Bir Sayfa Seçin

Permakültür İlkeleri

(Çeviri: Ayda Sevin Küyel)

Maddy Harland, Permakültür Dergisi’nin 60. sayısındaki yazısında permakültür etiği konusuna yer vermişti. Bu ikinci makalesinde ise, permakültürün uygulanmasına temel teşkil eden ilkeleri yeniden gözden geçiriyor.
Makale ilk olarak “Permakültür Dergisi”nin 61. sayısında yayımlanmıştır.

Permakültürün on iki tasarım ilkesi, bir arada kullanıldıkları takdirde daha az enerji ve kaynak ile çevremizi ve davranış biçimlerimizi yaratıcı bir biçimde yeniden tasarlamamıza olanak tanıyacak olan düşünme araçlarıdır.

Bu ilkeleri uygulamaya dökmekte kullanılan yöntemler mekâna ve duruma uyum sağlayacak şekilde değişiklik gösterecek olsalar da, ilkelerin kendisi evrensel kabul edilmektedir. “Permakültür çiçeği” deseni ile de gösterildiği üzere, bu ilkeler, kişisel, ekonomik, sosyal ve siyasi alanlarda yeniden yapılanabilmemiz için kullanılabilirler.

Permakültürün ahlaki esasları -Yeryüzünü Gözetme, İnsanları Gözetme ve Adil Dağılım- söz konusu tasarım araçlarının kullanılmasına rehberlik eder, bunlardan gerektiği şekilde faydalanılmasını sağlarlar.
Çeşitli derinlik ve uygulama düzeylerinde anlaşılabilecek farklı bir bakış açısı sağlayan her bir ilke, bütüncül bir düşünce sistemine açılan bir kapı gibi düşünülebilir.
David Holmgren(1)

Permakültürün yaratıcılarından olan David Holmgren, gelecekteki gelişmelere temel oluşturan kitabı Permakültür – Sürdürülebilirliğin Ötesinde İlke ve Yollar’da (2), permakültürün ilkelerini yeniden tanımlamıştır.
Birçok farklı izleyici grubuna permakültür hakkında konuşmalar yapmaya başladığımda, ben de ilkelere ilişkin kendi tanımlarımı yazmaya ve bunları yalnızca bahçe ve çiftlik tasarımlarında değil, aynı zamanda iş hayatına, topluma ve kültüre de uygulamaya karar verdim. Her ilkeden önce David’in bir “kısadan hissesi” yer almakta, devamında ise bana ait tanımı bulunmaktadır.

Gözlemleyin ve Etkileşime Girin
Güzellik görenin gözündedir.”

Sükunet ve gözlemlemekle ilgili olan bu ilke, bana göre permakültür tasarımının temelini oluşturmaktadır. Ani değişimlerle dolu, herşeyin “hızlı” olduğu bir dünyada, mevsimleri gözlemleyebilmek, bir arazi parçasında meydana gelen mikroiklim değişimlerini izleyebilmek, rüzgâr, hava ve eğim örüntülerinin don bölgeleri [frost pockets] ve bitkilerin büyümesi üzerinde nasıl etkileri olduğunu anlayabilmek, Yeryüzünü Gözetme ilkesini daha derin yönleriyle kavramaya başlamak için bir fırsattır. Bu aynı zamanda, evlerimizi nasıl tasarlayacağımız ya da çevreci bir anlayışla yenileyeceğimiz, bahçe ve çiftliklerimizi nasıl planlayacağımız konularında daha akılcı kararlar alabilmemizi sağlar.

Enerjiyi Yakalayın ve Muhafaza Edin
Demir tavında dövülür.”

Bir tasarım aracılığıyla enerjiyi yakalama sanatı, gözlemleme ile yakından ilintilidir, böylece dışarıdan kaynak sağlama gereksinimimizi asgariye indirir. Bir bahçede enerjiyi yakalamak, ilkbaharda don bölgelerine narin fidanlar dikmekten kaçınmak demektir. Ya da, bir binanın güney cephesine bir sera/kış bahçesi kurarak güneşten azami şekilde faydalanmaktır; böylece hem mevsimi uzatabilir hem de bir evi güneşten edilgen kazanım yoluyla ısıtabiliriz. Amacımız, her fırsatta su, güneş ışığı, ısı, toprak, biyokütle ve verim yakalayarak kendimizi daha dirençli kılmaktır.

Faydalı Çıktı Elde Edin
Aç ayı oynamaz.

