Bir Sayfa Seçin

Belentepe’de sürekli yeni hikayeler yazıyoruz. İnanılmaz bir değişim ve öğrenme süreci geçiriyoruz. Bahçelerimizde doğal yollarla üretim yapıyoruz ama her zaman başarılı olduğumuz söylenemez. Geçen yıl üzümlerin önemli kısmını kaybetmiştik – Marmara bölgesinde birçok bağda durum aynıydı – normal dışı mevsim/iklim olayları nedeniyle üzümdeki gibi birçok mahsulde sorunlar yaşanıyor. Domatesleri kaybettik. 2-3 gün içinde kuruyup gittiler. Tabi sorunlar yaşanınca biz de boş durmuyoruz. Bildiğimiz, elimizdeki doğal çözüm, mücadele yöntemlerini kullanıyoruz ama mildiyö, külleme gibi bazı mantari hastalıklara fayda etmeyebiliyor.

Neler denemedik ki; göztaşı, kükürt kullanıyoruz – bunlar doğal mineraller ve organik tarımda kullanılmasına izin verilenler arasında – mantari hastalıklara fayda ediyorlar. Ama yine de bunları dikkatli kullanmak gerek, yanlış zamanda ve fazla miktarlarda kullanıldıklarında nihayetinde yediğimiz meyve ve sebze ile birlikte yüksek oranlarda bizim vücudumuza da girmek riskleri var. Daha doğalını aradık, yakın zamana kadar da başarısız kalmıştık.

Geçen yıl domatesleri mildiyöye kaybettikten sonra bu durum tekrarlanmasın diye yine arayış içine girdim. Aralık 2014’te Antalya’da yüzlerce firmanın katılımı ile yapılan ‘GrowTech’ tarım fuarına bile gittim. Bitki yetiştirme alanında yüzlerce firmadan en azından birkaçında domates mildiyösüne doğal bir çözüm olabileceğini umuyordum. Tüm gün boyunca standlar arasında gezindim, yetkililerle konuştum. Çeşitli kimyasal çözümler vardı, fungisitler. Ama etkin maddelerine baktığınızda hep karsinojenler karşınıza çıkıyor. Doğal çözüm bulamadım.

Erken baharda bahçedeki sorunlarımı tümden çözeceklerini iddia eden iki dost çıkageldi. Sattıkları toz içindeki etkin mikroorganizmaları (EM) (bakterileri) sıvı gübre olarak çoğaltıp bahçedeki bitkilere, toprağa, gübreye spreyliyorsun. Bakteriler bitki üzerindeki zararlı ne varsa temizliyor – böcek, mantarlar… Ayrıca toprağa geçen bakteriler bitkinin daha sağlıklı, güçlü yetişmesini sağlıyor. İnşallah çözüm olur ve anlatacak güzel bir hikayemiz olur dedik. Ziraat mühendisinin programladığı şekilde bahçelere vermeye başladık. Haftalık ziyaretlerinde bahçe gezilerinde işlerin gayet iyi gittiğini ve hastalıkların bastırıldığını belirtiyorlardı. Biz de inşallah diyorduk.

Bu sene üzümlerin en az yarısını yine kaybettim. Bu kez EM sıvı gübre uyguladığımız için başlangıçta hiç göz taşı ve kükürt kullanmamıştık. Temmuz ortasında mildiyö ve külleme belirdi – EM gübre de çözüm olmamıştı ve üzümlerin yarısını kaybettik. Sebze bahçesinde de hem toprağa hem de bitki yapraklarına EM gübre verdik – hatta neredeyse her hafta. Bitkiler güzel ve sağlıklı da gelişti ama Ağustos içinde domateslerin dalları ve yaprakları kurumaya başladı – mildiyö gelmişti. Eğer önlem alamazsanız 2-3 gün içinde tüm domatesleri kaybedersiniz, tıpkı geçen yılki gibi ve bu yıl da birçok dostumun bahçesinde olduğu gibi. Eğer zehirli fungisitler kullanmıyorsanız, domatesleri kaybetme olasılığı çok yükselir.EM gübrenin hiç şüphesiz türlü faydaları var ve doğal üretim yapanların mutlaka kullanması gerekir ancak her derde deva değil.

Domateslerin kurumaya başladığı günlerde Bursa Tarım İl Müdürlüğü’nden dostlar çifliği ziyarete geldiler. Dostum Selahattin bitkilerle doğal çözümler konusunda oldukça bilgili ve antifungal etkileri olan bitkilerden bahsetti. Bu bitkilerle doğal ilaç yapabileceğimi söyledi. O an kafamda yıldızlar çaktı. Evet en azından bir bitkinin mantari hastalıklara faydası olduğunu kendim görmüştüm kısa süre önce. Çifliğimizin doğal yapılarını birlikte inşa ettiğimiz Sönmez Usta bir yılı aşkındır ayak parmaklarındaki mantardan şikayetçiydi – aşırı kaşıntı ve rahatsızlık. Doktorun verdiği krem fayda etmedi, biraderin tavsiyesi olan sönmüş kireç sürmek ve bir gece ayağı kireç içinde tutmak fayda etmedi, daha bir sürü şeyler denemişti.

