Bir Sayfa Seçin

Çeşitli kişilerin yaptığı permakültür tanımları derlemesi

[yazının orjinali artık internette yer almadığı için kaynak veremiyoruz]

Çeviri: Emre Rona

Bu tanımı sadeliğinden dolayı seviyoruz. Taşı gediğine koyuyor:

“Permakültür, yerel kaynaklar ile eldeki teknolojiyi bütünleştirmek yoluyla doğal süreçleri taklit etmek bilimi ve sanatıdır. Böylece Dünyamızı korur ve sürdürülebilir yaşamı geliştiririz.” – Camilo O’Kuinghttons


Beğenilen diğer bir tanım ise Larry Santoyo’dan. Larry, dünyanın önde gelen permakültür tasarımcılarındandır. Sitesi www.earthflow.com ’u ziyaret edebilirsiniz.

“Permakültür, doğadaki örüntüleri insani ve doğal ortamların tasarım ve inşasına uygulayan bir sanat ve bilimdir. Çevremizde ancak böyle örüntü ve ilkeleri uygulayarak gerçek bir sürdürülebilir yaşam sistemleri elde edebiliriz. Permakültür ilkeleri artık, insan yerleşimlerinin gerektirdiği tüm sistem ve disiplinlere uyarlanmaktadır. Mimarlar, planlamacılar, çiftçiler, ekonomistler ve sosyal bilimcilerin yanı sıra öğrenciler, ev sahipleri ve arka bahçe bahçıvanları da Permakültür Tasarım ilkelerinden faydalanabilirler.” – Larry Santoyo


David Holmgren, tez hocası Bill Mollison ile beraber permakültür kavramını araştırmış ve öncülüğünü yapmıştır:

“Permakültür, bireylerin, ailelerin ve toplulukların daha sürdürülebilir bir yaşam yolunda gösterdikleri çabaları tasarlamak, uygulamak ve düzenlemek için kullanılabilecek etik ve ilkelere dayalı bir tasarım sistemidir.” – David Holmgren


Larry Korn, Masanobu Fukuoka ile geniş çaplı çalışmalar yürütmüştür:

“Bill Mollison, bilinçli tasarım yoluyla kendi kendine yetebilen ekosistemler kavramını geliştirmiş ve bunu ‘permakültür’ olarak adlandırmıştır. Büyük bir bitki ve hayvan çeşitliliği içeren bu sistem, arazide birden fazla fayda sağlayan çok yıllık bitkiler ve ağaç türleri üzerinde durur. Bileşenler, her yerleşimin kendine özgü şartları ve niteliklerinden faydalanan bütünleşik bir sistem tasarısı içine yerleştirilir. Öyle bir düzenleme yapılır ki, en çok ilgiyi isteyen türler yaşam alanına en yakın noktaya, daha az ilgi isteyen bitki ve hayvanlar ise daha dış noktalara konumlandırılır. Bölgeye dışarıdan gelen rüzgâr, güneş, su, ateş ve yaban yaşam gibi enerjilerin, dikkatli bir tasarım ile desteklenerek veya gözlemlenerek tüm sisteme faydalı olması sağlanır. Ana fikir, yüksek üretkenliğe sahip, sistem oturduktan sonra da çok az bakım gerektirecek uzun vadeli bir ekosistem tasarlamaktır.”

–        Larry Korn, ‘The Future is Abundant’ makalesinden.

Ve aşağıda, Alan AtKisson’ın 1991’deki bir radyo programında permakültür nedir sorusuna Bill Mollison’ın cevabı:

Alan: Permakültür benim için kavraması biraz güç bir fikir. Fakat okuduklarımdan anlıyorum ki, permakültürü uygulayanların bile tam olarak açıklayamadıkları bir kavram aynı zamanda.

Bill: Permakültürün ne olduğunu bilmediğime eminim. Sevdiğim yanı da bu işte; dogmatik bir şey değil. Fakat itiraf etmeliyiz ki varolan tek organize tasarım sistemidir, ve bu da bunu oldukça ürkütücü yapıyor.

Alan: Neden ‘ürkütücü’?

Bill: Yaşam tasarlamak hakkında başka bir kitap yok. Bu sizce ürkütücü değil mi? Demek istediğim, yaptığımız şeyin katlanılabilirliğini tasarlamazsak hayatta kalmayı nasıl umabiliriz ki? Oldukça ürkütücü bulduğum başka bir şey ise, insanların bir ev inşa ederken neredeyse herşeyi yanlış yapmaları. Sadece kısmen değil, tamamen yanlış yapmalarından bahsediyorum. Mesela insanları bir araziye götürür ve ev yapmak için uygun bir yer seçmelerini söylerseniz, yarısı ilk yangında telef olacakları bir noktaya, ya da suyun ulaşamayacağı bir yere kurulacaktır. Ya da baraj alanlarına veya ilk şiddetli rüzgarda mahvolacak bir yere.

