Bir Sayfa Seçin

İki bölüm olarak tasarladığım bu yazıda önce ayrık otunun bitkisel özelliklerini, hangi koşullarda niçin çıktığını, çeşitli faydalarını anlatmaya çalıştım. Yazının ikinci bölümündeyse bu istilacı türü baskılamanın çeşitli yollarını deneyimler üzerinden özetledim.

10.08.2017

Ayrık otu. Çiftçilerin kabusu. Yabani otların içinde herhalde en sevilmeyeni. Hep itelenmiş, ayrı tutulmuş, düşman bellenmiş. Ama nasıl güçlü, nasıl dirençli, azgın.

Buğdaygillerden, çok yıllık otsu bitki. Latince ilk başlarda Agropyron repens olarak adlandırılmış, zamanla Elytrigia repens ya da daha yaygın kullanımıyla Elymus repens adı konmuş. Buradaki Latince “repens” ifadesi, bu bitkinin karakteristik özelliği
olan köksaplar (rizomlar) marifetiyle toprak altında sarmaşık tarzı yayılmaya karşılık geliyor. Ana kökten yayılan bu sivri uçlu köksaplar dört bir yöne metrelerce uzayabiliyor. Kritik nokta da, 1 metreye kadar uzayabilen bu köksaplar ne kadar bölünürse, kesilirse, parçalanırsa yeni köksapların peydah olmasıyla bitki daha da yaygınlaşıyor. [Fransız filozof Deleuze merkezsiz, hiyerarşisiz, yatay, esnek bir düşünce anlayışını temsilen köksap kavramını ortaya atmıştı. İşte bu ele avuca sığmazlık, kontrol edilemezlik çiftçileri çıldırtıyor.]

Özelliklerine bakarsak, çok dayanıklı bir bitkiyle karşılaşıyoruz. Genelde ılıman iklimleri tercih etse de soğuğa ve sıcağa dayanıklı bir tür. Kupkuru topraklarda da nemli topraklarda da (batak araziler hariç) rahatlıkla yayılabiliyor. Toprak türü olarak da kafası rahat; killi toprakları tercih etmekle birlikte kumlu, gevşek topraklarda da rahatlıkla yayılabiliyor. Boş, terk edilmiş, çorak(laştırılmış) araziler, tarlalar, yol kenarları, çöplüklere, özellikle de sürülen ve tahıl ekilen ya da aşırı otlatılmış arazilere kolaylıkla girebiliyor. Doğal çayırlık ve ormanlarda çok daha az rastlanıyor. Susuzluğa hayli dayanıklı. Tohumları yıllarca toprak altında kalıp, uygun koşulları bulduğu anda harekete geçebiliyor.

Ayrık otu çok yıllık döngüsünde harekete ilkbaharda diğer pek çok bitkiden önce başlıyor. Mart sonlarında hareketlenen bitki, diğer bitkiler ya da ekinler henüz tohum aşamasındayken toprak altında yayılarak buradaki besin maddelerini bol miktarda kullanıyor. Yazın bastırmasıyla toprak üstü hareketliliği yavaşlasa da, yaz boyunca köksaplar aşağıda alabildiğine yayılıyor. Özellikle kendisiyle mücadele edildiğinde, toprak sürüldüğünde ayrık otu bölünerek çoğaldıkça çoğalıyor ve arazinin her yerine yayılabiliyor.

Ayrık otuyla ilgili çiftçilerle konuştuğunuzda ya da mesela internetteki yazılanlar okuduğunuzda, tam bir nefret söylemiyle karşılaşırsınız. Otun nasıl bir baş belası olduğu lanetlemeler ve küfürlerle anlatılır. (Rastladığım en kibar ifade şuydu: “saygıdeğer hasım”.) Ayrık öyle illallah dedirtmiştir ki, misal agaclar. net forumuna girildiğinde, genelde doğal/ekolojik yöntemleri savunan baş moderatörlerin bile ayrık otuna karşı hangi ilaçların kullanılması gerektiğini çatık kaşlarıyla anlattığına tanık olabilirsiniz.

