yazan: Aranya (çeviri: hira d.)
Permakültürle tanışmak benim için bir çeşit aydınlanmaydı. Yaşadığım bu çıldırmış gibi davranan dünyada bana umut verdi. En nihayet olumlu eylem için kendime bir çerçeve, sağlam bir dayanak noktası bulmuştum. Ağaçlar dikmemiz ve ‘dünyayı beslememiz’ gerektiğinin idrakındaydım elbette; ama artık bunun nasıl, nerede ve ne zaman yapılacağına karar vermenin bir yolunu öğrenmiştim. Gerçekten fark yaratabilecek bir şey öğrenmiştim.
Permakültür beni çok heyecanlandırmıştı, yılların aktivisti olarak kayıp geçirdiğim vakti telafi etmek istiyordum dört gözle. Bu yüzden hemen bir sürü bahçe yapmaya giriştim, bu sırada da bir sürü hata yaptım. Ama bunda bir sorun yoktu, öğreniyordum; denemek ve yanılmak hayattaki en önemli şeyleri öğrenmenin, hayatta ilerlemek ve bunun hakkında konuşmanın en sağlam yoludur. Buna Eylemde Öğrenmek deniyor; öğrendiğim şeylerden biri de, bütün bu hatalardan dolayı, toplumun genelde bizi sevk ettiği üzere derin bir utanç duymak yerine, edindiğim büyük derslerden dolayı bunlardan minnettarlık duymaktı.
Öğrendiğim bir diğer şeyse, küçük ve yavaş çözümlerin genellikle ilerlemenin en iyi yolu olduğuydu. Evet, gerçekten de kaplumbağa tavşandan daha hızlı olabilir. Ya da, en azından oraya varmak için daha az çaba harcar. Lakin bu tavsiyeyi benimsemek, acilen küresel bir çözüm bulma peşindeki bizim gibi aktivistler için zor olabilmekte. Bir an önce harekete geçme derdindeyiz zira, çok geç olmadan birşeyler yapmak istiyoruz. “Orada durma öyle, birşeyler yap!”
Oysa permakültür sayesinde sabrın ve geniş zamanlı gözlemin değerini öğrendim. Bunu elbette zor yolla, örneğin, bahçe yapma sabırsızlığım sayesinde öğrendim. Bir keresinde etrafında ahşap döşemeli veranda yapılması planlandığı hareketli bir evin etrafına birkaç palet koymuştum; böylece malçlı bostan yatağımı nereye yapacağımı artık biliyordum. Ancak sonra sonra bu verandadan yararlanabileceğim çok değişik alternatifler aklıma gelmeye başladı, yatağı daha derin yapsam çok daha değişik şeyler yapabilirmişim, bunu gördüm.
Dolayısıyla bu günlerde bir permakültür eğitmeni olarak yaptığım en önemli şeylerden biri (bir aktivist için çok ironik belki ama) insanları yavaşlatmak. Etkileşime geçecekleri peyzajı derinliğine görebilmelerine yetecek kadar zamanı geçirmelerini, akıllara ilk akla gelenle yetinmeyip, önlerindeki bütün farklı seçenekleri görebilmelerini ; ihtiyaçlarının ve çevrelerindeki peyzajın (ve de kendilerinin) ne şekillerde değişebileceğini uzun soluklu bir bakışla değerlendirmeleri sağlamak.
Eyleme geçmemiz gerekiyor, ama bunu iyi planlayalım ki sonra ahlayıp vahlamayalım. Bir işi doğru yapmak, sadece gidip bir sebzelik almaktan ya da çatınıza güneş paneli takmaktan ibaret değildir. Kimi zaman bu tür şeyler duruma uygun düşer, kimi zamansa hiç düşmez. Her bir durumu kendi içinde değerlendirebilmeli, her yeni ve kendine has durumda doğru seçimleri yapabilmeliyiz. Iyi havadis şu ki, iyi bir iş çıkarmak için gereken pek çok şey sağlam bir tasarım çantası şunan permakültür sayesinde elimizin altında bulunmakta.
