meselelere dair görmüş geçirmiş kişilerin açık alan konferansları – Kaydadeğer bir kolektif bilgelik yaratabilmek için katılımcıların da bilge kişilerden oluşması, saygı çerçevesinde güçlü bir diyalog yaratmak için idealdir – “görmüş geçirmiş” deyişi buradan gelir (yaş kısıtlaması olmaksızın).
  8. Tüm paydaşların katılımıyla halka tanıtılan planlama çalışmaları – Planlama (senaryo) çalışması, bilinmeyen bir geleceği keşfeder – ne olacağını tahmin ya da kontrol etmek için değil, gelecek ne getirirse getirsin daha iyi anlamak ve beraberce çalışmak için. Daha fazla bilgi için Douglas Carmichael ile temasa geçebilirsiniz: doug@tmn.com
  9. Çoklu bakış açısı canlandırmaları – Bir toplumdaki tüm bakış açılarının büyük bir kesim tarafından görülebilmesi için herhangi bir durumu yansıtan çeşitli perspektiflerin kurgu ya da belgesel, video veya performans olarak sunulmasıdır. Bknz. http://www.co-intelligence.org/S-multipleviewptdrama.html.
  10. Satyagraha (Gandhi’nin “doğrunun gücü” fikri) – Birçok insan Gandhi’nin şiddet uygulamama yöntemini temelde direniş olarak görse de, Gandhi önemle bu fikrin, doğruya sıkı sıkıya bağlı kalmakla ve bütün katılımcıların kendi özlerine ve toplumun çıkarına daha yaklaşmalarını sağlamak üzere herkesi gerçeği aramaya yönelik diyaloğa yöneltmeye çabalamakla ilgili olduğunu vurgular.

Bütün bu yaklaşımların etkisi, (a) bunları sinerjik bir program altında birleştirerek, (b) tek seferlik eylemlerden ziyade düzenli olarak uygulayarak, ve/veya (c) toplumun resmi güç yapısındaki tüm seviyelerde hizmet eden liderlerin desteklemesiyle güçlendirilebilir.

Bunların bazılarının nasıl uygulanabileceği üzerine bir görüş için bkz. “Y2K üzerine diyalog Kalitesini Arttırmak”14http://www.co-intelligence.org/y2k_dialogquality.html veya “Pat ve Pat’ın Hikayesi – 2019 Yılından bir bakış”15 http://www.co-intelligence.org/S-PatandPat.html

Unutmayınız: Bu makaledeki tüm yaklaşımlar, yepyeni bir insanlık yolunda karşılaştığımız yap-boz örüntüsünün parçalarıdır. Bu yol, güçlü bir iç örgütlenme ve kolektif zekaya sahip, bütünselci ve organik anlayışların dinamik pratiğinden güç alan bilgece evrimleşme yolundaki toplumları gözetiyor. Permakültür eylemcileri, bütün bunların yaşayan uyumlu kültürlere dönüşmesine yardımcı olabilir; böylece ileride geçmişe bakıp, şu anda bizi zincir altında tutan politikaları rahatlamış bir ferahlıkla ele alabiliriz.

Ortak akıl hakkında daha fazla genel bilgi için bkz. http://www.co-intelligence.org. Ortak akıl politikalaı için http://www.co-intelligence.org/CIPol_Index.html. Ortak Akıl Enstitüsü ile aşağıdaki adresten iletişime geçebilirsiniz.

cii@igc.org veya P.O. Box 493, Eugene, OR 97440.

1 İngilizce: “Co-Intelligence”,

2 Bill Mollison – Permaculture: A Practical Guide for a Sustainable Future.

3 Fisher, R. & Ury, W.L., Getting to Yes, Houghton Mifflin, 1981.

4 “Building a Culture of Dialogue (among other things)”

5 Open Space Technology: A User’s Guide by Harrison Owen (Berrett-Koehler 1997)

6 Marvin Weisbord and Sandra Janoff, Future Search: An Action Guide to Finding Common Ground in Organizations and Communities (Berrett-Koehler, 1995)

7 Dialogue: Rediscovering the Transforming Power of Conversation by Linda Ellinor & Glenna Gerard, (J. Wiley and Sons, 1998).

8 Facilitators Guide to Participatory Decision-Making by Sam Kaner, et al. (New Society, 1996).

9 Christina Baldwin, Calling the Circle: The First and Future Culture (Swan, Raven & Co., 1994)

10 Jaida N’ha Sandra, The Joy of Conversation, (Utne, 1997).

11 John P. Kretzmann and John L. McKnight, Building Communities from the Inside Out: A Path Toward Finding and Mobilizing a Community’s Assets (Center for Urban Affairs and Policy Research, 1993; $15 from ACTA Publications [800] 397-2282)

12 Asset Based Community Development Institute

13 Reworking Success, Robert Theobald.

14 “Raising the Quality of Dialogue About Y2K”

15 “The Story of Pat and Pat – a view from the Year 2019”