Permakültür ve Ayrık Otu

Ayrık otunu Permakültür bakışıyla nasıl görebileceğime Permakültürün temel ilkeleri çerçevesinde bakmaya, incelemeye çalışacağım. Permakültürde yabani otlarla ilgili en temel yaklaşımımız, bunların bir düşman olarak görülmesinden ziyade, toprağın durumunu, halini yansıtan ve genelde toprağı iyileştirmeye çalışan değerli göstergeler oldukları. Bir diğer temel ilkemiz, malûmunuz, sorunla kavga etmek yerine sorunu anlamaya çalışıp çözüme odaklanmak: Bu durumda, hangi yabani otun hangi eksikliği gidermek üzere niye çıktığına bakıp, toprak yönetimindeki kusurlarımızı görmek ve yabani otla savaşmak yerine oluşumuna yol açan koşulları değiştirmek ve yabanilerden olabildiğince faydalanmak. Bir başka çok kritik ilkemiz ise, tasarladığımız sistemlerde hiçbir unsurun diğerlerine baskın gelmemesi ki, bu durum tasarımlarımızın işlerliğinin anahtar ölçütlerinden birini bize sunmakta. Tüm bu ilkeler çerçevesinde, tek bir reçete sunmak yerine ayrık otunun bize neler anlattığına, bize ne faydalar sunduğuna ve baskın bir unsur olmaktan nasıl çıkarılabileceğine odaklanmaya çalıştım.

Ayrık otu tipik bir ‘öncü bitki’ özellikleri sergilemekte. Kısaca ekolojideki ‘ardıllık’ sürecini burada analım. Doğada, diyelim kayaç bir bölgede, toprağın ve ekosistemin hiç yoktan oluşumundaki (birincil ardıllık) ya da mevcut bitki örtüsünün örneğin yangın gibi bir nedenle toptan yok olmasından sonra ekosistemin yeniden canlanmasındaki (ikincil ardıllık) temel işleyiş mekanizması ekolojide ardıllık (süksesyon) olarak adlandırılmakta. Öncü bitkiler bu mekanizmada kilit öneme sahip. Çok zor koşullara dayanıklı bu türler rüzgâr ya da hayvanlar vasıtasıyla o bölgeye taşınıp çimlendiğinde, besin maddesi, mikrobiyolojik ortam, su, (rüzgâra, aşırı sıcağa karşı) koruma gibi eksikliklere, keskin ısı farklılığı gibi sert koşullara rağmen hayatta kalabilmekte. Böylece, bu bitkiler (toprak üstünde veya köklerle altında) çürüyerek, nem tutarak, kökleriyle toprağı (duruma göre) gevşeterek ya da yumuşatarak, hayvanları çekerek ve diğer türlere gölge, rüzgâr koruması sağlayarak toprak yaratıyor, bereket oluşturuyor ve ekosistemin devamlılığını sağlıyor.

Tarım arazilerinde toprağı sürdüğümüzde, çıplak bıraktığımızda, güneş ve rüzgârın aşırı etkilerine maruz bıraktığımızda, erozyona sebep verdiğimizde ve tabiata aykırı şekilde bitki örtüsünü tek türe indirgediğimizde, sürekli yukarıdan besin çekip yerini doldurmadığımızda, aynı ardıllık mekanizması devreye giriyor. Traşlanmış, yoksunlaştırılmış, su tutma becerisi kaybettirilmiş toprağın iyileştirilmesi ve olağan döngülerine kavuşması için zorlu şartların görevlileri öncü bitkiler devreye giriyor. Bu da kaçınılmaz şekilde ortaya bir ‘yabani ot’ sorunu çıkarıyor, daha doğrusu ekosistemlerin döngülerine ters hareketler sergileyerek bu sorunu bizzat kendimiz yaratıyoruz.

