Bir Sayfa Seçin

Dünyayı Mikroplar Besleyecek ya da Gerçek Çiftçiler Neden Ekin Değil de Toprak Yetiştirirler

Brian Barth, 22 Nisan 2014 (çeviri: Barış İşçi Pembeci)

Tarımın geleceğinin ufuklarında 40.000 kişilik bir ordu parlayan bir hedef doğrultusunda ilerliyor. Onlar böcek ilaçlarının, ot ilaçlarının ve kimyasal gübrelerin geçmişin solgun sayfalarında kaldığı küresel bir gıda sistemindeki potansiyelin farkındalar.

Çiftçi değiller, ama her yerdeki çiftçiler adına çalışıyorlar. Beyaz laboratuvar gömlekleri içinde, kalpleri toprağın gizemlerini keşfetme görevi ile atıyor- çiftçilerin işini kolaylaştırmak, tarlaların verimliliğini artırmak ve çiftçilerin kazançlarını bir tel kadar incelten pahalı girdileri azaltmak için uğraşıyorlar.

Amerikan Mikrobiyologlar Derneği (ASM) geçenlerde son araştırmalarının hazine değerindeki bulgularını yayımladı ve bu hazinenin çiftçilerin eline ulaşması için çok istekli. 2050’de dünya üzerinde yaşıyor olacağı öngörülen 9 milyar insanı besleyebilmek için çiftçilerin gıda üretimini % 70 ila 100 oranında artırması gerektiğinin farkında olarak, çalışmalarına ferahlatıcı bir iyimserlikle devam ediyorlar. En son raporlarının girişi şöyle:

“Daha az kaynak kullanarak daha fazla gıda üretmek kulağa gerçek olamayacak kadar harika gelebilir ama dünyanın çiftçilerinin bu iddialı amaca ulaşmak için milyarlarca potansiyel ortakları var. Bu ortaklar mikroplar.”

Mikroplarla İç içe

Minnesota Üniversitesi Bitki Patolojisi Bölümü’nden Linda Kinkel Aralık 2012’de gerçekleştirilen ve bilim, endüstriyel tarım sektörlerinden ve Amerika Tarım Bakanlığı’ndan gelen girişimcilerin araştırmalarını paylaştıkları, tarımdaki en acil sorunlara çözümler üzerine tartıştıkları ASM’nin toplantısındaki delegelerden biriydi.

Kinkel, “mikropların bitki gelişimine katkı vermek üzere yaptıklarının sadece bir kısmını anlıyoruz,” diyor. “Fakat mikroorganizmaların bilinmeyen devasa toplumunu kategorize etmeye yönelik teknik kapasite son yıllarda oldukça gelişti.”

Mikrobiyologlar, bakterilerin, mantarların, nematodların ve hatta virüslerin gıda bitkileriyle -besleyici maddeleri absorbe etme ve kuraklık, hastalık ve zararlılara karşı direnme kabiliyetlerini geliştirecek şekilde- karşılıklı fayda sağlayan ilişkiler kurduklarını ortaya çıkarmış durumdalar. Mikroplar, bitkilerin aşırı sıcak dalgalanmalarını, tuzlu toprakları ve değişen iklimin ortaya çıkardığı diğer zorlukları daha iyi tolere etmesini sağlayabilir. Mikropların, en kaliteli ürünlerin tatlarının mükemmelleştirilmesine katkıda bulunduğu yönünde de kanıtlar var ve bu durum özellikle çileklerde gözlenmiş durumda.

Kinkel, “Ama sadece buzdağının görünen kısmındayız,” diyor.

Sahada

“1 gram toprakta 1 milyon kadar mantar organizması var!” ve “Bu bakteriyel biyofilmin muazzam iletişim özellikleri var!” gibi ifadeler mikrobiyologların mola arası sohbetlerinin parçasıdır ama bütün bunlar çiftçiler için ne anlama geliyor? Cevaplar tarımdan çok daha öncesine, yeryüzünde yaşamın başlangıcına kadar uzanıyor.

Yabanda ne zaman bir tohum çimlense veya bir bitki çiftçi tarafından ne zaman dikilse, o türün büyümesine ve gelişmesine yardımcı olan mikrobik topluluk harekete geçer. Bitkinin salgıları yoluyla kimyasal sinyaller toprağa giriyor ve bir yeraltı faaliyeti senfonisi başlıyor. Genetik bilgi değiş tokuş ediliyor; çeşitli mikrobik aktörler bitkinin dokularında yerlerini alıyor; genellikle bir mikrop, köklerine yerleşmiş olduğu bitkiye yardımcı olabilmek üzere bir diğer mikrobu kolonileştiriyor.

Bu özenli ve karmaşık dans, insanların herhangi bir katkısı olmaksızın gerçekleşiyor olsa da bununla uzun süredir uğraşıyoruz.