Yediklerimiz ekolojik ayak izimizin neredeyse üçte birini oluşturur; bu nedenle, bir apartman dairesinin pencere pervazındaki leziz tahıl filizlerinden ibaret bile olsa, mümkün olduğunca çok şey yetiştirmemiz akılcı olacaktır. Olağan bir permakültür bahçesi, yararlı böcekleri çekecek uygun çiçeklerin eşlik ettiği, yenilebilir ürünlerin bulunduğu bir arazidir. Bir bina ise gizil bir ısı deposudur ve ayrıca güneş panellerinin yerleştirilebilmesini sağlayacak bir yapıdır. Ancak “faydalı çıktı” kavramı yalnızca yenilenebilir enerjiden veya sebzelerden ibaret değildir; faydalı çıktı, sosyal sermaye ile de ilgili olabilir. Örneğin Permakültür Dergisi açısından bakıldığında, insanların hayatlarını iyi yönde değiştirdiklerini, topluluk bağlantıları oluşturduklarını ve kitap ya da dergilerimizi okuduktan sonra karbon salımlarını azalttıklarını görmek, bir yayıncının elde edebileceği en yüksek faydalı çıktıdır.

Kendi Kendinizi Yönetin ve Geribildirimlere Açık Olun
Babaların günahlarının bedelini yedi nesil sonraki torunları bile çeker.

Fosil yakıtlar yaktığımızda atmosfere CO2 salarak ısıyı hapseder ve sıcaklığın artmasına sebep oluruz. Bu da buzların erimesine yol açar, dolayısıyla da yansıtıcı yüzeylerin yok olmasıyla daha çok güneş ışığı emilir ve çok daha yüksek ısılar meydana gelir. Eylemlerimizin sorumluluğunu almalıyız.

Yenilenebilir Kaynak ve Hizmetleri Kullanın ve Değerlerini Bilin
Doğaya müdahale etmeyin.

Permakültür, mümkün olduğunca yenilenebilir kaynaklardan faydalanmayı amaçlar. Bu elbette enerji için geçerlidir. Ama aynı zamanda, ekolojik yapılar inşa etmeyi, koruluklar oluşturmayı, toprak korumasını ve çok yıllık besin ürünlerinin ekilmesini, bunun yanında da tohum saklayarak yıllık ürünler ekmeyi de içerir. Yenilenebilir olmayan kaynaklara dayanmanın, teknolojik bağlılığın ve spekülatif paranın tehlikeleri her zamankinden daha belirgin olmaya başladı.

Atık Üretmeyin
Ayağını yorganına göre uzat. Bir mıh nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır.

İngiltere’de bir aile haftada 24 çuvala denk, yani 14.1 kg şekeri boşa harcıyor. Bu da, yılda 29 milyon ton (bunun % 55’i günlük ev kullanımına ait olmak üzere) eder. Benim çok sevdiğim bir söz var: Bugünün çöpü yarının madenidir. Permakültür Dergisi olarak hiçbir atığı biriktirmiyoruz. Atıkları önce yeniden kullanıyor, sonra da mümkün olan tüm maddeleri -kağıt, karton, tekstil ürünleri, cam- geri dönüştürüyor, mutfak atığından parçalanmış kağıtlara kadar tüm organik maddeleri ise kompost haline getiriyoruz. Elde ettiğimiz kompost, işyerimizin dışındaki, bir konteynerde kurduğumuz bahçedeki yenilebilir ekinleri besliyor ve Sürdürülebilirlik Merkezi’nde yürütülen diğer projeler için bitki yetiştirilmesinde de kullanılıyor.

Örüntülerden Ayrıntılara Doğru Tasarım Yapın
Büyük resmi görebilmek için ayrıntılara takılmayın.”

Tim Harland ile birlikte evimizi ve bahçemizi tasarlarken, permakültür tasarımı, gıda ormanları, yenilenebilir enerji, eko-mimari ve eko-yenileme hakkında elimizden geldiğince okuma yaptık. Ekim yapmaya başlamadan önceki bir yılı araziyi inceleyerek geçirdik ve evimizi en iyi hangi biçimde mutlu, enerji tasarruflu bir yer haline getirebileceğimizi planladık. Mevsimleri, iklim değişimlerini, havayı, toprak örüntülerini, eğimi ve bir aile olarak arazi üzerinde sürdürdüğümüz kendi insani faaliyetlerimizi gözlemledik. Aynı zamanda ev ile bahçe arasındaki “kenarı” ve besin ürünleri ile enerji hasadı bakımından bu ayrımı nasıl hem estetik hem de verimli kılabileceğimizi de düşündük.

Bir başka deyişle, yola çıkışımız büyük resme, yani nasıl bir sürdürülebilir yaşam örüntüsü oluşturabileceğimize bakarak oldu. Bunu yaparken başka yerlere ait örnekleri de inceledik ve sonra tüm araştırmalarımızı kendi arazimize uygun olacak şekilde detaylandırdık. Tek tek kalemler ya da projeler için bir “alışveriş listesi” yapıp da, bunları “yeşil” sayılabilecek her türden ıvır zıvırın bir araya getirildiği bir karışım haline getirmeye çalışmadık.

