Datça yarımadasında bozuk orman arazilerinin şahıslara ağaclandırma şartı ile kiralanması sözkonusu. Bu Türkiye’nin başka bölgelerinde de yapılıyor. Ancak görünen o ki bu tip arazilerin ağaçlandırılış biçimi için belirlenen şartlar buradaki ekosistemleri iyilestirmeye değil onları tamamen çökertmeye neden olacak. Doğayı iyi anlamadan girişilen çabalar iyi niyetle de olsa istenenin tam tersi etkilere neden olabiliyor. Böyle bir işe girişmeden önce neyi değistirmeye calıştığımızı iyi anlamalı, yerine neyi nasıl koyacağımızı iyice düşünmeliyiz.
Ekosistemler – Ekolojik Bir Arka Plan
Insanların hergün boğuştuğu işsizlik, sağlık, eğitim, yoksulluk, kirlilik gibi sorunların yanında adı pek geçmeyen, geçtiği zaman da detay bir sorun gibi algılanan ekosistem ve toprak kaybı aslında tüm sorunlar piramidinin en altındaki en temel sorun. Bu ana sorunun çözülemediği bir gezegende diğer sorunların çözümü için atılmış her adım aldatıcı olacak ve sonunda bütün sistemin çökmesini engelleyemeyecektir.
Doğadan en kopuk bir megapoldeki insanların bile yaşamı sonuç olarak toprağa bağlıdır ve dünyamızda toprağı üreten en önemli mekanizma ekosistemlerdir.
Toprağın içindeki inanılmaz yaşam çeşitliliğini ve bu organizmalar arasındaki karmaşık ilişkiyi henüz anlayabilmiş değiliz. 1cm.lik toprağın 250-350 yılda oluştuğunu düşünürsek (Datça’da belki daha da yavas), kaybedilenin yerine yenisini nasıl koyacağımızı bilmediğimiz bu en değerli kaynağımızı çok iyi korumamız gerektiği ortaya çıkar.
Çeşitliliğin Artışı ve Toprak Oluşumu
Ekosistemler az çeşitlilikten çok çeşitliliğe doğru sürekli bir olgunlaşma içindedirler. Hırpalanmış ve verimsizleşmiş boş toprak bir alan ilk yıllar yabani ot/diken dediğimiz derin köklü öncü bitkilerle örtülenecek, bu bitkilerin yıllık ölümleri ile derinlerden çıkarılan besinler toprağın üst katmanlarına aktarılacak, toprak organik maddece zenginleşmeye başlayacaktır. Yeni toprak oluşumu bu şekilde başlar. Bu bitkilerin ölen kökleri, kendilerinden sonra gelecekler için toprağı yumuşatmış ve onlara kılcal yollar açmıştır.
Yıllar içinde çok yıllık minik çalilar/makiler gelmeye başlar. Datça yarımadasında bunlar yerel isimleri ile kefen, azgan, pamuklan, piren, kekik, adaçayı gibi bitkilerdir. Bu çalıların ortaya çıkması ile toprak güneşin kavurucu etkisinden biraz daha kurtulmaya, nemini daha çok muhafaza edebilmeye başlar. Bu bitkiler, diplerine döktükleri yaprakları, dal parçaları ile topraktaki organik maddelerin artmasını sağlayarak toprak oluşumuna katkıda bulunmaya devam ederler.
Zaman içinde ekosistemlerin en önemli aktörleri olan bodur ve büyük ağaçlar bölgeye gelmeye başlarlar. Bizim bölgemizde bunlar çeşitli meşe cinsleri (palamut, pinar), keçiboynuzu, sandal, kocayemiş, sakız, kızıl çam, zeytin vs. dir.
Ağaçların gelmesi ile toprak oluşumu, ekosistemin barındırdığı hayvan çeşitliliği, yağışların toprağa emilimi ve yoğuşmanın yapraklar tarafından tutulması süreci hız kazanır. Yöremizin sert rüzgarları ekosistem içinde yavaşlar, içinde taşıdığı organik madde ve tozu ormana bırakır, sistemin diğer tarafından yavaşlamış hafif bir esinti olarak çıkar. Olgun bir ekosisteme yağan yağmur, buradaki yoğun yaşam tarafından zenginleştirilmiş olarak aşağılara akar ve altındaki arazileri besler.