Örneğin, baklagil ailesindeki (fasulye, bezelye, fıstık ve diğer pek çok ekin bitkisi) azot sabitleme süreci gezegenimizi yaşanabilir kılan küçük bakteri mucizelerinden biridir. Bir baklagilin köklerini gözlemleyen biri karınca büyüklüğünde, bir çeşit enfeksiyon gibi görünen, beyaz veya pembe renkte tuhaf oluşumlarla kaplı olduğunu bilir. Kuşkusuz antik çiftçiler bu siğilimsi çıkıntıların baklagillerin gözle görülür toprağı iyileştirme kabiliyetiyle alakalı olduğunu sezmişlerdi, ama gizem ancak 19. yüzyılın sonlarına doğru çözülmeye başlandı.

Louis Pasteur sütün nasıl korunacağını keşfederken ve mikrobiyolojinin babası olarak meşhur olurken, bitkilere özel ilgisi olan nispeten bilinmeyen bir meslektaşı belki de tarihi önemi çok daha fazla bir keşif yapmaktaydı. Martinus Beijerinck 1888’de Rhizobia adı verilen küçük bakterilerin baklagillerin köklerini nodüllerin oluşmasına neden olacak şekilde enfekte ettiğini keşfetti. Nodüller, bitkiyi zayıflatan bir enfeksiyon değil, bitkilerin kullanamadıkları atmosferdeki azotu parçalayarak bitki için çözünür ve kullanılabilir hale getiren bitki aleminin gübre fabrikalarıdır.

Rhizobia, dünyanın yeşilliğinin temel bileşenidir ve toprak verimliliğini artırmak üzere bakterileri harekete geçirmek uzun zamandır sürdürülebilir tarımın temel taşlarından biridir. Bununla birlikte, günümüz mikrobiyologları eşit derecede etkileyici başka çok çeşitli bitki-mikrop etkileşimlerini keşfetmiş durumdalar. Bu keşiflerin, sınırlı kaynaklara sahip bir gezegende insan nüfusu yükselmeye devam ederken büyük bir etkiye sahip olacağına inanıyorlar.

Dönüşümü Yapmak

Kinkel, üniversitedeki laboratuvarında, bitki patojenlerini bastıran antibiyotik bakterilerle deneyler yapmakta ve mikrobik topluluklar üzerindeki etkilerini görmek için çeşitli toprak yönetim stratejilerini test ediyor. Kolombiya’da, mikrobiyologlar, manyok bitkilerini sömürgeleştiren ve verimi yüzde 20’ye kadar artıran bir mantarı çoğaltmayı öğrendi. Mantarların minik dokungaçları olan hifleri, sanki bir damariçi sıvı gübre gibi, toprağın içindeki fosforu, azotu ve sülfürü çözmek ve ev sahibine geri sifonlamak üzere manyok köklerinin çok ötelerine uzanır.

Mikrobiyologlar laboratuvarlarında ve test alanlarında toprağı olağanüstü bitki gelişimi üretmesi için zorlayabiliyorlarsa da, sonuçları günlük tarımsal uygulamalara aktarmak basit bir süreç değil.

Kinkel, tarlada başarılı sonuç vermeyen mikrobik büyüme artırıcı ürün satıcılarına karşı çiftçilerin temkinli olmalarına göndermede bulunarak, “çiftçilerle olan bağlantılar zayıf” diyor. “Bu inokülantların sorunu, tüm ortamlarda başarılı olamayabilmeleri,” diyor.

Araştırmacılar umut verici yeni mikrobik kokteyller geliştirmeye devam etse de, çiftçilere halihazırda topraklarında bulunan popülasyonlara daha iyi bakmaları için rehberlik etmeye yoğunlaşılıyor. Kinkel, çiftçilere en iyi mikrobik toplulukları- ihtiyaçları olan besine yani karbona daima sahip olmalarını sağlayarak- sürdürmelerine yardım edeceğine inandığı bir yöntem üzerinde çalışıyor. Buna ‘yavaş salınan karbon’ diyor, ancak bu, çiftçilerin satış kataloglarında yakın zamanda görecekleri bir şey değil. Kinkel, akademik araştırmalar için kaynaklara erişimi olduğunu ama “ürün geliştirme için tasarlanmış bir hattının” bulunmadığını söylüyor.

Küresel bir köy lazım

ASM’nin toplantısında dünyanın çeşitli yerlerinden 26 uzman, tartışmalarını tarımın geleceğine yönelik cesur bir hedefle tamamladı: Önümüzdeki 20 yıl içerisinde küresel besin üretiminde yüzde 20’lik bir artış ve suni gübre ile pestisit kullanımında ise yüzde 20’lik bir azalma sağlamak.

Bilimin bu rüyayı gerçeğe dönüştürmek için üstüne düşen görevi yapacağına yönelik inatçı bir inançla, bilim insanları çiftçilere uzanan bir bilgi hattının kurulması için iş dünyası ile kamu yöneticilerinin üzerine düşeni yapmasını umuyor. Araştırmaya ve teknolojiye yapılan yukarıdan-aşağı yatırımların, arada tarım endüstrisinin bütün o şarlatanlığa varan çıkarları olmaksızın, tarım kültüründe tabanda gerçekleşen değişikliklerle doğrudan buluşacağını umuyorlar. Nihai olarak, çiftçilerin karşılaştıkları sorunlarla mücadele ederken suni gübre depolarına değil de toprağın gözle görülmeyen güçlerine yeniden güven duydukları bir gelecek tahayyül ediyorlar.

yazının orijinal adresi: modern farmer