Bir Sayfa Seçin

yazım tarihi: 16 Nisan 2015 (çev: Emre Ertegün, Hira Doğrul)

Tam olarak şöyle oldu: 1990’da, Seattle’da, devlet kütüphanesinin “kendine yeterli çiftlik yaşamı” [homesteading] raflarındaki kitapları tarayarak biyoteknoloji alanındaki beni tatmin etmeyen işimden kaytarıyordum. Permakültür: Tasarımcının El Kitabı adlı, daha önce görmediğim kalın, siyah bir kitabı çekip aldım. Sayfaları çevirdikçe, paramparça hayatım birdenbire anlam kazandı. Yıllarca ekolojiyle, “uygun teknoloji”yle [appropriate technology], iktisatla, bahçecilikle, evrimle, yapı işleriyle, enerji sistemleriyle,

Toby Hemenway

Toby Hemenway

toplumsal adaletle ve birbiriyle bağlantısız görünen başka bazı alanlarla haşır neşir olmuştum. Ancak bunların hiçbirinde uzmanlaşmak istememiştim ve çeşitli özel konularda alıp başını giden arkadaşlarımı bir miktar imrenerek izliyordum. Şimdi ise, nihayet jeton düşmüştü. “Bütüncül sistemler” yaklaşımının, hayatımın benzeşmez parçalarını birbirine bağlayabileceğini görmek ne büyük bir rahatlamaydı. Artık biliyorum ki, permakültürle ilk kez karşılaşan birçok kişi için gayet tanıdık ve ayakları yerden kesen bir deneyim bu.

Birçoğumuz için, bir diğer tanıdık ve pek o kadar yüceltici olmayan bir deneyimse, permakültürü arkadaşlarımıza ve ailelerimize anlatmaya çalışmak ve onların boş, şaşalamış ya da hor gören bakışlarıyla karşılaşmak. Geçmişte bu sorunla epey bir uğraştım. Bu arayışım sürüyor; permakültürü başkalarına nasıl anlatabileceğimize ve bunun daha büyük bir resim içindeki yerine dair nihai düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Permakültürü, ilgisiz gibi görünen birçok disiplinin tek bir çatı altında toplanıp bunların daha büyük bir bağlamın içine yerleştirilmesine yardım etmesi kadar; kendi daha büyük bağlamı içinde nerelere uzandığına bakarak daha iyi anlayabiliriz. Permakültüre dair zorlukların ve kafa karışıklıklarının büyük kısmı, onun çok yönlü yapısından kaynaklanıyor: her bir kişi için çok farklı bir şeye karşılık gelebiliyor. Bir felsefe, bir akım, bir tasarım yaklaşımı, bir yöntemler bütünü, bir uygulama, bir dünya görüşü, bir arazi kullanma etiği, bir bilim, bir sahte bilim ve hatta bir din olarak bile adlandırıldı.

Permakültür üzerine düşünmemin en faydalı yolunun, permakültürü bir paradigma değişiminin tasarım kolu olarak düşünmek olduğunu görmeye başladım. Daha açık bir deyişle, sürdürülebilirlik hareketinin hedeflerine ulaşmaya ilişkin tasarımsal yaklaşımdır. Burada sürdürülebilirliği olabilecek en geniş haliyle kullanıyorum; sadece çevresel değil, sosyal ve etik sürdürülebilirliği de içeriyor.

Permakültür, insanların hayatın geri kalanındaki işleyiş ağına uyumlanması gerektiğine, aksi takdirde bu gezegeni kendimiz ve sayısız başka tür için yaşanmaz hale getireceğimize dair derinleşen kavrayışımızı uygulamaya sokmak için kullandığımız gereçtir. Bize, toplumsal adalet ve birlikte çalışmak için araçlar sunuyor. Budist bir benzeşim kullanırsak, aydınlanma sonrasında hâlâ yapılması gereken “odun kesme ve su taşıma” işlerini nasıl yapacağımızı anlatıyor; bu örnekte, bütüncül sistemler bakış açısını kazanmanın getirdiği aydınlanmadır söz konusu olan. Dünyanız değiştikten sonra, yapacak bir sürü iş olacak. İşte bu işler permakültürdür.