Güneş ışınlarından en fazla faydalanacak şekilde çeşitli katmanlarla (otsu bitkiler, çalılar, bodur ağaçlar, büyük ağaçlar, toprakta sürünen bitkiler, tırmanıcılar) tamamen örtülen bir ekosistem (ki bizim kurak Datça’mızda bile çalılık alanlarda çoğu zaman toprağı görmek mümkün değildir) bir taraftan mevcut toprağı güneşe, rüzgara, yağmura karşı korurken diğer taraftan da daha fazla toprak oluşturmaya devam eder.
Ekosistemlerin en olgun aşamaları genelde birer ormandır ama orman her coğrafyada farklı bir şekil alır. Doğu karadenizin olgun ormanları ile Datça’nın olgun ormanlarının biribirine benzemeyeceği açıktır. Olgun bir ekosistemin göstergesi balta girmez orman görünüşü değil, farklı katmanların ve zengin bir yaşamın varlığıdır.
Eğer bir ekosistemde katmanların bazıları mevcut değilse buranın daha olgun bir ekosistem olması için biz insanlar üzerimize düşen görevi yaparsak, sonuçta ortaya çıkan zenginlik bizim tarımsal ve diğer faaliyetlerimize de olumlu etki yapacaktir.
Yarımadada Ekosistemlerin Zarara Uğraması – Yanlış Ağaçlandırma
Datça yarımadasında uzaktan bozuk orman olarak adlandırılan pek çok bitki örtüsü aslında olgun bir akdeniz iklimi ormanına dogru evrilen birer zengin ekosistem adayıdır. Bu alanların badem gibi ağaçlarla donatılması ve görünüşte ekonomik olarak faydalı alan haline getirilmesi çabaları aslında bu ekosistemlerin olgunluk yolunda tekrar en başa döndürülmesi ve büyük zarara uğratılması demektir.
- Toprak iş makineleri ile kazınmakta, çok uzun yıllardır oluşmuş toprağın üzerindeki en zengin tabaka kaybedilmektedir. Bu süreçte toprak ne yazikki ağır makinelerce sıkıştırılmaktadır.
- Mevcut otsu, çalı ve bodur ağaç katmanları sökülüp atılmakta ve bunların toprak koruyucu ve oluşturucu katkıları kaybedilmekte, kalan toprak da erozyona açık hale getirilmektedir.
- Ekosistemlerin zarara uğraması ile su tutma kapasitesi azalacak, eskiden toprak tarafından emilen ve alt toprak katmanlarında depolanan su artık toprak üzerinden akıp gidecektir. Bu, yarımada ölçeğinde tatlı su probleminin daha kötü hale gelmesine neden olacaktır.
- Kaybedilen bitki çeşitliliği ile hayvan ve mikroorganizma çeşitliliği de kaybolmaktadır. Datça yarımadasının önemli gelir kaynaklarından arıcılık da bundan olumsuz etkilenecektir.
- Bu arazilere dikilecek tek tip (monokültür) ağaçların artık çevrelerindeki çeşitlilik ve doğanın dengesinden faydalanma şansları kalmamıştır. Hava şartları (kuraklık, fazla sıcak/güneş) onlara zarar verecek, zararlılar düşmanlarının yokluğunda kolaylıkla yayılıp büyük zararlar verecektir. Bu durumda insanlar ürününü korumak için kimyasal zehirlere başvuracaklar ve bu kısır döngü çeşitliliği daha da fazla yok ederek zararlıların daha güçlendiği bir ortam yaratacaktır. Monokültür tarımın zararlılara karşı kazanması mümkün değildir. 50 yıl önce Amerika’da zararlılara ürünün %7’si kaptırılırken, zehir sanayinde bunca gelişimden sonra zararlılara kaptırılan %14’e yükselmistir (Gaia’s Garden – Toby Hemenway).
- Özellikle tarımsal arazilerin üzerinde eğimin çok olduğu yerlerde bu işlem, uzun vadede aşağıdaki tarım arazilerine de zarar verecektir. Eskisi kadar su ememeyen araziler suyun aşağıya daha kontrolsüz bir şekilde inmesine neden olacak, sızan suyun içindeki besleyici maddeler de eskiye göre daha az olacaktır.
