Bir Sayfa Seçin

4. Bölüm

Thomas Fischbacher (15 Ocak 2010)

(çeviri: Oluş Dayan)

Örüntüler harika şeylerdir. Belki de büyüleri insan aklının onları fark etmede çok iyi olmasından gelir, lakin bu akıl aynı zamanda onları fark etmede çok da kötüdür.  Bazen bir dahinin, “bariz bir şekilde ortada olan bir şeyi ilk defa gören kişi” olduğu öne sürülür; örüntüler -geriye dönüp bakıldığında- genellikle büyüleyici bir şekilde apaçık ortadadırlar.

Bir kültürün daha güçlü bir ekonomiye bağlandıkça kendi içsel parasını kaybetmesi tam olarak hangi süreç ile olur? Tabii ki “yem”in önemli bir etken olduğu tahmin edilebilir: Yeni paranın satın alabileceği tüm şu cilalı yeni aletlere bakın. Televizyon ekranları bile var! Ancak, bazıları o kadar kolay tahrik olmayabilirler ve –ne yazık ki tercihlerin büyük hatalar olup olmadığını tekrar değerlendirmeye bizi zorlayan gözlemlerle sürekli yüzleşmekten kaçınırsak, hayata dair büyük seçimler hakkında kendimizi çok daha iyi hissettiğimizden– bağımsızlığa büyük değer veren yeni para ekonomisine bunların nasıl “bağdaştırılacağı” sorusu ortaya çıkar.

Tarih bize bununla ilgili çok şey söyleyebilir. Göründüğü üzere, yüzyıllar boyunca tüm dünyada, çok farklı görünümlerle de olsa, aynı mekanizmanın işlemiş olduğunun belirtileri mevcuttur. Bu olmadan kimsenin varolamayacağı vazgeçilmez bir kaynağın tanımlanması, genel örüntü olarak ortaya çıkmaktadır. Bu kaynağa erişimi yöneten oyunun kuralları, (bilhassa –ki bu nokta önemlidir- yeni kuralları oluşturup hükme sokan kişiler için) kulağa inandırıcı ve faydalı gelen sebepler adına değiştirilir. Tabii ki, bu yeni kuralların bir yönü, insanların daha önceleri kendilerinin tedarik edebildiği bir şey için artık para ödemeleri, dolayısıyla da para kazanmaya zorlanmalarıdır. En iyi ihtimalle bu, onların önceki planlamalarında ve işleyiş biçimlerinde büyük bir bozulma demektir.

Bu makalenin yazarının doğum yerinde pek yakın zamanlara kadar bile, en önde gelen kaynak görünüşe göre su olmuştur. 80’lerde, bazı uzak akrabalarım, ancak yağmur suyu hasadı yapmayacaklarına dair bir sözleşme imzaladıkları takdirde inşaat izni alabiliyorlardı. Daha öncesinde, kendi derelerini bırakmaya zorlanan çiftçilere dair yerel hikayeler konuşulmaktaydı. Bunların bir kısmı, (yıllık yağış miktarının 1000mm’nin çokça üstünde olduğu ılıman bir iklimde) satın aldıkları su miktarı ile çiftlik hayvanlarının öngörülen gereksinimleri arasındaki uyumsuzluğa dayanılarak, kendi derelerini yasadışı şekilde kullanmakla suçlanmıştı. Ancak en garip durum, yazarın tanıdığı bir çiftçinin bir gün, bakteriyel enfeksiyon için test edilmek üzere deresinden su numunesi vermesini isteyen resmi bir talep almasıydı. Çiftçi aptal olmadığı için, yapması gerekeni yaptı, sonrasında (beklendiği üzere) deresini kullanmayı durdurması talimatını aldı, numune suda bulunan patojen mikrop seviyesi suyu “içmeye elverişsiz” kılmıştı. Gerçekte musluk suyu numunesi verdiğini açıkladığında, “yetkilleri yanlış yönlendirmekten” ceza yedi.

Hindistan’da İngiliz sömürge imparatorluğunun bir “tuz vergisi” koyduğunu ve (sıcak Hindistan ikliminde zorunlu olan) tuzu üretip satma hakkını İngilizlerle sınırladığını öğrenmek tüyler ürperticiydi. Aynı örüntü burada da mı var? Afrika’da, İngilizler bir “kulübe vergisi” kullanmışlar ve bu Sierra Leone’deki ünlü “kulübe vergisi savaşı”na neden olmuş. Bu  tür olayların detaylarına ve tarihine baktığımızda, yeni “para kazanma ihtiyaçları” ile tanıştırılmasından sonra kendine yeterli bir kültürün yok oluşunun ne derece planlı, kaza eseri veya çoğunlukla görmezden gelinmiş olduğunu anlamak kolay değildir. Tuz Hindistan’da uzun bir süre boyunca vergilendirilmiştir, İngilizler oyunun kurallarını bir anda değiştirivermiştir. Daha yakın bir örnek olarak Irak’ın A.B.D. işgali verilebilir. Özellikle Paul Bremer’in -“hakça geçim” ödülü kazanan çeşitli kişiler [1] tarafından kınanan- ünlü Emir 81’i, çiftçiler için tohum saklamaya dair kuralları değiştirmiştir.

Tekil olarak alındığında, bu olayların hiç birisi (etkin olarak planlanmaktan çok niyetlenilmemiş olan) geçerli bir örüntü için kesin kanıt oluşturur gibi görünmemekte. Bu örüntü, “Batı toplumunun diğer kültürleri, temel bir kaynağa erişimi yöneten oyun kurallarını değiştirerek yapay bir dışsal para kazanma ihtiyacı ile tanıştırmak suretiyle, önce kendi içsel paralarını ve bununla beraber kendine yeterliliklerini yok ederek yeniden programlaması” olarak özetlenebilir. Ancak bu gözlemler halen şunu sormayı gerektirmektedir: Dünyanın başka yerlerinde böyle bir örüntüyü doğrulayan veya yanlışlayan kanıtlar var mıdır? Bu konuda okuyucu yorumları çok yararlı olacaktır!

Notlar:

[1] http://www.gcn.de/download/Order_81.pdf

Yazının orjinal adresi: http://permaculture.org.au/2010/01/15/money-literacy-part-iv/

 

5. BÖLÜM