Bir Sayfa Seçin

… Kendi adıma, insanlığın yaşadığı sorunlara, Permakültürle ve makul teknolojilerle uğraşan küçük sorumlu toplulukların oluşması haricinde başka bir (siyasi, ekonomik) çözüm bulamıyorum. Özel ve rekabetçi işletmeler ve de ‘beleş’ enerji bizi hayal kırıklığına uğrattı. Toplum kargaşaya batmış durumda; batının obezitesi üçüncü dünyanın açlığıyla dengelenmekte. Petrol tükenmekte, yine de hâlâ otobanlar inşa ediliyor. Böylesi bir evrensel deliliğe karşı yapılacak tek şey birkaç dostunuzla bir araya gelmek ve topluluğun hayatta kalmasına dair bireysel sorumluluk felsefesiyle, alternatifi şekillendirmek üzere kolları sıvamaktır. Sırtını metan ve alkol yakıtları, kuru damıtma işlemleri gibi makul ve uygun teknolojilere, rüzgar, dalga, su ve [çok çeşitli ihtiyaçların karşılanması üzere fotosentezle oluşan biyolojik kaynaklar itibariyle -çn.] güneş enerjilerine yaslayan Permakültür, topluluk dayanışmasının gücüyle bizi zehirleyen pek çok illete çözüm sunmaktadır.

Bir enerji kriziyle boğuştuğumuz söyleniyor bize. Yalanın daniskası, zira otobanlar ve bombardıman uçakları yapmaya devam etmekteyiz. Kanalizasyon sistemine, büyük evlere ve bir işe ihtiyaç duyduğumuz söyleniyor bize; bu da yalanın ta kendisi. İhtiyaç duyduğumuz şey dünya vatandaşlığına, kendine yeterliliğe ve de toplumsal ve bireysel sorumluluğa gönül bağlamış, sağlam karakterli, yüzü gülen insanlardan oluşan çalışma gruplarıdır. Her bir evin bir su tankına, kuru tuvalete, küçük bir seraya, kilere ve bir bahçeye ihtiyacı var. Sifonlu tuvaletlere ve de siyasi ve ekonomik gücün tekelleşmesine ise hiç kimse ihtiyaç duymuyor.

Kanımca merkezi iktidarların günleri sayılıdır, bazen acılı bir süreçte gerçekleşecekse de toplumların yeniden kabileleşmesi kaçınılmazdır. Siyaset, ekonomi ve sanayi kuramlarının uygulamaları hasta toplumlar yarattı; yeni yaklaşımların zamanı geldi. Post-Endüstriyel bir dünyada yaşamaktayız; köy ölçeğinde yaşayıp bilgi alışverişinde bulunmaya olanak tanıyan muazzam miktarda sofistike bilgi ve teknolojilere sahibiz. Permakültür böylesi bir evrime yönelik basit bir tekniktir ve bütün biyolojik, bütüncül sistemler gibi her bir kişinin kullanımına açıktır.

Neslimizin tükenmesi tehlikesi kapımıza dayanmışken, yüksek enerji gerektiren evlere, otomobillere, otobanlara ve silahlara daha ne kadar izin verebiliriz? Hayatta kalacaksak harekete geçmenin yollarını bulmak durumundayız. Hepimizin elinden çiftçi ve bahçıvan olmak gelmez. Lakin hepimiz hayırlı işlerin hizmetine sunacak çeşitli becerilere sahibiz ya da yerel ve ulusal yönetimlerin politikalarını değiştirmek, kamusal alanların topraksız insanların kullanımına açılmasını sağlamak üzere etrafımızdaki eylem gruplarına ya da ekoloji partilerine katılabilir; kaynakların yıkıcı amaçlar yerine kollayıcı ve yapıcı amaçlar için kullanımına yönelik dünya çapındaki girişimlerin bir parçası olabiliriz.

Sunulacak bir ütopya yok, hiçbir hazır reçete yok; ama insan daha makul, daha mutlu, daha az yabancılaşmış ve daha vicdani, şefkatli bir dünya kurabilir. İnsan toplumları karmaşıktır, kimse sorunlara dair bütün cevaplara sahip olduğunu iddia edemez. Ama şu işlere gönül verdiğimizde bayağı bir mesafe kat edebileceğimize inanıyorum:

  • Kendimiz ve grubumuzda (köy, kabile, topluluk) kendine yeterlilik;
  • Bağımlılık yaratmadan, kendine yetmeleri yönünde başkalarına yardım etmek;
  • “Niyet birliği” topluluklarının olabildiğince 300-3,000 kişilik ölçekle sınırlandırılması;
  • Bu toplulukların dünya çapında federasyonlar kurması, aralarında ihtiyaçlara göre paylaşım ve değiştokuşlarda bulunulması;
  • Toprağın ve kamu kaynaklarının topluluk mülkiyeti (ev ve bahçelerinse ömür boyu kişisel kullanım hakkı). O zalim kaynaklar ile insanın “mülkiyeti” miti, gerçeklikle bağımızın koptuğu, babaerkilliğin ortaya çıktığı ve kendi emeğimizi istediğimiz şekilde kullanma hakkını kaybettiğimiz noktadır.
  • Bölgeye göre uzmanlaşmış ekiplerle, en kötü koşullardaki yerlere dek her bir evin ve toplu yerleşimin kendine yeterli hale gelmesine yönelik programlar;
  • Kesinlikle sıfır atık, dolayısıyla “işsiz kalmamak”;
  • Yerkürenin gözetilmesi;
  • Aklımızın erdiği en karmaşık çevre ilkelerinin uygulanması;
  • Otobanlar, silahlar, merkezi güçlerin ve yukarıdaki ilkelerle uygun şekilde kullanılmayan her türlü harici enerji kaynağının yasaklanarak terk edilmesi;
  • Küresel iletişim ve eğitim;
  • Dünya vatandaşlığı, yerküre üyeliği;
  • Bütün pasaportlar, vizeler ve seyahat kısıtlamalarının kaldırılması;
  • Bu ilkelerin yayılmasına yönelik herkese açık medya kanalları.

Başarıya ulaşmak için tek ihtiyacımız başlamaktır.

“Yeterli”, sıcak bir yuva, sağlıklı besinler (dolayısıyla esenlik), bol miktarda bilgi, pek çok dost, tatminkâr işler ve uğraşılar, bulunduğunuz topluluğa güven duymaktır. Böyle güvenli bir topluma doğru ilerlerken, korkacağımız tek şey korkunun kendisidir; zira sonuç itibariyle güven duygusu sadece içimizde bulunur, güven sadece dostlara, iyi komşulara ve anlamlı bir insan toplumuna dayanır, füze rampalarına değil.

Orjinal metin: Permaculture II, Bill Mollison, sf. 142-144. (Derleyerek çeviren: hira d.)