Bir Sayfa Seçin

4. Toplumsal Basitleşmeye ilişkin Senaryolar

Bu öncül doğru ise, o zaman şuı iki senaryo kolayca tasavvur edilebilir:

  1. İşlerin alışılageldiği şekilde sürmesi çabasının devamı. Bu senaryoda, politika üreticileri canlandırıcı harcamalar ve firma kurtarmaları yoluyla ekonomik büyümeyi çaresizce yeniden başlatmaya çalışır; tüm çabalar toplumun karmaşıklığını ve merkeziliğini artırmaya veya en azından korumaya yöneliktir. Bütçe açıkları göz ardı edilir.

Bu, 2008 sonu ve 2009 boyunca küresel finans krizinin ilk aşaması ile boğuşan birçok devletin genel stratejisiydi. ABD ve AB’nin daha güçlü üyeleri, bir kurtarma planı tasarlamada ve ekonomilerini bütçe açığı harcamaları yoluyla deflasyonist erimeden korumada elle tutulur fakat sınırlı bir başarı elde etti. Ancak krize yol açan temel sorunlar adeta sümen altı edildi. Geçici olarak gizlenmiş “zehirli varlıkların” bilançolarında halen ciddi bir ağırlığa sahip olduğu en büyük bankaların çoğu halen işlevsel olarak borçlarını ödeyemez ya da batmış vaziyette.

Bu eylem planının sınırları, ABD’nin “kurtarma” planının yeterli etki yaratamaması, Çin’deki büyümenin çözülmeye başlaması ve AB’nin durgunluğa geçmesiyle birlikte ortaya çıkmaya başladı. Daha fazla canlandırıcı harcama yapılması, bir büyük kamu borcu silsilesini daha gerektirecek, bu da güçlü bir iç siyasi tepki getireceği gibi finans camiasından da (kredi derecesinin düşmesi, böylelikle de daha fazla borçlanmanın pahalılaşması biçiminde) direnç görecektir.

Bu arada, katranlı kum ve şist yağı gibi düşük-kaliteli alternatif fosil yakıtlarının potansiyeli üzerine onca konuşulmasına rağmen, dünya enerji arzı temelde halen 2008 krizinin başındaki darboğazın içindedir (hatırlamak gerekir ki bu durumu kısmen tarihi bir petrol fiyat artışı tetiklemiştir). Artış gösteren, makul fiyatlı enerji akışları olmadan (üretim ve ticarette büyümeye dönüşü ifade eden) gerçek bir ekonomik toplarlanma muhtemelen mümkün değildir. Dolayısıyla, finans dünyasını teşviğe yönelik bütün harcamalar giderek artan bir zarar ile dönecektir.

İşlerin alışılageldiği şekliyle devam etmesine yönelik çabalar bizi 2008’de yaşanana benzer bir kargaşaya geri götürecek gibi gözükmekte. Ancak bir dahaki sefere durum daha kötü olacak, çünkü kullanılabilir canlandırıcı/kurtarıcı “cephane”nin büyük kısmı zaten kullanıldı. Eğer devletler ve merkez bankaları borç durgunluğunun ve varlık satışının ötesine büyük miktarda yeni para “basarak” geçmeyi planlıyorsa, bunun sonucu hiperenflasyon ve para birimlerinin çöküşü olacaktır.

  1. Kemer sıkarak basitleşme. Bu senaryoda uluslar, yurtiçi toplumsal harcamalarda kesintiye gitmek ve geçtiğimiz birkaç on yıldaki sürekli büyüme döneminde konulan sosyal güvenlik ağlarını kaldırmak suretiyle, mevcut aşırı borçlanma durumundan çıkar ve tahvil piyasalarını yatıştırırlar. Bu strateji ABD ve birçok AB ülkesi tarafından, kısmen görülen gereklilikten, kısmen de yurtiçi toplumsal harcamada kesintiye gidilmesi halinde (kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi ile birlikte) özel sektör ekonomisinin canlanacağı ve sürdürülebilir bir toparlanmaya geçileceğini vaat eden iktisatçıların tavsiyeleri üzerine benimsenmiştir.

Ekonomiyi daha sağlam kılacak bir yol olarak kemer sıkmanın işe yarayıp yaramadığı, ekonominin “normal” olduğu zamanlarda bile kanıtlanabilmiş değildir. Mevcut koşullar altında, kemer sıkmanın ekonomik performansta azalmanın yanı sıra toplumsal çözülmeye de yol açtığı her gün daha da aşikârlaşmaktadır. Kemer sıkma reçetesinin en kuvvetli biçimde uygulandığı ülkelerde (İrlanda, Yunanistan, İtalya ve Portekiz) daralma hızlanmakta ve halk protestosu artmakta. Avrupa’nın en güçlü ekonomisi Almanya bile krizden etkilenmektedir – ekonomisi 2011’in 4.çeyreğinde daralmıştır. Jeff Madrick’in yakınlardaNew York Review of Books’ta öne sürdüğü gibi, politika yapıcılar artan bütçe açıklarının daha yavaş ekonomik büyümenin sebebinden çok göstergesi olduğunu görememektedir.