Permakültürü mümkün kılan bilgi dağarcığının büyük kısmı permakültürden çok daha uzun süredir dolaşımdaydı. Bu daha geniş çerçeveden bakmak, permakültürün hangi sorunları çözmeye çalıştığını görmemize yardımcı olur; zira, permakültür hakikaten de sorun çözücü bir alet çantasıdır. Bu çerçeve, Bill Mollison’ın görüşlerinin büyük kısmına ilham veren kadim yerel bilgeliğini içeriyor. Ayrıca 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan ekoloji bilimini de içeriyor. Ludwig von Bertalanffy, Norbert Wiener, Kenneth Boulding, Ludwig von Bertalanffy, Norbert Wiener, Kenneth Boulding ve Donella Meadows tarafından ilk olarak 1940’larda şekillendirilen bütüncül sistemler bilimleri de önemli bir rol üstlenmekte. Bir de 1950’lerde, Rachel Carson ve diğer birçok kişi ile ilk kez sesini duyuran çevre ve sürdürülebilirlik hareketlerini ortaya çıkaran gezegenin yağmalanmasının doğurduğu öfke ve derin keder var tabi. Bütün bunlar permakültürün bazı hocaları ve rehberleridir ve her biri, indirgemeci baskın bilim paradigmasından çok daha uyumlu, tutarlı dünya görüşleri inşa ediyorlar. Çalışmalarının dayanağını oluşturan çerçevenin tamamı permakültür var olmadan önce ortaya çıktı. Bu büyük çerçeveye, iskelete tek bir isim vermek gerekirse, buna ‘bütüncül sistemler’ düşüncesi derdim.

Permakültürün bu geniş bütüncül sistemler çerçevesinin içine oturması ve burada bir rol üstlenmesi nedeniyle, permakültür için felsefe ya da akım gibi büyük kavramları kullanmaktan imtina ediyorum. Permakültür bu daha kapsamlı bilimlerin, felsefelerin ve toplumsal hareketlerin bir parçasıdır -temel bir parçasıdır- ama hikâye bununla bitmiyor. Bunları kapsamaz ama bunlardan türer. Ve en önemlisi, permakültür bize, bu yeni bütüncül sistemler anlayışını fiziksel olarak ve eylemlerimizde dünyaya kazandırmamız için ihtiyacımız olan gereçleri verir. Yeni şekilde düşünmeyi bir kez öğrendiğimizde, permakültür bunu gerçek kılmak için yapmamız gerekenleri anlatır.

O halde, permakültür, toplumsal adalet ve sürdürülebilirlik hareketlerinin dünya görüşlerini hayata geçirmek ve yerel halkların bilgeliğini çağdaş dünyaya katmak için ortaya çıkan sistematik bir programdır. Bütüncül sistemler düşüncesinin hayata/eyleme geçmiş hâli. Yeni paradigmayla uyumlu şekilde yaşamak için, Rafter Sass Ferguson tarafından harika şekilde ifade edildiği üzere, insan ihtiyaçlarını karşılarken bir yandan da ekosistemin sağlığını korumak ve iyileştirmek için yapmamız gerekenlerdir.

Permakültürün dâhiyaneliği, onun hem bu yeni bütüncül sistem düşünce paradigmasının hayata geçmesinde bir araç olması, hem de bu paradigma dönüşümünün nasıl yapılacağını öğrenmenin bir yolunu sunmasıdır. Permakültürü etkin şekilde kullanmak için, bütüncül dünya kavrayışına geçiş yapmamız gerekiyor. Bu geçişi yapmadıkça, permakültür, bir bahçecilik teknikleri seti ya da en fazla, bir dizi dogmatik ilke ve üç etik ilkenin rehberlik ettiği bir uygulamalar seti gibi görülebilir. Çoğumuzun içinde yetiştiği indirgemeci anlayışın ötesine geçmedikçe, bundan fayda sağlayamayız. İşin güzel tarafı şu ki, permakültür uygulamaları bize bütüncül sistemler çerçevesinde düşünmeyi öğretir. Mesela, seçilecek olası yollardan biri olan örtü malçlama, topraktaki besin ağını görmemize yardımcı olur, bu da bize, sağlıklı gıda için gerekli koşulları neyin sağladığını gösterir ki, bu da bizi gıda adaleti konusuna yönlendirebilir ve bu da insanların ve gezegen ekolojisinin nasıl birbirine bağlı olduğunu görmemize yardımcı olur. Permakültür bu daha büyük kavrayışlara ulaşmamız için bir araçtır. Paradigma değişimini zaten gerçekleştirmişseniz, permakültür size, bunu dünyada ve hayatınızda nasıl uygulayacağınızı anlatır. Permakültürün bu karşılıklı güçlendirici boyutları onun gücünün bir parçasıdır. Bütüncül sistemlerin bu şekilde işlemesi tesadüf değildir: Bunlardaki karşılıklı bağlantılar onların gücünü oluşturur.