Doğada uzun zaman yaşamış bazı kişilerin şöyle bir inancı var: Senin içinde yaşadığın doğa sana çözümler sunar. Toprağımızı sürekli çapalamayı bırakıp, permakültür prensiplerine göre yeniden doğal mera olarak tasarladıktan sonra toprağımız ve doğamız güçlenmeye başlamıştı. Ve bizim tasarımımızda olmayan şifalı bir bitki her yerden fışkırırcasına çıkmaya başladı. Bu bitki çok şeye çare imiş, biz de yeni öğreniyorduk. Bir sabah Sönmez Usta yine ayak parmaklarının kaşınmasından dert yanarken, ee… bari herşeyi denedin, bir de bu bitkiyi dene bakalım dedim. O akşam denedi, ertesi sabah kaşıntı kalmamıştı. Birkaç gün süreyle ayaklarına sürdü ve mantar bitti.

Antifungal bitkilerin 4-5 tanesi zaten arazimizde var. Hemen bunlardan çay yaptım ve domatesleri spreyledim. Ertesi gün ve günler takip ettim – önceden kuruyan yapraklara yenisi eklenmedi ve domatesler 3-4 gün geçmesine rağmen kuruyup ölmediler. Ertesi hafta içinde yağmur yağdı, ayrıca Eylül içine girmiştik ve geceleri de nemli olmaya başlamıştı – böyle havalarda mantarlar çok hızlı yayılır. Yağmur sonrasında tekrar bitkilerden çay yaptım ve spreyledim. Aradan bir hafta daha geçti. Bitkiler çok sağlıklı, meyve vermeye ve büyümeye devam ediyorlar. Özel bitki yataklarımız içindeki domatesler 2 metreyi aştı.

Çok önemli bir çözüm bu. Çünkü artık günümüzde tarımda genel kanı, doğal çözüm yok ve kimyasallara gebeyiz. En azından kendi yaşam alanım için söyleyeyim: Doğada çözüm var, yeter ki doğayı anlayın, doğa ile birlikte çalışın.

Biz çok kısa zamanda çok önemli değerleri çok hızlı kaybettik, hala da kaybediyoruz. Yokolan etik, ahlak, insanlık önemli ama atalarımızdan bize miras kalması gereken çok önemli diğer şeyler de var: doğa ile barışık yaşamak, bulunduğun yerel bölgeyi tanımak, sahip çıkmak; gelenekleri sürdürmek, kış için hazırlık yapmak (doğal ürünleri kışlık için saklamak: konserve, sos, turşu…), ata tohumlarını saklamak, gelecek nesillere aktarmak, vesaire… Doğa ile birlikte yaşamayı unuttuk.

Ben sistemin önemli dişlilerinden biri olmak üzere eğitildim, otuzlu yaşlarımın ortalarına kadar da sistemde kendimce önemli işler yaptım, çok çalıştım ve şikayet edemeyeceğim bir hayatım oldu. Ama o zamanlar sürekli şikayet edecek bir şeyler bulurdum. Sistemin yanlışlarından hep rahatsız oldum ama sisteme hizmet etmeye de devam ettim. Şimdilerde birçoklarının görmekte olduğu sorunları, yanlışları çok önceden görmüştüm ve ne mutlu ki, kendi hayatımı değiştirme gücünü buldum ve kendime yeni bir hayat kurmaya başladım. Uzmanlığım inşaat mühendisliği, ABD’den ‘binaların deprem dayanım tespiti’ üzerine yüksek lisansım var. Doğada yetişmedim, büyümedim, ziraat okumadım. Ama doğa içinde yaşamakta olduğum son 5 yıl içinde çok şey öğrendim, hala öğreniyorum.

Benim için domatese bulduğum çözüm bir mucize. Hem de kendi doğamın bunu bana armağan etmiş olması, çözümü görmemi sağlamış olması muhteşem. Kimbilir ömrüm süresince daha ne güzellikler olacak ama bu kadarı bile süper. Artık seneye tüm bahçemde ne yapmam gerektiğini biliyorum. Artık üzümlerim de hastalanmayacak. Kendi çözümlerimiz için şifalı otlar bahçesi kuruyoruz.

(Bu yazıda çözüm olan bitkilerin isim ve bilgileri paylaşmayı doğru bulmadım. Benim yerel çözümüm belki de başka bir yerde aynı etkiyi göstermeyebilir – sonra hayal kırıklıkları olmasın. Ayrıca bir süre daha deneyip emin olmakta fayda var. Her şey yolunda giderse, beni tanıyanlar bilir – her türlü bilgimi paylaşırım.)

Belki aranızda başkaları da etkili doğal çözümler bulmuştur, paylaşarak yaygınlaştırabileceğimiz günler olsun dilerim.

Gündem feci, insanlar umutsuz, mutsuz, tatsız… Hepimiz aslında ortak bazı şeyleri hayal ediyoruz: refah, huzur, sağlık, mutluluk, keyif gibi. Onca ters giden şeylerin arasında biraz olsun umut verecek güzellikler olmasa nasıl dayanacağız? Ama biz permakültürcülerin dediği üzere, önce problem olmaktan çıkıp çözüm olmayı istememiz ve adım atmamız gerek. Ardından yine permakültürcülerin dediği gibi: doğru adımları atınca, önceden tahmin edemeyeceğin güzellikler ve çözümler de gelmeye başlıyor. Güzel hikayeler yazmaya başlıyorsun. Bunun doğruluğunu kendi tecrübelerimle kanıtlamaya devam edeceğim.

Darısı diğerlerinin başına.

Sağlıcakla kalın.