Ne Yapmalı – Ekosistemleri Zenginleştirerek Ekonomik Fayda Sağlanması
Zengin ve dayanıklı ekosistemlerin insanların yaşamsal faaliyetleri üzerindeki etkisini anladıktan sonra yapılması gereken, mevcut ekosistemlerin daha hızlı olgunlaşmasına yardımcı olacak akıllıca müdahaleleri planlamaktır:
- Toprak kayması ve erozyon riski nedeni ile tepelerde ve tepelere yakın dik eğimli yamaçlarda kesinlikle toprak elle ya da makinelerle kazılmamalıdır. Buralar, daha altlarındaki arazilere yaşamsal verim akıtacak olan yabanıl alanlar olarak tasarlanmalıdır. Ekosistem olgunlaşmasını hızlandırmak üzere tohum toplarının serpilmesi düşünülebilir. Bu toplarda ağırlıklı olarak yerel otsu, çalı ve ağaç tohumları ve baklagil ailesinden otsu, çalı ve ağaç tohumları kullanılabilir.
- Tohum topu uygulaması eğimden bağımsız olarak tüm orman/kamu arazilerinde uygulanabilir. Bu en az müdahale ve en düşük maliyet ile ekosistemin zenginleşmesini sağlayacaktır.
- Sulamaya duyulacak ihtiyacı azaltmak ve zaman içinde ortadan kaldırmak için öncelikle arazide yağmur suyu hasadı için yağmur hendekleri açılmalıdır. Bu hendekler, yöremize kısa zamanda ama büyük miktarlarda düşen yağmur suyunun akıp gitmesi yerine toprağa emilmesini sağlayacak ve hemen alt başlarına dikilecek fidanların su ihtiyacını karşılayacaktır.
- Fidan dikimi yapılacak olan yerlerde önce yağmur hendeği kazma şansı yoksa bile fidanlar mümkünse eşyükselti eğrileri boyunca dikilmeli ve ağaçlar için diplerinde akıp gidecek suyu depolamalarını sağlayacak mini setler oluşturulmalıdır. Eşyükselti eğrileri boyunca civardaki taşlar, kütükler ve zaman zaman canlı otlar ile oluşturulacak mini yükseltilerin ardında zamanla akan toprak birikecektir. Bu bantlar fidan dikmek için uygun alanlardır.
- Fidanlar dikilirken mevcut ekosisteme olabilecek en az zarar verilmelidir. Daha az makine ve daha çok insan emeği ile dikim uzun vadede çok daha düşük bir maliyet demektir.
- Fidan çeşidi seçiminde çeşitliliğe önem verilmeli, ekosistemde daha zengin bir hayatı destekleyecek çeşitler seçilmeli, azot bağlayıcı bir baklagil olan keçiboynuzu ve akasya türleri mutlaka düşünülmelidir. Aşılı veya aşısız meyve ağaçları çoğaltılmalıdır.
- Badem, zeytin gibi gelir sağlayıcı türler insanlar tarafından az ziyaret edilen yabanıl ekosistemlere değil yerleşim yerlerine daha yakın ikincil ekosistemlere dikilmeli ancak bu yapılırken de dikim yoğunluğundan dolayı tek çeşitli bir yapının oluşmasına izin verilmemelidir. Unutulmamalıdır ki zengin bir ekosistemin içinde örneğin badem ağaçları çok daha mutlu ve dayanıklı olacaklardır. Bu bizim bakımımıza daha az ihtiyaç duymaları ve uzun vadede daha düşük maliyet demektir.
Sonuç olarak:
- Ağırlıklı olarak çalı ve bodur ağaçlardan oluşsa bile ekosistemlerin değerini anlamalı, zor koşullarda bile ortaya çıkabilen çeşitliliğe saygı duymalı,
- Kısa vadede bile karlı olacağı tartışmalı yanlış ağaçlandırma projeleri ile hepimiz için yaşamsal ekosistemlerimizi tehlikeye atmamalıyız. Bu sistemler, güzellikleri, içlerinde barındırdıkları çeşitlilik, tarımsal aktivitelerimizi desteklemeleri ve turizm geliri potansiyelleri ile her yerde olduğu gibi Datça yarımadasında da vazgecilmezdir.
Bu yazi Bostancık‘tan uyarlanmıştır.
eline sağlık..türkiyede .permakültürün yerele göre yorumlanmaya başlanması açısından çok güzel bir ilk adım…arkanızdan gelmeyi umuyoruz 🙂