Permakültürün, sürdürülebilirlik yolundaki daha büyük bir hareketin ve bütüncül sistemler paradigmasının içinde yer aldığını bilmek, bizi onunla aptalca şeyler yapmaktan da alıkoyuyor. Permakültürü, sürdürülemez olanı sürdürmeye çalışmak için kullanmayız. Bir zirai ilaç fabrikasına yeşil çatı yerleştirmek bir permakültür tasarımı olamaz. Bir zehirli madde üretimhanesindeki atıkları veya enerji kullanımını azaltmak kalıcı, sürdürülebilir bir tasarım değildir çünkü biliyoruz ki sistemin tüm semerelerini hesaba katmalıyız. Gezegeni öldüren bir süreç iyileştirilemez; daha yüksek bir tasarım düzeyi içinde saf dışı bırakılmalıdır.

Bu, neden bir dizi etik ilkenin doğal şekilde permakültüre eklemlendiğini de gösteriyor. Bütüncül sistemler çerçevesinde düşündüğümüzde, kendiliğinden, eylemlerimizin sonuçlarının farkında oluruz ve biliriz ki ‘dışsallık’ diye bir şey yoktur. ‘Dışarıda olan’ yoktur. Bütüncül sistemler bakışında, kirlilik ve insani ıztıraplar, sözde refah üretiminin tesadüfi yan ürünleri olarak değil, kötü tasarımın altını çizen temel çıktılar olarak görülür. Permakültürde, dünyanın ve insanların gözetilmesi, tasarım sürecine yapısal olarak yedirilir. Aslında bunlar tasarımlarımızın nihai ürünleridir; diğer çıktılar -para, tüketim malları ve hatta gıda – yan ürünlerdir.

Ben permakültürü bir felsefe ya da hatta kendi başına bir akım olarak değil, çok daha geniş bir hareketin bir parçası olarak görüyorum: bu gezegende varlığını sürdürmek için türümüzün girişmek zorunda olduğu büyük paradigma dönüşümünün bir parçası. Bu hareket ve paradigma permakültürden çok daha büyük, çok daha geniştir. Permakültür ise bu daha geniş harekette ve bütüncül sistemler felsefesinde merkezi bir rol oynar, çünkü bu küresel vizyonları uygulamaya sokmada şimdiye dek ortaya çıkmış en iyi yaklaşımdır.

Permakültürün tasarım yaklaşımı ve strateji oluşturma gereçleri olmaksızın, çevre hareketi protestolara, olumsuzluğa, bir meydan savaşı zihniyetine, The Nature Conservancy, World Wildlife Fund ve diğer kurumsallaşmış çevre örgütlerinin dünyayı kirleten şirketlerle kurdukları giderek artan ödünkâr ve yıkıcı işbirliklerine saplanıp kalırdı. Permakültür tüm bunların ilerleme kaydetmesine yardımcı olabilir çünkü çevre ve sürdürülebilirlik hareketlerince tanımlanmış sorunlara çözümler sunar ve bunu, bu toplulukların -büyük kâr amacı gütmeyen kuruluşlar ve STK’ların içine battığı- büyük para tuzaklarına takılı kalmaya dayalı eski paradigmadan kurtulmalarına olanak tanıyacak şekilde yapar. Permakültür, toplumsal yapı ve tasarım yöntemlerinde, çözüm üretmede yerel ölçekli ama yaygın, dallı budaklı ağ yaklaşımını kullanır ki bu, bütüncül sistemler tasarımının alamet-i farikalarından biridir. Bu yaklaşım bunu kullananlara para toplama çarkından, kıtlık zihniyetinden ve ‘bize karşı onlar’ zihin yapısından kurtulmalarına olanak tanır.

Permakültürde öğrendiğimiz bir şey, tasarım unsurlarının her biri için, “Bunun işlevi ne; bu bağlamda ne işe yarıyor?” sorusunu sormanın kilit önemidir. O halde bu soruyu permakültürün kendisi için soralım: Permakültür dünyada ne tür bir işlev görüyor? Buna vereceğim yanıt şu olurdu: bütüncül sistemlere dair yeni kavrayışımızı ete kemiğe büründürmek üzere bize somut yöntemler sunar ki böylece onarıcı, iyileştirici, canlandırıcı bir hayat sürebiliriz. Permakültür toplumsal adalet ve sürdürülebilirlik hareketlerinin daha iyi bir dünyaya dair vizyonlarını planlamak ve ortaya koymak üzere kullanabileceği bir dizi gereçtir. Permakültür paradigma dönüşümünün tasarım koludur.

yazının orjinali: http://tobyhemenway.com/908-permaculture-the-design-arm-of-a-paradigm-shift/