Paniğe Mahal yok! Daha şimdiden Tasarımcısınız…
Her yemek yapışınızda ya da evdeki mobilyaların yerini değiştirişinizde, tasarım yapmaktasınız. Bunu bu şekilde düşünmemiş olabilirsiniz, çünkü kafanızdan bir çözümleme yapıp önceki deneyimlerinizden çıkarımlarda bulunursunuz, ama sonuçta tasarım yapmaktasınızdır. Permakültür tasarım sürecinin işleyişi ise, size bir çerçeve sunar, sürecinizin daha berrak işlemesi ve başarılı olabilmesi için size bir dizi zihinsel araç sağlar.
Her yemek yapışınızda ya da evdeki mobilyaların yerini değiştirişinizde, sonucu hemen gördüğünüz görece hızlı bir süreç yaşanır. Her iki durumda da kafadaki fikirler gerçek dünyada sınanmış olur; yemek pek lezzetli olmadıysa, kısa sürede daha lezzetli hale getirilebilir; mobilyaların yeni düzeni göze hoş görünmediyse, hemen yerleri değiştirilebilir.
Lakin, bir bahçeyi, bir binayı ya da yeni bir mahalleyi tasarlamaya başladığınızda, işin içinde çok fazla unsur yer alır. Evinizi inşa ettiğinizde ya da bahçenizi yaptığınızda, hata yapılmışsa bunları düzeltmek çok daha zordur. Permakültürün yaratıcılarından Bill Mollison bunlara ‘1. Tip hatalar’ adını verir; işlerin yolunda gitmesini çok zorlaştırdıkları için, sonrasında büyük pişmanlık duyduğumuz hatalardır bunlar. [Editörün notu: ‘1. Tip Hata’yı biraz açmak gerekirse; bir tasarımdaki yerleştirmelerin, güneşin açısı, rüzgârın genel akış yönü, bir arazideki su yatağı gibi en temel olgular dikkate alınmadan yapılmasıdır. Su yatağına yapılan bir binanın ya da tarlanın günün birinde sel baskınına uğraması kaçınılmazdır; göz göre yapılan bu tür hatalar, boşa giden zaman, enerji ve büyük bir maliyet anlamına gelir.]
Her gün gerçekleştirdiğimiz küçük eylemlerimizde yaşam tecrübesi yeterince güvenilir bir kılavuzdur (şunu yemek, şunu yapmak güvenlidir gibi); ancak dünyayla çok daha kapsamlı bir boyutta bir ilişkiye geçtiğimizde, beklenmedik sonuçlarla karşı karşıya kalabiliriz. Bu tür daha büyük sistemler her zaman beklediğimiz gibi davranmaz; bu yüzden, sarpa sarabilecek şeyleri öngörmemize yardımcı olacak bazı tasarım araçlarına sahip olmak işleri bayağı kolaylaştırır. Permakültür, karmaşık tasarımları başarıyla gerçekleştirmemiz için, bize sürekli gelişme halinde olan bir tasarım araçları seti sağlar.
Tasarım Nedir, Permakültür Bunu Başarıyla Yapmamıza Nasıl Yardımcı Olur?
Tasarım, belli bir amaca yönelik kavramlar, malzemeler, teknikler ve stratejilerin akılcı bir birlikteliğidir. Permakültürün önümüze serdiği son derece heyecan verici seçenekleri gördükçe; bu tasarım anlayışını unutuvermek ve de bir dizi ‘yeşil’ teknolojiyi ve tekniği yan yana kullanıvererek hayal kırıcı sonuçlarla karşılaşmak çok kolaydır.
Oysa permakültür ve tasarım doğru şeyleri seçmekten ibaret değildir, ayrıca bunları birbirleriyle nasıl bağlayacağımızla da ilgilidir. Doğa pek çok karşılıklı fayda ilişkisiyle doludur, uzun soluklu sürdürülebilirlik için bu stratejinin ne kadar değerli olduğunu bize gösterir.