Kemer sıkma uygulamaları ABD’de eyaletlerde, idari bölgelerde ve şehirlerde benzer etkilere yol açmıştır. Devlet ve yerel yönetimler geçtiğimiz iki yıl boyunca yaklaşık yarım milyon kişiyi işten çıkardı; oysa nüfus büyümesine ayak uyduracak şekilde eski hızda işe alımlara devam etmiş olsalardı, bunun yerine yarım milyon kişiyi işe almaları gerekecekti. Bu arada, azalan vergi gelirleri nedeniyle yerel yönetimler kaldırım döşenmiş yolların çakıl taşına dönüşmesine izin vermekte, parkları ve kütüphaneleri kapatmakta, kamu çalışanlarını işten çıkarmaktadır.

Burada kendi kendini besleyen bir döngüyü ayırt etmek hiç de zor değildir. Daralan bir ekonomi daha düşük vergi gelirleri demektir, bu da hükümetler için borçları geri ödemeyi daha da zorlaştırır. Bir kredi derecesi düşüşünü engellemek için hükümetlerin harcamayı kısmaları gerekir. Bu ekonomiyi daha da daraltır ve her halükarda kredi derecesi düşüşü ile sonuçlanır. Bu da borçlanmanın maliyetini artırır. Böylece borç verilebilir kalmak için hükümetlerin harcamayı daha da kısması gerekir. İşsizlik, evsizlik ve yetersiz beslenme arttıkça sosyal hizmetler azalırken, sosyal harcama ihtiyacı patlama yapar. Bu ölümcül sarmaldan çıkmanın görünürdeki tek yolu hızlı bir ekonomik büyümeyi yeniden canlandırmaktır. Ancak yukarıdaki öncül doğru ise, bu sadece boş bir hayalden ibarettir.

Bu senaryoların ikisi de kabul edilemez ve istikrarsız sonuçlara sebep olmakta. Peki başka olasılıklar yok mu? Evet, var. İşte iki tanesine bakalım.

  1. Temel ihtiyaçların merkezileşmiş tedariği. Bu senaryoda ülkeler bir yandan planlı adımlarla toplumun finansal sektör ve ordu gibi gözden çıkarılabilir yanlarını basitleştirir, küçültür veya toptan kaldırır ve de zengin bireyler, bankalar ve işletmelerden vergi alırken, bir yandan da halkın geneline iş ve temel gereksinimleri sağlar.

Çoğu durumda, temel ihtiyaçların merkezileşmiş şekilde tedariği göreli olarak ucuz ve etkindir. Örneğin, mevcut finansal krizin başından bu yana ABD hükümeti vergi kesintisi kanalları açarak ve özel sektöre yönelik harcamaları teşvik ederek istihdam yaratmaya çalışmıştır. Fakat bunun istihdam sağlamada aşırı maliyetli ve işe yaramayan bir yol olduğu, hatta (harcanan dolar başına) doğrudan kamu istihdamından çok daha yüksek maliyetli olduğu ortaya çıkmıştır(1). Benzer şekilde, halkın sağlık hizmetine ulaşımını artırmak amacıyla bireyleri özel sağlık sigortası satın almaya mecbur kılan yeni (uygulamaya konulacak olan) Amerikan Federal politikası, devlet tarafından işletilen genel bir sağlık sigortası programı sağlamaktan daha maliyetlidir. Britanya’nın 2. Dünya Savaşı boyunca ve hemen sonrasındaki tecrübesine başvurmak gerekirse, daha kaliteli gıdaya daha iyi erişim, tamamıyla özelleştirilmiş bir gıda sistemi yerine devlet tarafından işletilen bir gıda tedariği programıyla sağlanabilir. Devlet bankaları, muazzam miktarlarda hak edilmemiş gelirleri bankacılara ve yatırımcılara aktaran özel bankalardan muhtelemen daha güvenilir bir kamu hizmeti sunabilir. Eğer bütün bunlar kulağa ütopyacı sosyalizme yönelik argümanlar gibi geliyorsa, okumaya devam edin – söylediğimiz bu değildir. Ancak şüphesiz ki gereksinimlerin devlet tarafından karşılanmasından elde edilecek reel faydalar vardır ve bunları göz ardı etmek aptalca olur.

