Bir Sayfa Seçin

3. Bölüm

Thomas Fischbacher (8 Ocak 2010)

(çeviri: Oluş Dayan)

Küçük bir ekonomi büyük ekonomiye katılıyor

Bu serinin önceki bölümünde büyük bir ekonomiyi küçük bir ekonomi ile eklemlemenin hiçbir şekilde masum bir hareket olmadığını gördük: Saf bir şekilde, bu “herkese daha fazla seçenek tanımak” olarak görülebilir, örneğin ticaret için daha fazla seçenek, böylelikle de daha fazla “özgürlük”. Ancak her şey iki yönlü çalışır: Küçük ekonomi büyük ekonomiye eklemlenmeden, büyük bir ekonomi küçük bir ekonomiye eklemlenemez. Yani bu olduğu anda büyük ekonomi küçük ekonomi üzerinde güçlü bir idare gücüne sahip olacaktır. Büyük ekonomideki ekonomik olarak güçlü küçük bir grubun, küçük ekonomideki toprak gibi kilit kaynakları tüm ağırlıklarını kullanarak satın almaktan prensipte alıkoyacak şey nedir? Bu sadece kuramsal bir mesele değildir – bu tür süreçleri etrafımızda görürüz. Büyük ekonomi “büyümek” için ciddi bir içsel baskı üretmeye devam ettikçe, bu durum gerçekte kaçınılmaz şekilde ortaya çıkacaktır. Ve bir kültür kendi ekonomisinden ayrılamayacağı için bu fiilen, kültürüne “batı medeniyeti” adı verilen en büyük agresif-genişlemeci ekonominin diğer kültürlerin ekonomilerini ve de zamanla bu kültürlerin kendilerini yeniden programlamaya devam etmesi anlamına gelir. Buna etnosit bile denebilir mi?

Burada hayati önemi sıklıkla göz ardı edilen bir nokta vardır: ticaret seçeneklerini artırmak –ki kolaylıkla “daha çok özgürlük sağlamak” olarak satılır- zararsız olarak düşünülür, çünkü ticaretin gönüllü olduğu varsayılır. Şimdi, “gönüllülük” bazen oldukça esnek bir kavram olarak görülmektedir: baskı üretmenin birçok kurnaz yolu vardır, bunlardan en etkili olanları insanların baskıya neden olan kararları alırken çoğunlukla bunun farkında olmadıkları yollardır. Büyük ve küçük ekonominin yeni temasa geçtiği bir durumdan başlarsak, bunlar arasındaki ticareti kolaylaştırmanın önemli bir adımı, bu değiş tokuş için kullanılacak bir para birimi oluşturmaktır. Doğal olarak bu büyük ekonominin parası olacaktır. Böylece, büyük ekonominin perspektifinden, küçük ekonomideki herkesin büyük ekonominin parasını kullanmaya mecbur olması çok avantajlı olacaktır. Lakin belirli bir tür para kullanma ihtiyacı ancak bu belirli parayı kazanmaya yönelik yeni bir ihtiyaçtan doğabilir. Yeni olmalıdır çünkü temasa geçmelerinden önce büyük ekonominin parası küçük ekonomide işe yaramamaktadır. Buradaki hile, “para kazanma ihtiyacının” hep özgür olmamanın bir göstergesi olmasıdır. Yani, yaygın bir biçimde vaaz edilen özgürlüğü (özünde paranın harcanacağı seçeneklerin genişletilmiş bir yelpazesi) elde etmek için, insanlar çoğunlukla bu parayı kullanmak ve bu parayı kazanmak zorunda olmanın getirdiği bir özgür olmama durumuna zorlanırlar. Bariz bir şekilde, “özgürlük” terimi şüphesiz yanlış kullanılmıştır. Kişinin “dışsal para” kazanmak zorunda olmadığı bir yaşam biçimini -belki sadece geçici olarak- seçme özgürlüğü önemli değil midir? Burada “dışsal para” kavramı “büyük bir ekonominin empoze ettiği para”dan daha geniştir: para nihayetinde Tanrı [1] tarafından yaratılmamıştır; aslında sadece belli sayıda kurallarla gelen toplumsal bir adettir ve bu kurallar prensipte tasarıma açıktır. “Dışsal” para, kullanıcıya oyunun kurallarının tasarımını etkileme şansı tanımayan bütün paralardır.

Bir kültür için, dışsal para kazanmaya duyulan toplu ihtiyaç, kendine-yeterliğin (kaybının) derecesini ölçmede çok doğrudan bir araçtır. Eğer amaç “özgürlük” ise, o zaman bariz olarak paranın çok iyi bir kullanımı, onunla daha çok para kazanma ihtiyacını azaltacak şekilde yatırım yapılmasıdır. Bu, permakültürde kendi içinde önemli bir fikirdir, ancak buna ek olarak bazı diğer faydaları vardır (bu faydalar sadece görünürde alâkasızdır – bir şeyi gerçekten doğru yaparsan, başka doğru şeyler otomatik olarak olacaktır): kişinin evini izole ederek ısınma faturalarını azaltması finansal huzurdan daha fazlasını da getirir. Ancak bunun, batı kültüründe paranın nasıl kullanılacağına ilişkin üstü kapalı olarak anlatılanlara kıyasla tamamen ters işlediğine dikkat edilmelidir. Bir düşünce deneyi olarak; şu anda hepimizin aklı başına gelse ve kendimizi (bu aşırı istikrarsız) ekonomiye daha az bağımlı hale getirecek şeylere para harcamayı birinci öncelik olarak görsek ne olurdu? Gayrisafi yurtiçi hasıla bakımından bu bir nükleer erime senaryosu olabilir – ancak bu durum sadece bu kavramın ne kadar uygunsuz, işe yaramaz olduğunu gösterir. Kısmen bu sorun zaten mevcuttur ve gayet dahiyane bir şekilde idare edilmektedir: Ev sahipleri kira ödemeyi bırakırsa ve böylece daha fazla insan ev sahibi olursa (ki daha mütevazi konutlar ile kolayca olabilirdi), bu GSYİH’de -“yerine koyma/isnad” yöntemlerinin olmadığı durumda- ciddi bir göçük yaratırdı. Eğer kendi evinizin sahibiyseniz, GSYİH’yi belirlemek açısından, eviniz olmasaydı ödeyeceğiniz kirayı kendinize ödüyor olarak hesaplanırsınız. Bu kavramın acayipliği daha çok göz önüne sunulmalıdır ve sanat burada büyük bir rol oynayabilir. Haydi yaratıcı olalım: Cinsel olarak faal çiftler tahminen yılda yaklaşık 100 kere cinsel ilişkiye girer. Sadece tahmini olarak nüfusun kabaca yarısını cinsel olarak aktif çiftler olarak varsaydığımızda, bu 150 milyon kişi x 100 cinsel temas demektir. Eğer çiftler bu hizmet için her seferinde birbirlerine 200 USD verseydi, sadece bundan üç trilyon dolarlık afallatıcı bir toplam ekonomik değer üretilebilirdi! Hiç kuşkusuz bunu hesapdışı bırakamayız! Bu arada, konut ve diğer yerine koymalar/isnadlar dahil USD cinsinden toplam GSYİH 14 trilyon dolar civarında.

[1] Bakınız, Journal of Irreproducible Results’tan bu eğlenceli eski makale: http://www.iijournals.com/doi/abs/10.3905/jpm.1981.408810 (“Başlangıçta, hırs ticaret ve sanayiyi yarattı. Ve piyasa boş ve şekilsizdi ve likidite azlığı bilançodaydı…”)

 

4. BÖLÜM