Ayrık otunun doğal çayırlıklarda değil de özellikle düzenli işlenen arazilerde, çorak, nadasa bırakılmış ya da aşırı otlatılmış arazilerde çıktığını, hem killi hem kumlu topraklarda kolaylıkla yayılabildiğini söylemiştik. Niye çıktıklarını anlamaya çalışırsak; killi, ‘ağır’, özellikle de zirai uygulamalar sonucu sıkışmış toprakları gevşetmeye yönelik olarak çıktığı düşünülebilir. Kumlu topraklarda da gevşemiş, dağılan toprak yapısını bir arada tutmaya çabalıyor gibi gözüküyor. Nitekim, gerek ayrık otu gerekse köksaplı yapısıyla çok benzer azgın, yayılmacı özelliklere sahip domuz ayrığı* dünyanın çeşitli yerlerinde erozyonu önlemek amacıyla özellikle kullanılmış. Fatih Sultan Mehmet’in Haliç’i korumak üzere, dik yamaçlardan toprak kaymasını önlemek üzere ayrık otu ektirdiği belirtiliyor.** Eski Dünya’ya özgü bir tür olan ayrık otu hayvan yemi olarak ama özellikle de erozyonu önlemek üzere Amerika kıtasına taşınmış. Toprak iyileştirme açısından başka işlevlerine bakarsak; toprak altında ağ gibi her yere yayıldığında, mevsimi geçtiğinde köklerin çürümesiyle çorak araziyi (derinlerden çektiği organik ve inorganik maddelerle) gübreliyor.

Kendi adıma ayrık otunu; makinalarıyla, her türlü kimyasal ilaçlarıyla ve toprak ile suyu vahşice kirleten suni gübreleriyle toprak canlılığına karşı topyekün bir savaşa girişmiş olan (dolayısıyla da kendi kuyusunu kazan) insanlığa karşı, bu canlılığı korumaya yönelik sahaya sürülen en güçlü savaşçı olarak düşünmekten hoşlanıyorum.

Toprak iyileştirme dışındaki faydalarına bakarsak, yüksek oranda nişasta ve protein barındırdığı için değerli bir yem bitkisi olarak görülmekte. Tatlı olması ve lif oranının da düşük olması sebebiyle dünyada ve ülkemizde özellikle büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinde çok kullanılmakta (kanatlılar ya da mesela tavşanlar da bayılarak yer).

Şifai özellikleri arasında özellikle idrar yolu rahatsızlıklarındaki kullanımı yaygın. Prof. Dr. Turhan Baytop’a göre ayrıca karaciğer rahatsızlıkları ve soğuk algınlığına karşı da bire bir. Yabancı kaynaklarda solunum yolu rahatsızlıklarında ve antiseptik olarak kullanımlarından ve kanı temizlediğinden bahsediliyor.
Ayrıca çeşitli kaynaklarda ayrık otu köklerinin bazı kültürlerde kurutularak öğütülüp ekmek yapımında kullanıldığından bahsedilmekte.

Son olarak, ayrık otunun çimlik bahçe yapmak isteyenler için harika bir alternatif sunduğuna işaret edelim. Elbette, yerkürenin kaynaklarına çok ciddi zarar veren çim bahçeleriyle uğraşmayı, bunun için su harcamayı kimseye önermem. Ama illa kafayı taktıysanız, aylarca yeşil kalabilen, toprak seçmeyen, çok az su isteyen ve gübreleme gerektirmeyen ayrık, çok şık gözükmese de çim bahçeler için ucuz ve zahmetsiz bir alternatif oluşturuyor.

çölü andıran kumluk bir arazide yayılmış ayrık otu

*) köpek dişi ayrığı, bermuda çimi, Cynodon dactylon. Anladığım kadarıyla ayrık otu –Elymus repens– genelde Britanya’da ‘couch grass’, Amerika’da ‘quack grass’ olarak biliniyor, Cynodon dactylon‘a ise Avustralya’da ‘couch grass’ denmekte.

**) KAD, 2007. Doğa Korumacının El Kitabı, Editör: Tansu Gürpınar, Kuş Araştırmaları Derneği, Ankara.

2. Bölüm – Ayrıkla Başa Çıkmak