Paralel bir akıl yürütme şu şekilde gider. Doğal felaketler ve büyük sanayi kazalarından hemen sonra, bundan etkilenen insanlar genellikle yardımı devletten bekler. İklim küresel boyutta kaotik olarak değiştikçe ve sürekli daha düşük kalite fosil enerji kaynağı avı, şirketleri daha hassas yerlerde daha derin kuyular açmaya zorladıkça, hiç şüphesiz ki hava durumu krizlerinin, çevre tahribatının ve kirliliğin daha kötüleştiğini ve daha beter etrafa petrol saçılması gibi sanayi kazaları göreceğiz. Kaçınılmaz olarak, giderek daha fazla aile ve topluluk afetten kurtulmak için devlet yardımına bağlı hale gelecek. 2

Çoğu insan devletin destek hizmetlerinin genişlemesini, zaten şişkin olan bir merkezi devletin güçlerinin daha da artması nedeniyle bir tehlike olarak görmeye yatkındır. Stratejinin nasıl uygulandığına bağlı olarak bu korku anlamlı olabilir. Ancak bu senaryoda kaynak kısıtları nedeniyle ekonominin tümüyle daralacağını – ve daralmaya devam edeceğini – hatırlamak önemlidir. Devletin hizmet sağlamasını ütopyacı sosyalizm (olumlu veya olumsuz anlamıyla görülebilir) olarak değil de kıtlık zamanında etkinliği artırmak üzere toplumun stratejik bir yeniden organizasyonu olarak düşünün. Muhtemelen en iyi analoji savaş dönemi tayın sistemi olacak. Bu, devletin dağıtımın yönetilmesinde büyük rol oynadığı ve bu şekilde ortak bir düşmana karşı savaşmak için kaynakları ulaşılabilir hale getirdiği bir uygulamadır.

Aşırı borçlanma ve kredi kıtlığı zamanlarında hizmetlerde böylesi bir genişleme nasıl ödenebilir? Finansal işlemler ve havadan kazanılmış gelirler vergilendirilerek finansal sektör küçültülebilir. Dahası, devlet kendi finansmanını, bankalardan borçlanmak zorunda olmadan, doğrudan oluşturabilir. Eğer devlet istediği kadar para basarsa, kıtlığın tamamen ortadan kalkacağı akla gelebilir. Ancak nihayetinde dünyayı döndüren tek şey para değildir. Enerji ve kaynaklar arzı yetersiz kaldığında, devlet ne kadar para basarsa bassın, ekonomi küçülmeye devam edecektir; aşırı para basma sadece hiperenflasyonla sonuçlanacaktır. Ancak, ekonomik pasta küçülmeye devam etse de, verimlilik artışları ve adil dağıtım insanların mutsuzluğunu bir noktaya kadar azaltabilir.

Bazı ülkeler bu senaryoda önerilen biçimde politika değişiklikleri yapmaya başladılar bile. Örneğin Ekvador, doğrudan kamu istihdamını artırmış, tüm işçiler için sosyal güvenlik hizmetini güçlendirmiş, ekonomisini petrol ihracatına bağımlılığı azaltacak şekilde çeşitlendirmiş ve kamu bankacılığı işlemlerini artırmıştır3.

ABD gibi bazı daha büyük sanayi toplumları için, koruma altındaki çıkar odakları (temel olarak fosil yakıt, finans ve silah endüstrileri) bu yönlere doğru ilerlemeyi engellemeye uğraşır – şu an yaptıkları gibi. Bu arada, devletin yoğun çabalarına rağmen ekonominin halen daralıyor olması, insanların daralmanın devlet yüzünden olduğuna inanmasına yol açabilir ve halkın devlete karşı ayaklanması (en azından bazı çevrelerde) artabilir. Devlet istikrarı korumak adına bu tür bir muhalefeti ezme isteğinde olabilir (tabi ki bu aşırı sağ devlet karşıtı grupların en korktuğu şeydir). C seçeneğinde on yıllarca takılı kalan bir ülkenin Sovyetler Birliği’ni veya Küba’yı andırmaya başlaması muhtemeldir. Muhalefetin bastırılmasını meşrulaştırmanın bir yolu olarak vatanseverlik duygusunun var gücüyle harlanması yoluna da başvurulabilir.

Her durumda, azalan enerji arzına karşılık bu stratejinin ne kadar sürdürülebileceğini söylemek güçtür. Sonunda, merkezi otoritenin tüm vatandaşları desteklemeye devam etmek için gerekli altyapıyı işletip onarma kabiliyeti tükenebilir ve merkez artık tutunamaz. Bu aşamada C stratejisi zayıflayarak yerini D stratejisine bırakır.

Dipnotlar: 

  1. Navigating the Jobs Crisis – Pavlina R. Tcherneva, The Huffington Post

  2. Why Climate Change Will Make You Love Big Government – Christian Parenti,Energy Bulletin

  3. Could Ecuador be the most radical and exciting place on Earth? – Jayati Ghosh,The Guardian 

    3. Bölüm