Bir Sayfa Seçin

“Kim Lan Bu Hayatımın Erkeği?” adlı blogdan alınmıştır.

Kendimi politik bir insan olarak görmüyorum. Hiç bir siyasi partiye yakınlığım yok. Pek çok resmi ideolojiyi gerekçeli temelinden, pek çok gayr-i resmi ideolojiyi denenip çalışmadığı görüldüğü için ciddiye almıyorum. Onların tam olarak karşısında olduğum da sanılmasın, bir şeye karşı olabilmek için, öncelikle onun geçerli bir argüman olması gerekiyor zira.
Neyse, konuyu analitiğe boğmayayım.

Şu yağmurlu pazar sabahında bildiğim birşey var, önümüzdeki on yıllar boyunca Türkiye’deki pek çok meslek grubundan insan, 31 Mayıs’ı 1 Haziran’a bağlayan geceyi açıklamaya, anlamaya ve ifade etmeye çalışacaklar. Kimileri ona ulvi anlamlar yükler ve hakkında türküler yakarken, bazıları o geceyi lanetliyecek, küçümseyecek ve bok muamelesi yapacaklar.

Ben hazır dumanı üstündeyken, sevgili okuyucuma benim için o gecenin anlamını, neden meydana çıkmam gerektiğini anlatmak için geldim. Eteğimde ne varsa, hızla döküp gidicem.

Gezi Parkı’ndaki eylemin ilk günden beri takipçisiydim, elbette bu şehirdeki tek bir saksının bile yerinden kıpırdamasına tahammülümüz yok. Çünkü şehir, iyice inşaat alanı – kanser kombo bir bünye oldu, ucumuzdan kemiriyor. Gezi’deki ağaçlar çok sembolik olarak bu işin bir parçası, yoksa 3. köprü ile bizi akıl almaz bir rant ve çevre katiamı bekliyor.

Ama oraya sadece park için, sadece ağaçlar için de çıkmadım açıkçası.

Cuma günü bir yandan iş yetiştirmeye çalışıp, bir yandan da tüm sosyal medyadan olayları takip ediyordum. “Eyleme ne giyilir, sırt çantasına limon koysam polis arar mı?” hazırlıklarım sürerken, Hürriyet’te önce kanlar içinde bir kız gördüm. Asla yapacağım bir şey değil ama dayanamadım bu kez, videosuna tıkladım. Kızın orada, tam da Taksim anıtının dibinde, tek başına, an be an beyin kanaması geçirişini izledim. Ve ancak video bittikten sonra, onun arkadaşım Lobna olduğunu anladım.

İçim boşaldı bi an, nasıl diyim; tiz bi isyandan gayrı, hiç bişey hissetmedim. Ve aklımda tek bişey belirdi, oraya gidip muhattap kimi bulursam ona, “Sen kimin ülkesinde kimin canına kast ediyorsun lan!?” demeliydim. O meydanın, o parkın, bu şehrin, bu ülkenin hala evim olduğunu birilerine söylemem gerekiyordu.

***
Ben meydana ne ulusalcı, ne çevreci, ne anarşist, önce sıradan bir kadın olarak çıktım. Bu ülkede öldürülen, ölmesine göz yumulan, cinayetleri hukuksal olarak desteklenen, folluk olarak görülen, sosyal hayattan men edilmek istenen tüm kadınlar için, kendim için… Canımıza kastederek bizi korkutmaya, onurumuzla oynayarak bizi sindirmeye çalıştıkları için çıktım.

Ben meydana Ata’yı özlediğim için çıkmadım. Beni bugün, hemen şimdi temsil edecek tek bir lider olmadığı için, hiç bir lider ülkenin vatandaşına insan muamelesi yapmadığı, insan hayatı çok ucuz olduğu ve bunu asla takmadıkları için çıktım. Depremde, selde, afette, terörde, madende, iş kazasında ve trafikte ölen insanlar, onların nazarında sadece sayıdan ibaret olduğu, onlardan bahsederken “5 madenci, pardon 7, neyse…” diyebildikleri için ve utanmadan, arlanmadan, pişkin pişkin, bu “ucuz insan” fikrini destekledikleri, övdükleri, düğünlere gidip çiftlere 3-5 çocuk sipariş ettikleri için çıktım.

Ben meydana “Nihayet barış süreci oluyor, bunu provake edeyim, bitireyim, ülkeye anarşi getireyim” diye çıkmadım. Ne barışın, ne sürecin açıklamasını kimseye yapmadıkları, orada barış derken komşuya savaş çığırtkanlığı ve hazılığı yaptıkları, büyük ihtimalle bölgede kanlı, kirli, gizli amaçları olduğu için çıktım. Kimi kime kırdıracakları belli olmayan savaşlara benim ülkemi, biraz daha para için sokamasınlar diye çıktım.

Ben meydana gece 22:00’den sonra alkol bulamayacağım, Allah muhafaza ayık kalacağım için çıkmadım. Ben ayık olmak istemezsem, tayyip bizzat gelip çorabımdaki sigaraya el koyup kırsa, kulağıma ilahi üfürse fayda etmez canım benim. Ben meydana, şimdiye dek tek tek, itinayla etimizden cimbızla yoldukları ve yolmaya devam edecekleri tüm Cumhuriyet kazanımları için çıktım. Kendilerinden olmayan herkesi düşman bildikleri, açıkça, yüzümüze yüzümüze hakaret ettikleri için çıktım.

Ben meydana dindar insanlar tarafından yönetildiğim ve dine tahammül edemediğim için çıkmadım. Ben bu dindarların sadece sınırlı sayıda Müslüman’a yetecek kadar adaletleri olduğunu 10 yıldır gördüğüm için çıktım meydana. Ne işten atılan THY personelinin, Tekel işçisinin, ne evinden atılan Sulukuleli’nin, ne toprağı deresi Hes’e kurban gidenin, ne yazdığı ya da asker olduğu için hapiste yatanın, ne Uludere’de ölenin, ne Reyhanlı’da sakat kalanın hesabı sorulamadığı için çıktım.

Ben meydana marjinal ve çapulcu olduğum için çıkmadım, ki değilim. Elime molotof verilse, organik zeytinyağı sanacak, ayrıca çalıştığı her işte ve satın aldığı her malda devletine verigisini 10 yıldır gıcır gıcır veren biriyim. Vergileri verdim ama bana yol, su, elektrik, park, konser ya da spor salonu olarak geri dönmedi. Bişey dönmediği gibi, hazırda olanlar da gitti. Tek tek sayamıyacağım ama bir Beşiktaş’taki çay bahçesini saltanat mülkünüze kattığınızda, bir de Haydarpaşa’yı otele okutmak için yaktığınızda, büyük bedduamı aldınız. Oralar benim evimde en sevdiğim köşeler, en güzel çıktığım fotoğraflardı. Siz benim en afili fotoğrafımı yırttınız.

yazının tamamı: http://www.kimlanbuhayatiminerkegi.com/2013/06/bir-gezi-hikayesi-ben-meydana-niye-cktm.html