Ayırmaktansa Tümleştirin
Bir elin nesi var, iki elin sesi var.

Sebze bahçelerini çiçek bahçelerinden ayırmaya ve mekânımızı tasarlarken keskin sınırlar çizmeye yönelik kültürel bir eğilimimiz var. Oysa çeşitlilik meraklısı bahçıvanlar, meyve bahçesi ile kır çiçeklerinin bulunduğu çayırlık ya da sebzeler ile faydalı böceklerin uğrak yeri olan çiçekler ne kadar iç içe olursa haşerelerin de o kadar az olacağını bilirler. Aynısı insanlar için de geçerlidir. Kültür çeşitliliği sağlıklı ve üretken bir kültür sağlarken, siyasi ve dini olarak tek tipli katı bir kültür kısırlığa, hatta sosyal ve siyasi baskıya yol açabilir.

Küçük ve Yavaş Çözümlerden Faydalanın
Yüksekten düşenin canı daha çok yanar.

Günümüzde toplumumuz çok büyük miktarda fosil yakıt girdisine bağlı durumdadır; oysa bunların çıktıları biyosferimize aşırı yüklenme yapmaktadır. Teknoloji ve tedarik zincirleri ne kadar erişilebilir ve onarılabilir ise, sistem de o kadar sağlıklı olur. Bu ilke, kolayca onarılabilen doğru teknolojiler ve yerelleşmeye dönüş ile ilgilidir. Halihazırda süpermarketlerimize “tam olarak” üç günde bir tedarik sağlayan bir zincir bulunmaktadır. Yakıt tedariğinde aksaklık olması halinde ise süpermarket rafları endişe verici düzeyde boşalacaktır. O halde en iyisi temel ihtiyaçlarımızı yeniden yerelleştirerek sistemlerimizin direncini olabildiğince artırmak ve onarabileceğimiz teknolojik seçeneklere sahip olmaktır.

Çeşitlilikten Faydalanın ve Değerini Bilin
Tüm yumurtalarınızı aynı sepete koymayın.
Biyolojik çeşitlilik sağlıklı ekosistemler yaratır. Ekinler, enerji kaynakları ve istihdam daha fazla sürdürebilirliğin yolunu açar. İnsanlar arasında çeşitliliğe değer verilmesi daha barışçıl ve adil bir toplumun oluşmasına yardımcı olur. Çatışma ve savaşlar sürdürülebilir kalkınmanın en büyük katilleridir.

Kenarları Kullanın ve Marjinal Olanın Değerini Bilin
Çok tercih edilen bir yoldasınız diye doğru yolda olduğunuzu sanmayın.

Doğadaki “kenar”lara verilebilecek örnekler şunlardır: bir ormanda, havayı, güneş ışığını ve çiçek bolluğunu kendine çeken, yüksek dallardaki yapraklardan oluşan doğal bir gölgelik ile açıklığın buluştuğu yer; bir denizin ya da nehrin, omurgasızlar, balıklar ve kuşlarla dolu koyların verimli arayüzü aracılığıyla toprakla buluştuğu yer; taşkın zamanlarında taşıdıkları toprak çökeltisi ve kum ile bolca bitkiye hayat veren akarsu yatağı ve suyun birleştiği bereketli yer; taşarak alüvyonlu toprakları yığan suyun ve bunları tutan düzlüklerin buluştuğu yer… Doğadaki kenar kavramı, toprak, hava, ateş (güneş) ve su öğelerinin arasındaki karşılıklı ilişkilerin artmasıyla çeşitliliğin de artmasını anlatır. Bu doğal olgu, barındırdığı olağanüstü tür bereketliliği ile yaşama daha fazla fırsat tanır.
İnsan toplumunda kenar, kültür çeşitliliğinin olduğu yerdir. Burası, özgür zihinlerin ve “alternatif” olarak adlandırılan kimselerin yetiştiği, yeni fikirlerin gelişmesine izin verilen ve asla yaşlanmayacak olan bilgeliğin hak ettiği saygıyı gördüğü yerdir. Demokratik olmayan devletlerde ve tek bir dine bağlılığın şart koşulduğu ülkelerde kenardakiler sindirilir.

Değişimden Yaratıcı Biçimde Faydalanın ve Ona Cevap Verin
Özgörü, şeyleri oldukları değil olacakları haliyle görebilmektir.