Ama düşünürseniz zaten dünyadaki şehirlerin neredeyse yarısı yanlıştır. 30° ile 60° enlemler arasındaysanız, evin uzun ekseninin güneşe dönük olması gerekir. Eğer arazi karelere bölünmüşse, yola bakan evlerin yarısı yanlış demektir. Hatta kırsal bölgedeki evler ile yoldan çok uzakta olanlar bile kahrolası yola bakıyorlar. Ve böylece herşey daha da yanlış devam ediyor.

Tasarımın en büyük kurallarından biri, birşeyi temelden doğru yapmaktır. Sonrasında herşey daha da doğru gelişecektir. Ama birşeyi temelden yanlış yaparsanız – benim “1. Tip  Hata” dediğim şey – o zaman hiçbirşeyi düzeltemezsiniz.

Alan: ‘Biz’ derken genel olarak insanlığı mı, yoksa Batı dünyasının insanlarını mı kastediyorsunuz?

Bill: Genel anlamda insanlık. İnşaat ve gerçek hayat fiziği konularında çok akıllıca davranışlar sergilemiş birkaç toplum var. Eski Ortadoğu toplumlarının bazılarında şehir çapında kullanılan havalandırmalı ısıtma sistemleri, pasif, hızlı buharlaşmalı buz üretim sistemleri vardı. Bunlar, fizik ilkelerinden iyi faydalandıkları için ek kaynak kullanmadan rahat bir ortam yaratmayı becermiş kişilerdi.

Fakat modern evlerin neredeyse hiçbirinde elektriksiz yaşanamaz; elektrik yoksa sifonu bile çekemezsiniz. Bu çok büyük bir bağımlılık durumu. Bir ev kendi kendine bakabilmeli – hava ısındıkça ev serinlemeli, hava serinledikçe ev ısınmalı. Bunlar basit şeyler. Bu tür şeyleri yapmayı çok uzun süredir biliyoruz aslında.

Alan: Ve yapmıyor olmamız ürkütücü.

Bill: Bununla beraber, bahçeyi eve destek olan bir birim şeklinde tasarlamamamız daha ürkütücü. Hatta, tarımın sürdürülebilir biçimde tasarlanmaması çok daha korkunç. Bir felaket tasarlıyoruz, ve sonunda da tabii ki felekatle karşılaşıyoruz.

Alan: Eski bir Çin atasözü vardır: “Eğer yönümüzü değiştirmezsek, gittiğimiz yere varırız.”

Bill: Kesinlikle. Bence ırk olarak canımıza susamışız. Yaşadığımız yer hakkında hiçbirşey bilmiyoruz ve bilmek de istemiyoruz. Sonuna kadar tüketmekten mutluyuz – aynı Sayın Bush gibi. İhtiyacından çok daha fazla petrol elde edebilirdi Irak’tan, ama gidip kabadayılık yapmayı, insanları öldürmeyi tercih etti, sonunda da kazandığından daha fazla petrol tüketti.

Amerika ürkütücü bir toplum. Sanki bir toz çukurunda yaşamak istiyor. Fakat sizin Kızılderililerin de dediği gibi, “Eğer yatağa sıçarsan, bok içinde kalacağın kesindir.”

Alan: Permakültüre geri dönelim isterseniz. Şu anda verebileceğiniz en iyi tanım nedir?

Bill: Akıl sahibi insanın kendi yatağını pisletmeme yaklaşımı diyebiliriz sanırım.

Fakat eğer iyimser bir insansanız, gerçek bir Cennet Bahçesi yaratma girişimi de diyebilirsiniz. Veya, bir bilim adamıysanız, herhangi bir bilim ya da sanat kumaşını asabileceğiniz sihirli bir gardrop olarak düşünebilirsiniz. Astığınız her yeni kumaş, daha önce asılmış olanlarla ilişkili bir uyum içinde olacaktır. Hep hareket halinde, fakat gittiği her yerden bilgi toplayan bir çerçevedir aslında.

Kafada oturtması güç bir fikir – ben oturtamıyorum. Sanırım permakültür hakkında birçok insandan daha fazla bilgiye sahibim ve yine de tanımlayamıyorum. Çok yönlü birşey, ve kaos teorisi kaçınılmaz olarak en başından beri bu işin içinde.

Eğer bir biyolojik sistemler topluluğu ile çalışıyorsanız, bazı şeyleri biraraya getirebilirsiniz fakat bunları birleştiremezsiniz. Bizim yaratma gücümüz yok, sadece biraraya getirme gücümüz var. Sonra da orada öylece durup, birbiriyle birleşen şeyleri biraz da hayranlıkla izlersiniz. Bir şeyi doğru yaparak başlarsınız, sonra tahmin edebileceğinizden çok daha doğru şeyler oluştuğunu izlersiniz.”