Dolayısıyla permakültür tasarımcıları olarak bize düşen, bizim de ihtiyaçlarımızı karşılayan kendi kendine yeterli sistemler kurmak üzere, bileşenleri birbirleriyle kuracakları ilişkiler çerçevesinde en uygun yere yerleştirmektir. Ancak, bu tür ilişkiler genellikle bulunduğunuz yerin kendine has durumuna göbekten bağlıdır, bu yüzden de ince eleyip sıkı dokuyarak tasarım yapmamız gerekir; mesele hazır bir reçeteyi körü körüne uygulamak değil, usta bir ‘permakültür ahçısı’ haline gelmektir.
Permakültüre göre ihtiyaçlarımızı karşılamak üzere tasarım yaptığımızda, bunu bir bütün olarak ekosisteme destek olacak şekilde yapmamız gerekir. Elbette, permakültür ne özel bir reçetedir ne de ulaşılacak bir son nokta. Bundan ziyade, doğanın değişen koşullarına kesintisiz bir uyumlu adaptasyon sürecidir.
Her şey Bahçeye Dönüşür
Şu sıralarda insanlık olarak her şeyi elimize gözümüze bulaştırıyor gibiyiz, lakin ihtiyaçlarımızı karşılamak üzere etrafımızı değiştirmemiz son derece doğaldır. Biyotaklit (biyomimicry) savunucusu Janine Benyus, seçimlerimiz hiçbir şekilde doğal gözükmediğinde bile, doğanın bir ürünü olarak bizim zaten başka hiçbir türlü davranamayacağımıza dikkat çeker. Bunun yerine seçimlerimizin doğayla iyi uyum sağlayıp sağlamadığını sorgular. Permakültür bize sadece kendimizi değil, gelecek nesilleri ve bir bütün olarak Yaşamı destekleyebilen sistemler yaratmamızı sağlayacak araçları sağlar.
Bill Mollison başyapıtı Permakültür: Tasarımcının El Kitabı’nda der ki:
Kurduğumuz sistemler olabildiğince uzun soluklu olmalı ve asgari bakım gerektirmelidir.
Enerjisini güneşten alan bu sistemler, sadece kendi ihtiyaçlarını değil, bunları yaratan veya yöneten insanların ihtiyaçlarını da karşılamalıdır. Bu sistemler hem kendilerini hem de onları kuranların hayatta kalmasını sağladıkça, sürdürülebilir sistemler demektir.
Bu sistemleri inşa etmek üzere enerji kullanabiliriz, yeter ki ömürleri boyunca bunları kurmak veya bakımlarını sağlamak üzere harcayacağımız enerjiden daha fazlasını depolayabilsinler ya da muhafaza edebilsinler.
Tasarımla ilgili bu öncelikler herhangi bir permakültür tasarımının nasıl işlemesi gerektiğine dair açık seçik ölçütler getirir. Bu kılavuz ilkeler doğrultusunda insan ihtiyaçlarını karşılayabilen, aynı zamanda da bir bütün olarak ekosisteme destek sağlayan sistemler tasarlayabilirsek, sürdürülebilir bir insan toplumu yolunda ilerliyoruz demektir.
Zaman ve enerjinin çoğunu başarılı bir tasarımın kurulumu için harcarız, zaman ilerledikçe bu girdiler çok daha azalır. Tam tersi şekilde, başlangıçta çok az semere elde edilir ama bunlar düzenli bir artış gösterir. Bir noktada, alandan elde edilen toplam enerji buraya sermaye olarak yatırılan enerjiyi aşar, sistem bu noktada “kâra” geçer. Burada unutulmaması gereken bir nokta, bizim daha büyük bir ekosistemde yaşayan bir ekosistem olduğumuz ve yaptığımız her şeyin belli sonuçlara yol açtığıdır.
Bir Tasarım Asla Bitmez…
Tasarım süreci, en basit yaklaşımla, A’dan B’ye, başlangıçtan sona doğru bir yolculuk gibi gözükebilir. Gerçekte ise bir tasarım asla bitmez; bir tasarımcı olarak siz işin içinde olsanız da olmasanızda, sürekli ilgi ve çeşitli ayarlamalar gerektirir. Tıpkı aktif öğrenme döngüleri gibi.
Yazının orjinal adresi: http://www.permaculture.co.uk/articles/why-permaculture-needs-design