Doğanın seyri içinde herşey birbirini izler [ardıllık]. Yabani otlar toprağı istila eder, fakat onlar da böğürtlenler tarafından yerlerinden edilir. Daha sonra ise huş ağacı, akçaağaç ve katırtırnağı gibi toprağı dengeleyen öncü türler gelir. Hatta bunlardan son ikisi, meşe, kayın ve porsukağacı gibi yavaş büyüyen ılıman iklim türlerine ev sahipliği yapabilecek bir ortam yaratmak için azot da tutarlar. Ancak doğa devingendir ve otlayan hayvanlar, ağaçları deviren, bitkileri söküp götüren fırtınalar veya doruklarda yaşayan meşe ve kayın gibi bazı dev ağaçlar için pek de hoş karşılanır olmayan iklim değişimleri, bu ardıllılığı sekteye uğratabilir. Bir permakültür tasarımcısının karşı karşıya olduğu zorluk, tüm bu etmenlerin bir bahçe ya da arazi parçası üzerinde birbirleri ile nasıl bir etkileşim içinde olduklarını anlamak ve bu doğrultuda tasarım yapmaktır. Geyikleri çitin dışında bırakmadan bir koruyu yeniden canlandırmak ya da on yıl içinde güneş panelini gölgede bırakacak ağaçlar dikmek fayda sağlamaz.

Yazın daha yüksek ısılara, kışın ve baharda ise daha büyük miktarda yağmura ve rüzgâr hızı daha kuvvetli olan daha şiddetli fırtınalara neden olan iklim değişiminin tarımımızı nasıl etkileyeceğini de aynı ölçüde kavramalıyız. Daha sıcak yazlar, çıplak yaylaların hafif eğimli güney yamaçlarında üzüm bağlarının artmasını sağlayabilir. Aynı zamanda İngiliz meşelerinin güneyde yaşayabillme yetisini kısıtlayabilir. O halde ne dikmeli ve yerleşim yerlerimize dirençli olacak biçimde nasıl tasarım yapmalıyız? Verilebilecek örneklerden bazıları, ekilebilir arazilere daha çok rüzgâr siperi koymak ve taşkın yataklarına inşaat yapmaktan vazgeçmektir.
Ne var ki bu ilkenin esası bahsi geçenlerden daha derindir. Benzinin ucuz olmadığı ve atmosfere salınan karbon miktarının ciddi ölçüde azaltılmak zorunda kalındığı bir dünya hayal etmeye davet etmektedir bu ilke bizi. Bunu yaparak, o dünyayı yaratmak için ilk adımları atmış oluruz. Sırtımızı permakültürün ahlaki ilkelerine -dünyayı ve insanları gözetme ve adil dağılım- dayıyor, planlarımızda ve eylemlerimizde bize yol gösterecek bir dizi ilkeden güç alıyoruz.

İnsanoğlu gezegenin yok edicisi de olabilir, kendi kendini seçmiş hizmetkârları da. Ahlaki değerlerimizi eyleme dökme, yani harfiyen “dediğini yapma” kapasitesine sahibiz. Permakültür tasarımı ile Yerküre ile yararlı ve güçlü bir ilişki içine girme imkânını doğurmuş oluyoruz. Bir yandan doğayı belki de en kudretli ve bilge öğretmenimiz olarak kabul etme açıklığını ve mütevazılığını korurken, bir yandan da dünyamızın hizmetkârları olabiliriz. Medeniyetimizin temeli bu iki bakış açısına dayansaydı nasıl bir kültür yaratabilirdik ama!

İnanıyorum ki, insanlık olarak uykumuzdan uyandıkça ve farkındalığımız arttıkça kendi özel cennet bahçemizi tasarlamaktan vazgeçip, insanlığın geri kalanı ve biyosferle tamamen yakın bir ilişki kurmaya başlayacağız. Gün be gün kötüye giden bir gezegende ekolojik cennet bahçeleri inşa edemeyiz. Karşılıklı bağımlılığa dayalı ekolojik bir sistemin parçasıyız. Ekolojide “onlar” ve “biz” olamaz. Permakültür, düşük karbonla, doğa dostu ve hatta bereketli, zenginleştirici bir yaşam demektir. Ayrıca, yalnızca kendisinin ve çevresindekilerin hayatlarını dönüştürmek değil, aynı zamanda ekolojik olarak dengeli, eşitlikçi ve daha yumuşak başlı bir dünya yaratmakta kendine düşeni yapmayı isteyen insanlar için olan, ahlaki temelli bir tasarım sistemidir. İşte bizim mücadelemiz budur.

1) http://www.permacultureprinciples.com

2) Permakültür – Sürdürülebilirliğin Ötesinde İlke ve Yollar, David Holmgren.

Yazının orjinaline şu adresten ulaşılabilir:
http://www.permaculture-magazine.co.uk/articles/articles_61.html